Dış politikada metal yorgunluğu

Yanlış politikaları nedeniyle anlık meseleleri sürece, lokali bölgesele çevirmeyi başaran AKP masa tenisi maçı izler gibi, başını bir İdlib’e bir Erbil’e (IKBY) çevirmekten başka bir şey yapamıyor. Referandum sonrası ok yaydan çıktı. Bundan sonra yaşanacaklar Türkiye’nin müdahale edemeyeceği bir süreç içinde olacak.

Musa Özuğurlu yazar@gazeteduvar.com.tr

İdlib-Erbil hattı Türkiye’ye uykuyu haram eden bir saatin sarkacı gibi. Ucu bir İdlib’e bir Erbil’e vuruyor. Her tik tak’ta gerilim biraz daha yüksek sesle duyuluyor.

İDLİB

“Astana sürecinde kararlaştırılan barış bölgelerinden bazılarında garantör ülkelerden biri olan” Türkiye İdlib’e Kürtlere mi cihatçılara mı karşı girdi?

Kürtlere karşı ise hedef Afrin olmalı. Afrin’e girmek ya da saldırmak için şartlar uygun mu?

Birincisi Suriye kendi vatandaşı Kürtleri Türkiye’ye yedirmek istemiyor ve Kürtler, Türkiye ile Suriye arasında tampon oluşturuyor.

Diğer yandan Kürtler, ABD ve kısmen Rusya’nın himayesinde. AKP hükümeti tam da kriz yaşanırken ABD’yi kızdıracak yeni bir hamleyi göze alabilir mi? Kaldı ki Rusya da Türkiye’nin eldeki olasılıkları tüketecek bir hamlesine izin vermek istemez.

Hükümetin “İran ile Suriye de kendi toprakları içinde Kürtler ile sorun yaşıyor. Dolayısıyla bizim Kürtlere karşı hamlelerimizi destekler” düşüncesi doğru değil.

Kürtlerin “fazla ileri gitmelerine” izin verilmek istenmiyor. Ama aynı Kürtler “başkalarına kaptırılmayacak değerde.” Bu nedenle Türkiye, Kürtler ile ilgili hamlelerinde bölge ülkelerinden hiçbir zaman beklediği desteği alamayacak.

Bunun anlamı şu: Afrin başta olmak üzere Türkiye, Kürtlere karşı kısa vadeli göstermelik hamlelerin dışında adım atamaz. Rojava bölgesinde ise Kürtlerin güneye sarkması tamamen Suriye’nin sorunu ve burada da Türkiye’ye söz hakkı düşmüyor.

Suriye’deki Kürtler meselesi artık ABD–Rusya–Suriye ve Kürtler arasında bir mesele. Türkiye’nin söz hakkı kalmadı.

Bu nedenle Türkiye’ye İdlib’te ateşkes garantörlüğü gerekçesi ile bulunup bu bölgeyi hem yeni nüfuz alanı oluşturmak hem de cihatçılar üzerindeki kontrolünü kaybetmemek için kullanmak kalıyor ki şu anda yapılan tamamen bu. Yani abesle iştigal. Koskoca ordunun unsurları “çok ciddi” bir durum varmış gibi büyük propagandalarla İdlib kırsalına girdi. Ne oldu/olacak peki? Hiç.

Astana sürecinde alınan kararlar kağıt üstünde ne şekilde yer alırsa alsın tek anlamı vardı: Suriye’de, yönetim ve birlikte hareket ettiği Rusya ve İran’ın istediği doğrultuda siyasi bir sürece katkı ve bu anlamda aynı süreci engelleyebileceği düşünülen örgütlerin etkisizleştirilmesi.

Ama gelin görün ki oyun içinde oyun oynuyoruz. Büyük oyunu kaybettik hala küçük hesaplarla zararı azaltmaya çalışıyoruz. Ümit Kıvanç’ın “HTŞ, ‘Türkiye burada bize tabi’ İddiasında” başlıklı yazısında vahim iddialar var. (1)

Suriye’nin Türkiye’nin İdlib’e girmesine verdiği “geç” tepki de “Türkiye acaba hangi anlaşma maddesini ihlal etti?” sorusunu gündeme getiriyor.

Çok basit: Zaman değişti ama eski sevgili ile bir türlü kesip atamıyoruz. Rusya, İran ve Suriye de buna sessiz kalmıyor.

ERBİL

Yanlış politikaları nedeniyle anlık meseleleri sürece, lokali bölgesele çevirmeyi başaran AKP masa tenisi maçı izler gibi, başını bir İdlib’e bir Erbil’e (IKBY) çevirmekten başka bir şey yapamıyor.

Referandum sonrası ok yaydan çıktı. Bundan sonra yaşanacaklar Türkiye’nin müdahale edemeyeceği bir süreç içinde olacak.

İran ile Türkiye arasındaki farkı da ortaya koyuyor bu durum. İran Haşdi Şabi başta olmak üzere “sahada.” Dış politikamıza düşen ise Irak ordusuna “yürüyün aslanlarım” demekten başka bir şey değil.

Türkiye, kısa bir süre öncesine kadar ortalığı kasıp kavuran IŞİD’e “düşmanımın düşmanı” muamelesi yaparken İran ve Irak yönetimleri alternatif oluşturma çabası içindeydi ve bu politika şimdi İran’a Türkiye’yi de yanına çekebilecek kadar geniş bir imkan sunuyor.

Türkiye Başika’daki askeri varlığı konusunda bile Irak’ı ikna edebilmiş değil. Birliğin çekilmesi için Irak ile yapılan anlaşmaya uymamak bir yana Irak ile konjonktürün dayattığı işbirliği söylemleri kullanılmasına rağmen başka hesaplar içinde olunduğu görülüyor.

Hükümet, daha düne kadar kadar ihtilaf içinde olması bir yana karşı faaliyet içinde bulunduğu Irak, Suriye ve İran’ın balık hafızalı olduğunu ya da bugünlerde kullandığı söylem ile eylem arasındaki çelişkinin görülemeyeceğini mi sanıyor gerçekten?

Kürt cephesindeki gelişmeler, ABD’nin varlığı, IŞİD ve cihatçılar bu 3 devlet için de sorun. Ama üçü de ABD ve Batı desteği çekildiği ve katkıda bulunduğu sorun bizatihi kendisini de etkilemeye başladığı için kendilerine yanaşan AKP’ye “gölge etme” diyor.

İşbirliği? Evet, durum açısından belki herkes mecbur buna. Ama hesapları birbirine karıştırmadıkları çok belli.

Hatay’dan İran sınırına kadar tüm sınır boyunca herkesin çok büyük dertler yaşamasına önemli katkılarda bulunan hükümet, şimdilerde Suriye, Irak ve İran ve Rusya’ya karşı ABD, Suudi Arabistan ve Katar ile işbirliği yapmış olmasının karşılığını görüyor.

İdlib cihatçılara, ÖSO’ya kalmayacak, bu kesin. Irak ise kendi ülkesine dinamit yerleştirmek yerine Kürtlere karşı sertleşse bile bir orta yol bulacak.

Gelişmeler “yatay” seyrederse hükümet dışarıda sessiz içeride kamuoyunu tatmin edecek söylemler ile devam edebilir. Kerkük konusunda nasılsa muhalefet “gerekli müdahalede” bulunuyor. Türkiye’nin Kerkük’ün “Kürtlerden kurtarılmasını” memnuniyet ile karşılayacağı kesin ama aynı zamanda Bağdat’a karşı kaybettiği anlamına da gelir Kerkük gelişmesi.

Irak’ta (IKBY çerçevesinde) işler daha da karışır mı? Son birkaç gün yaşananlar her ihtimali düşündürtüyor ama Bağdat'ın lehine uzlaşma ile sinyalleri de yok değil. Ama her durumda Türkiye’nin müdahalesi çok sınırlı olur ve yanıbaşındaki gelişmeleri seyretmekle yetinir.

Uzun vade için iyi bir tablo çizmek olanaklı görünmüyor.

(1) https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2017/10/15/hts-turkiye-burada-bize-tabi-iddiasinda/

Tüm yazılarını göster