Direnen, mücadele eden, devletsiz bir halk: Beluciler

Sistan-Belucistan’ın başkenti Zahidan sokaklarında, ‘Kadın, yaşam, özgürlük’ yazılı pankartlar taşıyan düzinelerce kadın, "İster başörtülü, ister başörtüsüz devrime ileri" diye slogan attı…

Abone ol

Metin Gülbay

Beluciler Pakistan, İran ve Afganistan’da yaşayan İranî bir halk. "Belûc / Baluc / Baloç" olarak da bilinen sözcüğün kimi dil bilimcilerce Fars dilinde "göçebe" anlamına geldiği belirtiliyor. Pakistan’ın batısında Belucistan diye bir eyalet var bilindiği gibi. Yüzölçümü 347.190 kilometrekare, Pakistan topraklarının yüzde 44’ünü oluşturuyor bu eyalet. 2009 tahminlerine göre bu eyalette Beluçlar yaklaşık 7 milyonluk bir nüfusa sahip.

İran’da da en doğuda Ostān-e Sīstān-o Balūchestān adıyla bilinen bir eyalet var. 'Ostān-e' Farsça’da eyalet anlamına geliyor. Biz Türkçe olarak Sistan ve Belucistan olarak biliyoruz. Yüzölçümü 181.785 kilometrekare ile en büyük eyalet unvanına sahip. Eyaletin resmî nüfusu 2,4 milyon. Nüfusu Sünni Müslüman Beluçlar ve Şii Müslüman Sistaniler oluşturuyor.

Belucilerin dili çeşitli dillerin karışımından oluşuyor. “Beluci dili İran, Pakistan, Afganistan, Hindistan, İran Körfezi, Arap ülkeleri, Türkmenistan ve Doğu Afrika'da konuşulur. Kürtçe, Farsça, Peştuca, Dari, Tacikçe, Osetçe içerir. Hint-Avrupa dil ailesinin İran grubunun bir üyesi olarak sınıflandırılır. Baluchi Kürtçe ve Farsça ile de yakından ilgilidir.” Tacikler zaten İranlı bir millettir.

Beluci Bölgeleri

Büyük bölümü İran ve Pakistan topraklarında kalan Belucilerin vatanının minik bir bölümü de Afganistan sınırları içindedir. 2009 yılı tahminine göre Afganistan’da 568 bine yakın Beluc yaşıyordu.

“Pakistan ve İran’ın yanı sıra Belucistan topraklarının çok küçük bir bölümü de Afganistan’da kalmaktadır. Belucilerin anavatanı olarak görülebilecek bu toprakların/ülkelerin dışında, Türkmenistan ve Hindistan gibi komşu coğrafyalar ve çalışmak üzere gittikleri Körfez ülkeleri (Umman, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Kuveyt, vb.) ile Avrupa’da, özellikle İskandinav ülkeleri (İsveç, Norveç, Danimarka) ve İngiltere’de bir Beluci diasporasının varlığından söz edilebilir.” 

BELUÇLAR’IN KÖKENİNE İLİŞKİN

Belucilerin kökleri nereye dayanıyor? İslam Ansiklopedisi’nde M.Naaem Qureshi’nin kaleme aldığı Belucistan maddesinde Beluçlar’ın tarihine ilişkin şu bilgiler veriliyor:

“Behistun ve Persepolis’teki çivi yazılı eski Persçe kitâbelerde bölgenin ilk ismi Maka, Herodot’ta ise Mekia (Mykia) olarak geçer. Bu kaynaklara göre bölgenin ilk sakinleri Hint-Ârî kökenli oldukları sanılan Makalar’dır. Klasik kaynaklarda Gedrosia adıyla anılan Belûcistan daha sonra sırasıyla Persler’in, İskender İmparatorluğu’nun, Seleukos Krallığı’nın, Baktriana Krallığı’nın ve Sâsânî İmparatorluğu’nun bir parçası oldu. 7. yüzyılda Belûcistan dolayındaki Kirman Halife Ömer zamanında, Mekrân ise Muâviye zamanında Müslümanların eline geçti. Bölge bundan sonra sırasıyla Gazneliler, Gūrîler, İlhanlılar, Safevîler ve Afganlılar’ın hâkimiyetini yaşadı. Çoğunluğu Hint-Ârî ırklara mensup olan çeşitli Belûcî-Peştu kabileleri İslâmî fetihten hemen sonra Müslümanlığı kabul etmişlerse de 11. yüzyıla kadar bu yöreye tam olarak yerleşmemişlerdir. 13. yüzyılda Sind ve Pencap bölgelerinde yerleşen Belûcîler’den Rindler ve Lâşârîler 15. yüzyılda Orta Belûcistan’a doğru yayıldılar. 16. yüzyılda Mîr Çâkur Han Rind bölgenin tamamını Belûcî hâkimiyetine aldı.” 

PAKİSTAN’IN BELUCİSTAN EYALETİ

Beluciler’in bugün bulundukları coğrafyalar onların radikal İslamcıların çok yakınında yaşadıklarını gösteriyor. Bilhassa Pakistan’ın Belucistan eyaleti bu ülkenin Taliban ile bilinen ilişkileri nedeniyle sıkıntılı bir konumda görüldüğü kadarıyla. Bu da Beluciler’de tepkiye neden oluyor ve başka arayışlara yol açıyor.

Beluciler

Her neyse bunu benden değil de bir uzmandan dinlemek sizin için daha anlamlı olacak.

“Beluciler, kabile/aşiret bağlılıklarına çok önem veren ve belli büyük kabile/aşiret liderlerinin kontrolünde şekillenen feodal toplumsal/siyasal yapılanmaya sahip bir halk olarak bilinmektedir. Bu bağlamda, sardar ya da nawab olarak adlandırılan kabile/aşiret reislerinin Beluci kimliğinin ve ulusçuluğunun vurgulanması anlamında önemli bir pay sahibi olduklarını söyleyebiliriz.

Feodal bir siyasal/yönetimsel çerçeve içerisinde hareket eden ve Hindistan’daki İngiliz yönetimiyle dahi kendi toplumsal/yönetimsel otonomilerinin altını çizen anlaşmalar yapan Beluci kabilelerinin, Pakistan’ın bağımsızlığı sonrası beliren merkeziyetçi yönetim anlayışına mesafeli durmaları ve hatta karşı çıkmaları, Pakistan Hükümeti ile Beluci kabileleri arasında anlaşmazlığa neden olmuştur. Bu anlaşmazlık, Pakistan Ordusu ile Beluci kabileleri arasında yaşanan silahlı çatışmaları, Belucilerin gerilla savaşına başvurmalarını, sürgün ve tutuklamaları ve sonuç olarak kendilerini baskılanmış hisseden Belucilerin rahatsızlıklarının modern anlamda ulusçu bir karakter kazanmasını beraberinde getirmiştir. Belucilerin yaşadığı toprak parçaları, içerisinde bulundukları ülkelerin en düşük nüfuslu ve ekonomik açıdan geri kalmış bölgeleridir. Belucistan, sahip olduğu enerji rezervleri, dünyanın en önemli enerji havzasına olan yakınlığı ve özellikle Çin, Hindistan ve İran gibi bölgesel aktörlerin enerji stratejileri ile ABD’nin Asya’daki etkinlik mücadelesinde çok önemli bir yerde durmasına karşın, gerek altyapı yatırımları, gerekse de Beluci halkının ekonomik düzeyi anlamında oldukça geri bir konumdadır. Bu durum, Beluci halkında Pakistan ve İran’a karşı tepki doğurmakta ve bu iki devletin Belucilere ait kaynakları sömürdüklerine dair bir toplumsal ön kabul yaratılmasına yol açmaktadır. Bu yaklaşım, Beluci ulusçuluğuna dair seküler ve sol bir algının oluşmasına ve Beluci ulusçuluğuna yaslanan çeşitli örgütlerin ortaya çıkmasına da zemin hazırlamıştır.

Beluci ulusçuluğu iki ayrı düzlem üzerinde yükselmektedir. Bunlardan birincisi Belucilerin tarihine, toplumsal yapısına ve kültürüne yaslanmakta ve kabile liderleri ile Pakistan arasında süregelen rekabet ve anlaşmazlıklar üzerinden kendisini göstermektedir…

İkinci çizgi ise, 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmış ve Belucistan’ın kaynaklarının Belucilere danışılmadan ve yeterli pay verilmeden sömürüldüğü düşüncesi üzerinden meşrulaştırılmış modern ulusçu anlayış olarak görülmelidir.” 

PAKİSTAN BELUCİLERLE ARASINI İYİ TUTAMIYOR

Ülkelerin içlerindeki farklı etnik grupları asimile etmek istemeleri sık rastlanan bir durumdur. Dünyanın her yerinde bu istek mutlaka ters tepiyor ve o etnik grubu daha da aşırı konumlara sürüklüyor. Aynı şey Pakistan’da da gerçekleşmiş durumda.

Beluciler üç ülkeye yayılmış devletsiz bir halk.

Beluciler Hindistan İngiliz kolonisiyken bile otonom bir yapıya sahipti. Daha sonra Hindistan bölünüp Pakistan ortaya çıkınca başka bir gelişme yaşandı. 1947 yılında Mir Ahmed Yar Han önderliğinde bir grup Pakistan’a katılmayı reddetti ancak bu talep tabanda büyük bir yankı bulmadı.

“1948 yılında kurulan Baloch National Liberation Commitee (Beluci Ulusal Kurtuluş Komitesi) ile başlayan mücadele, ilk planda çok taraftar toplayamasa da bir anlamda problemin ilk dalgası olmuştur. Esas etkin isyan dalgası ise 1955 yılında Pakistan merkezi yönetiminin One Unit Plan adı altında Batı Pakistan'ı tek bir yönetim altında birleştirme girişimiyle gelişmiştir. Her ne kadar bu planın amacı o dönemde Doğu Pakistan olan Bangladeş’e karşı bir güç dengesi oluşturmak olsa da, asıl etkiyi Belucistan bölgesinde yapmıştır. Nevruz Han önderliğinde gerçekleşen ayaklanmaya bu kez katılım ve destek ilkinden çok daha geniş olmuştur. Aynı dönemde, Belucistan bölgesinde etkili olan Mengal, Bugti ve Marri kabileleri, gerilla orduları oluşturmaya ve tansiyonu yükseltmeye başlamıştır. Bu dönemde özellikle Parrari örgütü ve National Awami Party/Ulusal Halk Partisi (NAP) etkili olmuştur. 1969 yılında Belucistan’ın otonomisi artırılarak tansiyonun düşmesi sağlansa da, söz konusu gerilla orduları yeraltında faaliyet göstermeye devam etmiştir.” 

ZİYA ÜL-HAK NE YAPTI?

Beluciler’in bağımsızlık mücadelesi daha sonra başka şekiller aldı. Kenan Evren’in yakın dostu Pakistanlı General Ziya ül-Hak baskıcı bir yönetici olarak bilinir. Genelkurmay başkanıyken kansız bir darbeyle 1977’de Zülfikar Ali Butto’yu devirerek yönetimi ele aldı. Pakistan Yüce Mahkemesi siyasi bir rakibin öldürülmesine izin verdiği gerekçesiyle tartışmalı bir kararla Butto’yu yargılayıp idamına karar verdi.

Kendi ülkesinde terör estiren ordu komutanı Ziya ül-Hak’ın Belucilere karşı tavrı ise şaşırtıcıdır.

“1972 yılında Butto’nun NAP’nin faaliyetlerine son vermesi, yeni bir isyan dalgasına yol açmış ve Belucistan Halk Kurtuluş Cephesi (BPLF), Marri kabilesi tarafından kurularak bölgede faaliyet göstermeye başlamıştır. Olayların Bangladeş’in bağımsızlığını kazanması ile aynı zamana denk gelmesi tansiyonu daha da yükseltmiştir. 70’li yıllar neredeyse iç savaş boyutunda çatışmalara sahne olurken, Belucistan sorunu Pakistan’ın toprak bütünlüğünü doğrudan tehdit eder bir hal almıştır. Pakistan ordusu bölgede kontrolü sağlayabilmek için seksen bin askeri bölgeye yığmak zorunda kalmıştır. 1977 yılında gerçekleşen darbenin ardından başa geçen Ziya-ül Hak, 6000 kadar Beluci tutukluyu salmış ve genel af ilan etmiştir. Bu adım kısa vadede olayların yatışmasını sağlasa da mevcut sorunlara kalıcı bir cevap vermemesi sebebiyle uzun vadede çözüm sağlamamıştır. Ziya ül-Hak ayrıca Belucilerin kendi partilerini kurarak seçime girmesine izin vererek 80 ve 90’lı yılların önceye nazaran daha sakin geçmesini sağlamıştır.” 

Araya girip bir bilgi vermek gerekiyor. Butto 1973’te Belucistan’a ordu operasyonu emretmiş ve binlerce sivilin ölümüne yol açmıştı.

ZENGİN PETROL VE DOĞALGAZ REZERVLERİ BU BÖLGEDE

Belucistan’ın bir başka “şanssızlığı” bölgede zengin doğalgaz ve petrol rezervlerinin bulunuyor olması. Tabii bunları Pakistan kullanıyor ve bırakmaya da niyetli değil. Ancak Beluçlar da kendi topraklarındaki bu rezervlerin kendi yararlarına kullanılmasını istiyor. Pakistan vermiyor, Beluçlar istiyor ve işin sonu isyana varıyor doğal olarak.

Günümüzdeki sorunların temel sebebi ise Belucistan bölgesinde bulunan yüksek miktardaki petrol ve gaz rezervi, Pakistan tarafından inşa edilen barajların Belucistan bölgesindeki tarımı olumsuz yönde etkilemesi ve Gwadar limanının inşaasıdır. Belucistan, geniş doğal gaz yataklarına sahip bir bölgedir ve Pakistan’ın enerji ihtiyacının üçte biri Belucistan doğal gazından sağlanmaktadır. Beluci liderler bu doğal gazın Belucistan’a ait olması, ya da buradan kazanılan paradan Belucistan’a daha büyük kaynak aktarılması gerektiğini savunmaktadır. En önemli doğal gaz yatağı olan Sui bölgesinin Bugti kabilesinin topraklarında olduğu düşünüldüğünde, Bugti kabilesinin 2000’li yıllardaki isyanlarda başı çekmesi daha anlaşılır olmaktadır. Bu, aynı zamanda gerilla savaşı yürüten Beluciler’e bir saldırı imkânı da sunmaktadır. Doğal gaz boru hatlarının havaya uçurulması en yaygın saldırı biçimlerinden birini oluşturmaktadır.” 

GWADAR LİMANI NEYİ DEĞİŞTİRECEK?

Beluciler kendi topraklarına yapılacak bir liman inşaatına niçin karşı çıkar? Öyle değil mi kendilerine aş, iş sağlayacak bir yatırım olmayacak mı bu liman? Ama durum bizim sandığımız gibi değil tabii ki. Aslında Beluciler liman inşaatına izin veriyor ama koşulları var.

“Gwadar liman şehri projesi de tansiyonu yükselten bir diğer konudur. Pakistan yönetimi Belucistan’ın güney bölgesinde yer alan Gwadar’a bir liman şehri inşa etmeyi ve burayı serbest ticaret bölgesi haline getirmeyi planlamaktadır. Böylelikle bölgenin Ortadoğu, Güney Asya ve Çin arasında önemli bir ticaret merkezine dönüşmesi umulmaktadır. Beluciler ise bu projenin hayata geçmesi ile bölgeye Pakistan’ın geri kalanından, özellikle de Pencap’tan ciddi bir göç dalgası olacağını ve zaten nüfusu az olan Belucilerin kendi eyaletlerinde azınlık konumuna düşeceğini öngörmektedirler. Bu sebeple liman inşaatı ve işletmesinin Belucilere bırakılmasını ve bu işten elde edilecek gelirin büyük kısmının Belucistan’da kalmasını ön şart olarak koymaktadırlar.” 

2000’Lİ YILLARDA TANSİYON İYİCE YÜKSELDİ

2006 yılında Beluci lider Akbar Bugti ordu tarafından öldürüldü, bu bir dönüm noktası oldu. Beluci kabilelerin bundan sonra nasıl bir tavır alacakları da önem kazandı.

“Bugti’nin öldürülmesi ile birlikte bölgede şiddet kontrolden çıkmış ve Belucistan tamamen bir çatışma bölgesine dönüşmüştür. Günümüzde bir öncekilere nazaran çok daha geniş kapsamlı şiddet, ayaklanma ve karşı ayaklanma hareketlerini bünyesinde barındıran Belucistan’ın krizden çıkışı mevcut politikalarla zor gözükmektedir.

Belucistan toplumunda en yaygın ve etkili üç kabile; Bugti, Maarri ve Mengal kabileleri, Beluci siyasal hareketinin de liderliğini yapmaktadır. Serdar Ataullah Mengal (2 Eylül 20217de öldü, m.g.), Navab Akbar Bugti (2006 yılında öldürüldü) ve Hayr Bahş Mengal, geleneksel kabile yapısını ve hiyerarşisini yansıtan ve kabileleri üzerinde mutlak otoriteye sahip son kuşak olarak nitelendirilebilir. Bu kuşağın siyasi etkinliğinin artık sonuna gelindiği göz önüne alındığında, Belucistan sorununun ne yöne evrileceği gündeme gelmektedir. Bugti’nin Pakistan ordusu tarafından öldürülmesi her ne kadar Belucistan’da şiddet sarmalını tetiklemiş olsa da, diğer iki kabile lideri de seksen yaşının üzerindedir. Bu eski kuşak liderlerin yerlerine geçen yeni kuşağın ise kabile bağlarına değil daha modern bir ideoloji olarak milliyetçiliğe bağlı olmaları ihtimal dâhilindedir. Bunun en somut örneğini Akbar Bugti’nin yerine geçen torunu Brahamadagh Bugti göstermektedir. Akbar Bugti tam bir pragmatist iken torunu daha ideolojik bir kimliğe sahiptir. Dede Bugti kabilesinin gücünü Pakistan devleti ile müzakerede bir pazarlık kozu olarak kullanıp devletten maksimum rantı elde etme peşinde olan geleneksel bir figür iken, torun Bugti ideolojik bir formasyonla kendini Beluci milletinin lideri olarak gören modern bir figürdür. Bu da geleneksel kabile yapılarının çözülmesi ile daha modern milliyetçi bir ideolojinin ortaya çıkarak, Pakistan devletini daha keskin şekilde tehdit etmesine yol açabilecektir. Akbar Bugti sadece kendi kabilesi tarafından desteklenirken, Brahamdagh Bugti diğer Beluciler tarafından da desteklenebilmektedir. Ancak bu yeni kuşak milliyetçi liderlerin eski kuşağın sahip olduğu geleneksel otoriteye sahip olmadıkları da unutulmamalıdır.” 

İRAN’DAKİ BELUCİLER NE DURUMDA?

Gelelim İran’ın Belucilerine. Onlar Pakistan’daki soydaşlarından daha özgür mü acaba? Daha müreffeh bir yaşantıları var mı? İran İslam Cumhuriyeti din temelli bir yönetim olduğu için etnik kimliklere saygı gösteriyor mu? Denecek ki Pakistan da öyle Pakistan İslam Cumhuriyeti. Bakalım İran Belucistan’ın’daki durum neymiş? İran Araştırmaları Merkezi adlı web sitesinde 2016 yılında yer alan bir araştırmada aynen şu değerlendirme yapılıyordu:

Londra’daki Beluçistan Araştırmaları Merkezi Uzmanı Abdussettar Duşuki, köylerin bulunduğu bölgelerde susuzluğun ve tarımsal modern mekanizasyondan yoksun ilkel, geri kalmış usullerle çalışma yapılmasının yoksulluğu daha da içinden çıkılmaz hale getirdiğini iddia etmektedir. Bir zamanlar İran’ın tahıl ambarı olan Sistan’ın kuzeyindeki Hamun gölünün kuruması sebebiyle 15 binden fazla balıkçının işsiz kaldığını ifade eden Duşuki’ye göre Sistan ve Beluçistan Eyaleti’ndeki yiyecek ve beslenme problemi İran’ın diğer eyaletlerine göre iki kat daha fazladır ve bu sebeple eyalet dışarıya büyük göç vermektedir. İstatistiklere göre 100 binden fazla uyuşturucu bağımlısının bulunduğu Sistan ve Beluçistan’da; Eyalet Emniyet Müdürü Hüseyin Rahimi 2016 yılında eyalette yakalanan uyuşturucu miktarında bir önceki yıla göre yüzde 35 oranında artış olduğunu açıklamıştır.

Sistan ve Beluçistan halkının yarıdan fazlası işsizlik, fakirlik ve eğitim öğretim problemiyle karşı karşıyadır. Bunun yanında ekmekten başlayarak temel gıda maddelerinden de yoksunluk söz konusudur. Dolayısıyla bölge gıda güvenliği bakımından da yetersizliklerle karşı karşıyadır. Ayrıca Sistan ve Beluçistan’da yetersiz beslenme nedeniyle bedensel zayıflık sorunu yanında beş yaş altındaki çocukların en az yüzde 20’sinde kısa boyluluk ve fiziksel olarak yeterli gelişememe gibi problemler yaşandığı dile getirilmektedir.” 

Beluci bayrağı taşıyan küçük kız çocuğu. 

3 Aralık 2022 günü yayınlanan bir haber Sistan/Belucistan eyaletinde yaşananlara ilişkin bir ayrıntı veriyor. Bu bölge İran’ın en muhafazakâr bölgelerinden biri olarak biliniyor.

“Sosyal medyada yayınlanan videolarda, Sistan-Belucistan’ın başkenti Zahidan sokaklarında, protesto hareketinin ana sloganlarından olan ‘Kadın, yaşam, özgürlük’ yazılı pankartlar taşıyan düzinelerce kadını gösteriyor. Twitter'da yayınlanan ve AFP tarafından doğrulanan videolarda kadınlar,  'İster başörtülü, ister başörtüsüz devrime ileri' diye slogan attı…

Oslo merkezli bir sivil toplum kuruluşu olan İran Human Rights'a (IHR) göre İran'ın 31 vilayetinin 26'sında kaydedilen en yüksek ölüm oranı Sistan-Belucistan'da görüldü. Buradaki protesto gösterileri sırasında en az 128 kişi hayatını kaybetti.” 

9 Kasım 2022 tarihini taşıyan bir başka haber ise İran’da Belucilerin askerlere saldırıları iddiasıyla idam edilenler hakkında.

“Tasnim Haber Ajansı, Sistan-Belucistan eyaletinin Zahidan kentinde ‘emniyet güçlerine silahlı saldırı ve terör eylemleri’ (2016’da) gerçekleştirdikleri gerekçesiyle Raşid Beluç ile İshak Askani'nin idam edildiğini duyurdu… Merkezi İngiltere'de bulunan Beluç Aktivistler Örgütü, İran'da geçen yıl içerisinde çeşitli suçlamalarla 79 Beluçun idam edildiğini açıkladı.” 

Beluciler’in 2020’li yıllar boyunca da bulundukları coğrafyada hem sıkıntı yaşayacakları hem de kendilerine sıkıntı yaşatacak olanlara sıkıntı yaşatacakları şimdiden belli oluyor. Sorunun çözümü tabii ki belli ama bakalım Pakistan ve İran bu konuda ne yapacak? Tabii ABD ve Çin’in Beluciler’le ilgili tavrı da çok önemli olacak gibi görünüyor.