'Dışarıda salgın, evde ekonomik travma yaşanıyor'
Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) Genel Başkanı Prof. Dr. Ömer Böke, evde geçirilen izolasyon sürecinde ruhsal travma tehlikesinin en yoğun yaşanacağı kesimin ekonomik gelir kaybı yaşayan yurttaşlar olacağını söyledi. “Dışarıda salgın travması var, evin içinde ekonomik travma var” diyen Böke, bu durumun olağanüstü olaylara neden olabileceğini işaret etti ve “Tedbir alın” uyarısında bulundu. Psikiyatrist Küçükparlak, evde geçen 24 saat psikolojisine vurgu yaparak, “Bir rutininiz olsun” diyor.
ANKARA - Korona virüsü salgını insan sağlığını ve hayatını tehdit ettiği kadar, başta evde karantina süreci başta olmak üzere psikolojik ve davranışsal sorunlara da sebep oluyor. Devlet yetkililerinin ve uzmanların yaptığı sosyal izolasyon çağrıları sonucu evlerine kapanan yurttaşlar, virüsün bulaş riskine karşı her an tetikte.
Kimileri markete dahi çıkmayıp, ihtiyaçlarını eve sipariş ediyor, kimileri de devamlı virüsün belirtileri üzerinden “Acaba virüs kaptım mı?” şüphesi ile kaygı duyuyor. Bu süreçte işten çıkarılan, ücretsiz izne ayrılmaya zorlanan ve iş yerleri kapatılan dar gelirli aileler ise ekonomik nedenler yüzünden hem içeride hem de dışarı da stres altında.
Korona virüsü salgınının psikolojimizi nasıl etkilediğini, sosyal izolasyon sürecinde evde kalmaya zorlanan yurttaşların ruh sağlığını korumak için nasıl zaman geçirmesi gerektiğini ve özellikle hiçbir ekonomik geliri olmayan kesimin bu süreci nasıl atlatabileceğine dair birçok konuyu Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD)Genel Başkanı Prof. Dr. Ömer Böke ve Psikiyatrist İlker Küçükparlak ile konuştuk.
BÖKE: EVDEKİ YAŞAMI OLUMSUZ YAPAN DIŞARIDAKİ STRES
Prof. Dr. Ömer Böke'ye göre evdeki yaşamı olumsuz yapan durum dışarıdaki stres. Korona virüsü salgınına yönelik stresin ve zorunlu izolasyonun bu süreçte gerginliğe ve kaygıya yol açtığını ifade eden Böke, bu durumla baş etmenin yolunun olağanüstü bir süreç yaşandığının farkına vararak, zamanı kontrol etmeyi, yönetmeyi ve planlamayı öğrenmekten geçtiğini anlattı. Böke, “Bunun için de günü planlamak, gündelik alışkanlıkları büyük ölçüde sürdürmek, vakti bölmek (çalışmak, spor yapmak) gerekiyor. En önemlisi de bu süreçte sosyal medyadan ve teknolojiden olabildiğinde uzak durmak. Salgın haberlerini sadece belirlenen 3 güvenilir kaynak üzerinden takip etmek, bunu da günün içinde kısa bir süre yapmak lazım” ifadelerine yer verdi.
İŞSİZ VE EVDE KALANLAR İÇİN: OLAĞANÜSTÜ OLAYLAR YAŞANABİLİR
Evde geçirilen sosyal izolasyon sürecinde ruhsal travma tehlikesinin en fazla yaşanacağı kesimin işten çıkarılan, ücretsiz izne ayrılmaya zorlanan ve iş yeri kapatılan aileler olacağına dikkat çeken Böke, şöyle konuştu:
“Evden çıkmadığı için gelir sağlayamayan insanların büyük zorlukları var. Evde olduğunuz için borçlarınızı ödeyemeyecekseniz, evin ihtiyaçlarını karşılayamayacaksanız bu bambaşka bir travma. İnsanın barınma, yiyecek ve sağlık olmak üzere 3 temel ihtiyacını devlet karşılamak zorunda. Asgari düzeyde de olsa bu 3 temel ihtiyacın karşılandığından kapı kapı emin olunması gerekiyor. Bu ihtiyaçların karşılanması mutlaktır, vazgeçilmezdir. Bunun gerçekleşmemesi halinde olağanüstü durumlar ortaya çıkacaktır. Hem dışarıda salgın travması var, hem de evin içinde ekonomik travma var. İki travma bir araya gelmiş olur. Bu sarmalda olağanüstü olaylar beklemek lazım. Şu an içinde bulunduğumuz olağanüstü süreçlerin getirdiği olumsuz durumlar, yeni olağanüstü süreçlerin yaşanmasına neden olabilir. “Devletimiz sosyal devlet, kimseyi aç bırakmaz” demek yeterli değil; bunun aşamalarının ilan edilmesi gerekli.”
“NE KADAR EVDE KALACAĞIM” SORUSUNA YANIT YOK!
Psikiyatrist İlker Küçükparlak ise, korona virüsü salgınının hayatın olağan akışını değiştirdiğini ve toplumu keyfi olmayan bir izolasyon süreci yaşadığını söylüyor. Evde geçirilen zamanın “psikolojik olarak” etkisinin “belirsizlik” ile doğru orantılı olduğunun altını çizen Küçükparlak, yurttaşların, “Ne kadar evde kalacağım” sorusuna devlet yetkilerinin kaba taslak bir projeksiyon çizmeleri gerektiğini vurguladı.
'BELİRSİZLİK, KONTRPİYEDE KALMAYA NEDEN OLUYOR'
Küçükparlak, virüsün insanlar üzerinde yarattığı ruhsal travmayı şu şekilde özetledi:
“Bu süreçte yaşanan belirsizlik, insanları “bavulu açmalı mıyım, açmamalı mıyım? düşüncesine sevk ediyor. Kuaföre, berbere ne zaman gidebileceğim gibi sorular bile çok ciddi bir belirsizlik yaratıyor. Bu sürenin uzun mu kısa mı süreceğini bilmezseniz sürekli kontrpiyede kalırsınız. Yani hamle yapmakta zorlanır, yapmak istediğiniz şeyleri yapma konusunda arada kalırsınız. Uyumlanma sorunu doğar. Toplumun bir kısmı için ise bu süreç, “Elektrik, su faturamı ödeyebilecek miyim?” soruları ile bocalamakla geçiyor. Yaşanan bu belirsizlik insanları bu süreçte daha fazla tüketir. İnsanların, kurumsal bir idareden önümüzdeki süreç hakkında daha şeffaf bir projeksiyon duymaya ihtiyaçları var.”
'BİR RUTİN OLMASI SAĞLIKLI ATLATMAK AÇISINDAN ÖNEMLİ'
Bu süreçte evde geçen zaman diliminde bir “rutinin” olmasının gerekliliğine dikkat çeken İlker Küçükparlak, evde geçen 24 saat psikolojisinin nasıl yönetilmesi gerektiğini şu şekilde anlattı:
“Bu süreçte rutinin, olabildiğince salgın öncesi rutine yaklaşıyor olmasında fayda var. Olamıyorsa bile bir “rutin” olması bu süreci daha sağlıklı atlatmak açısından önemli. Mesela sabah kalkış saatlerinizi sabitlemek gibi. Sabah kalktığınızda pijama ile günü bitirmemek, arada markete dahi çıkmak için bile olsa üzerinizi değiştirmeniz de fayda var. Bu süreçte hafta içi hafta sonu kavramı da özellikle evden çalışanlar için çok karışmaya başladı. Bu durumu da hafta sonlarını daha çok kendinize, sosyal çevrenize ayırarak internet veya telefon üzerinden görüşmeler yaparak geçirebilirsiniz. Rutin görüşmeleri uzatabilirsiniz. Çünkü, mutlak izolasyon, psikolojik bir hastalığı olmayan kişileri bile bir süre sonra kendi kendine konuşmak gibi tepkimelere zorluyor.”