Dış siyasette çalkantılı, fırtınalı hatta belki haritası çizilmemiş denizler var önümüzde. Anlaşılır kılmak adına bunları üç boyutta sınıflandıralım, sonra tek tek bakalım. Küreselde ABD, Rusya Federasyonu (RF) ve Çin arasındaki kimilerince II'nci Soğuk Savaş olarak da adlandırılan rekabet. Yakın çevremizde Suriye ve Irak’ta istikrarlı barışı kurma arayışları ve bize yönelik güvenlik tehditleri. İçeride huzurun yeniden tesisi zorunluluğu, Kürt sorunu ve ufuktaki başkanlık seçimi baskısı. AB üyeliği hedefimiz ise ...keşke kalmış olsaydı.
Demokrasiler, yükselen popülizmlere henüz yanıt üretemedi. Popülizm ABD’de muhafazakar değerlere, Avrupa’da laiklik ve ortak kültürel miras savunusuna, bölgemizde otoritarizme yaslanıyor. Üyesi olduğumuz ittifakın lideri Trump –herhalde tarife gerek yok. Komşusu olduğumuz Rusya’nınki Putin. Etrafında liberal demokrasi görmek istemeyen Putin mart ayında seçime giriyor. İktidarını daim kılmak ve tahkim etmek için seçmenini sürekli bayrak etrafında toplanmaya teşvik zorunluluğu var. Putin, Çin’in “çevreyolu” (“one belt-one road”) projesini de en azından kuşkuyla izliyor.
Ortadoğu’nun jeostratejik önemi azalıyor, yakın vadede kalmayabilir de. Bu, bölge ülkelerinin kendi içlerinde ve birbirleriyle biteviye boğazlaşmalarına küresel güçlerin dikkatinin düşmesi demek. Bir nevi “yiyin birbirinizi” vaziyeti. RF artık hem kuzey hem (Suriye’de) güney komşumuz. Suriye’de ABD destekli Kürtler ile RF destekli Esat arasında gerilim artıyor. Bir yandan Putin’in Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’ne Kürtlerin katılımı, diğer yandan Esat’ı devirmek üzere çıktığımız yolda Esat’ı ayakta tutmak için sahaya inen RF-İran’la Astana ortaklığı. İdlip’te bizimle ilişkili Heyet Tahrür Şam’ın diğer cihatçı örgütlerle güçlenen çatışma olasılığı.
Irak’ta IŞİD bertaraf edildi, Başbakan Abadi’nin özgüveni güçlendi. Orada da mayısta seçim var. Rakibi Maliki’nin Kürtlere açılımda bulunduğu aktarılıyor. Kürdistan Bölgesi’nde (IKB) yapılan bağımsızlık referandumu ardından Erbil-Bağdat arasında Fişhabur, Habur ve havaalanlarının denetiminin devri sorunu dolayısıyla görüşmelere başlanamıyor. Süleymaniye’de halk kazan kaldırdı. Kerkük petrol sahasını Bağdat’a kaptırınca maaşlar ödenemiyor. Ancak kuzey kubbesi Khurmala halen KDP denetiminde. Sünni Arapların Bağdat’la ilişkilerini yeniden nasıl tanzim edecekleri ve Musul başta tarumar olan yaşama alanlarının yeniden imarı konuları belirsiz.
Bizde de dört vakte kadar seçim var. “Yapılacak şey, Türk, Kürt veya dindar, seküler, solcu sağcı, ama bugün Türkiye’yi ortak yaşam iradesini yaratacak yeni bir Türkiye ütopyası üretmeye emek harcamak ve bunun siyasetini örmektir" diyor Sayın Bekir Ağırdır. Tümüyle katılıyorum ama bu yönde en azından ben hariciyeci tabiriyle “kendi dar penceremden” bakınca hiçbir emare göremiyorum maalesef. Gördüğüm, dünya Kürt nüfusunun yarısının ülkemizin yurttaşı ve ülkemiz Kürt nüfusunun yarısının da Güneydoğu’da değil beş metropolde yaşıyor oluşu. Oysa biz Erbil’e sırtımızı döndük. 2009’da mayın temizleme ihalesi yaptığımız Suriye sınırımıza da bugün boydan boya duvar ördük.
Öngörülemezlik, belirsizlik, gerilim, çatışma. 2018 falımızda galiba bunlar var. Başlarken açık denizlerden söz etmiştik. Geçtiğimiz günlerde, 34 yaşındaki makine mühendisliği eğitimi almış Fransız denizci François Gabart, 30m boyundaki trimaranıyla (MACIF) ortalama saatte 35 deniz mili (65 km) hız yaparak tek başına yelkenliyle dünya turunu 42gün 16s 40dk 35sn’de tamamlayıp, eski rekoru kırdı, daha doğrusu parçaladı. Belki aynı günlerde yakından tanıdığımız, hatta bazılarımızın gönülden sevip, güvenip, geleceğini emanet ettiği Rizeli bir reis de Garipçe’den gırgır motoruyla ekmeğinin peşinde Karadeniz’e açılmaktaydı. Dokunaklı değil mi? Madem öyle ver tulumu, ver kemençeyi, ver mehteri.