Laurel ve Hardy filmlerinden birinin son sahnesinde Laurel, Hardy’ye “şu gençler burunlarının ucunu bile göremiyorlar” dedikten sonra ikisi de suya yuvarlanıyordu.
İç ve dış dizaynı birlikte götürmek isteyen Erdoğan’ın Davutoğlu ile sürüklediği dış politika aşağı yukarı böyle. Davutoğlu artık yok ama batan şirketin mirası, Erdoğan’a zor günler yaşatıyor.
Erdoğan’ın geleceğini bundan sonra büyük oranda dış gelişmeler belirleyecek. Bölgede girilen yeni süreç (Kürt süreci) hükümetin önüne bugüne kadarki politikalarını yalanlayan bir hayli zor seçenekler koyuyor.
Daha önce 'mantıklı' olanı sürekli ıskalayan hükümet şimdilerde 'Kürt tehlikesi' karşısında Esad’ı devirme niyetinden bile vazgeçti, daha da ötesi günler öncesine kadar yayılmacılık ve mezhepçilikle suçladığı İran ile tam da ABD ile iplerin yeniden gerildiği bir anda iş birliğine yöneldi.
Üstelik ilişki bu kez sadece ambargo delmekle sınırlı kalmayacak, ABD’nin Suriye’de yaptığı büyük yatırıma karşı savaşı da kapsayacak. Bu, Türkiye’nin hücrelerine kadar bağlı olduğu Batı ekseninden çıkması ve “tam bağımsız politika” yürütmesi demek.
Hükümetin neredeyse son günlere kadar yayılmacılık ve mezhepçilikle suçladığı İran ile başlatacağı bir stratejik ortaklık Kürt meselesi ve coğrafyası ile sınırlı kalmaz.
Bunun ABD’si, İsrail’i, Suudi Arabistan’ı, Irak’ı, Yemen’i var. Peki hükümet ne yapacak? İsrail, ABD, Suudi Arabistan’a karşı 'direniş ekseninde' mi yer alacak?
ABD ve İsrail’in İran’a karşı politikalarını daha da sertleştirmesi durumunda hükümet nasıl tavır alacak? İran Katar değil ki! ABD ve İsrail ile numaradan değil hayati sorunlar yaşıyor.
Direniş ekseninin ucu Lübnan’a (Hizbullah’a) dayanıyor. Türkiye İran ile birlikte hareket etmekle Suudi Arabistan ile Lübnan’da da karşı karşıya gelecek demektir.
Diğer yandan İsrail’in Kürdistan’da yapılması düşünülen referandumla ilgili tavrı belli. İsrail Kürt devletini açıktan destekliyor. Üstelik bu destek sadece Irak coğrafyası ile sınırlı değil, bunun Suriye’si, İran’ı ve daha da ötesi Türkiye’si var.
Filistin konusunda söylemler ile yetinen hükümet bu kez İsrail ile gerçekten karşı karşıya gelecek adımlar atar mı? Türkiye’den Kürtlerin devletleşme çabaları ile ilgili yapılan açıklamalara bakılırsa “İsrail’in açıklamasının sadece Irak coğrafyası ile ilgili kısmını görmenin” ötesine geçilmesi olası.
Irak Kürdistan’ında referandum nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın askeri müdahale dışında hiçbir seçenek gelecekte devletleşmenin önüne geçemez. Aynı durum Suriye için de geçerli. İran’da durum ne olur bilinmez ama Irak ve Suriye’den sonra sıranın Türkiye’de olduğu çok açık.
Bu durumda Hükümet Suriye’deki Kürt bölgesine askeri müdahalede mi bulunacak? Afrin’in telaffuz edilmesi ve yapılacak bir harekât çok da belirleyici değil. Önemli olan diğer bölgeler. Irak Savaşı döneminde “ABD ile komşu olduk” fantastik başlıkları atılmıştı. Şimdi gerçekten komşuyuz ve üstelik bu kez ABD ile dolaylı bir savaş yaşıyoruz. Hükümetin Afrin dışındaki diğer Kürt bölgelerine yapacağı bir müdahale siyasi anlamda ciddi sonuçlara yol açabilir.
Türkiye ABD için üslerini bulundurduğu bir coğrafya olmanın dışında bir anlam taşıyor mu?
Bu üslerin (ve Türkiye’nin) alternatiflerini oluşturma yolunda adımlar atılıyor. Zamanı geldiğinde Türkiye’deki üsler muhtemelen depo işlevi görecek.
İran ile zorunlu olarak bölgesele dönüşecek işbirliğini sürdürmesi hem içeride hem dışarıda mücadelenin daha da çetinleşeceği anlamına geliyor. Türkiye’nin “şer eksenine” dahil edildiği günleri bile görebiliriz.
Hükümet bütün bunları göze alabilir mi?