Diyanet sekülerleşmeyi önleyebilir mi?
“Modernite öncesine dönelim” dediğinizde size meczup gibi bakılacakken, “Kahrolsun sekülerleşme” dediğinizde alkışlayanınız çok oluyor ve de varlığınıza neden ihtiyaç duyulduğu alt metinde veriliyor.
Diyanet, 2024-2028 stratejik planında sekülerleşmeyi risk olarak tanımladı. Kısaca sekülerleşmeyi önlemek için neler yapılması gerektiğini anlatayım, ardından Diyanet’in bunları gerçekleştirmek için atacağı adımları kendilerine bırakalım.
Sekülerleşmeyi önlemek isteyenlerin öncelikle onu yaratan şartları ortadan kaldırmaları gerekiyor. Zira sekülerleşmenin kendisi başka bir dinamiğin sonucu olduğundan, o dinamiği ortadan kaldırmadan sekülerleşmeyi ortadan kaldırmak mümkün olmayabilir.
Belli ki “bir şeyler oldu” ya da “oluyor” ve Türkiye sekülerleşiyor.
Esas konu da bu aslında. Sekülerleşmeyi ortadan kaldırmak için, Diyanet ve diğer sekülerleşme karşıtlarının ilk derdi bu olmalı. Yani şu sorulara yanıt bulmalılar:
- Neden inançsızların sayısı artıyor?
- Neden yeni kuşaklar daha az ibadet ediyor?
- Neden insanlar günlük yaşamlarında ebeveynlerine kıyasla yaratıcının emirlerini daha az umursuyor?
- Neden eşcinseller evliliklerini sosyal medyada paylaşabilir duruma geldiler?
- Eşcinsellere karşı yeni kuşaklar kendi ebeveynlerine karşı neden farklı tutumlara sahipler?
- Neden kadın ve erkek kıyafet kodları gün geçtikçe Avrupa ve Kuzey Amerika ile paralelleşmekte?
- Flörte başlama yaşı ve evlilik öncesi cinsellik yaşı neden düşüyor?
- Modern tıp neden doğaüstü gücü olduğunu iddia edenlerin yerini alıyor?
- Neden gençler için Alevilik ve Sünnilik belirleyici kimlik olmaktan uzaklaşıyor?
- Din veya halk inançları ile yoğrulmuş gelenek ve görenekler neden gün geçtikçe silikleşiyor?
Sorular arttırılabilir.
Diyanet ve diğer sekülerleşme karşıtları bu sorulara yanıt bulunca aslında çözüme de oldukça yaklaşmış olacaklar. Ellerindeki kaynakları da daha verimli kullanmış olacaklar.
Peki tüm bu sorulara verilebilecek ve bir yanıt var mı?
Var.
Aslında bu süreç, yani sekülerleşme süreci ilk defa Türkiye’de yaşanmıyor. Hâlihazırda geçmişten güne “modernleşen” tüm ülkeler doğaüstü öğretilerden uzaklaştılar. Bunun istisnası en azından 2024 yılı itibari ile yok. Gelecekte ise ne olacağını bilme şansımız yok. Aynen diğer “modernleşen” ülkeler gibi Türkiye de benzer bir dönüşümden geçiyor.
Daha önce yaratıcıya ihtiyaç duyulan zaman dilimleri modernleşme ile azalıyor. Üniversitelileşme, şehirleşme, ekonomik olarak aileden bağımsız hale gelme, modern tıp, internet ve benzeri dinamikler yeni kuşakların kendi ebeveynlerine kıyasla farklı bir toplumsallaşma ve kültürlenme yaşamalarına sebep oluyor.
Modernleşme sebebi ile “artık” Diyanet’in dahi yok sayamadığı bir sekülerleşme ile karşılaşıyoruz.
“Artık” kelimesini kullanmamın sebebi, yakın zamana kadar Diyanet İşleri Başkanı’nın deizm ile ilgili şu ifadesi idi: “Bizim milletimizin hiçbir ferdi böyle sapık, batıl bir anlayışa asla prim vermez. Milletimize, gençlerimize kimse iftira atmasın.” Belli ki son dönemde önüne konan çalışmalar, anketler bu anlayışa Türkiye’de de prim verildiğini ona göstermiş.
Bu durumda sekülerleşmeyi önleyebilmek, önlenemiyorsa dahi hızını yavaşlatmak için Diyanet’e önerim şunlar olacak. Bu önereceklerimden başka bir çözüm bulunabilir mi, emin değilim.
- Hızlı şekilde tüm üniversiteler kapatılmalı.
- Sosyal medya uygulamaları ile tek tek uğraşılmamalı, ülke sınırları içinde İnternet kesilmeli.
- Yurt dışına çıkışlar sınırlandırılmalı ve kontrol altına alınmalı.
- Sadece gençlerin elinden değil, Türkiye sınırları içinde kullanılan tüm akıllı telefonlar toplatılıp yerine tuşlu telefona geçilmeli. Hatta cep telefonları tamamen yasaklanabilir.
- Fabrikalar acilen kapatılıp, yerlerine tarlalar açılmalı.
- Zor zamanlarda insanlar doğaüstü güçlere sığınma ihtiyacı hissettiğinden, iç savaş çıkartılmalı, susuzluk çekilmesi için barajlar boşaltılmalı, bebek ölümlerinin artması için hastanelerin pediatri bölümleri kapatılmalı.
- Geçmişte Anadolu’nun birçok kentinde yaşandığı gibi, akşam ezanı ile birlikte dışarıda bekar kızlar ya da erkekler kalmamalı. Sıkı kontroller getirilmeli.
- Tüm modern tıp ilaçları, uygulamaları, ameliyatlar ve aşılar yasaklanmalı.
- Şehir hastaneleri yıkılıp, insanların modern tıptan faydalanacağı tüm alanlar sıkıca kontrol altında alınıp minimuma indirilmeli.
- Özel hastaneler “kapitalizmin oyununu bozuyoruz” diyerek kapatılmalı.
- Trafik kazalarının azalmasına sebep olan ve bu nedenle de yolculuklarda daha az dua okunmasına sebep olan bölünmüş yollar parçalanmalı.
- Kız çocuklarının okula gitmesine izin verilmemeli. Hatta erkekler de gitmemeli.
- Televizyonlarda yer alan diziler, yarışmalar, filmler, reklamlar Kuzey Kore’de olduğu gibi tamamen devlet tarafından üretilmeli ya da kontrol edilmeli.
- Özel televizyon kanalları ve radyolar hızlıca kapatılmalı.
- …
Bu maddeler arttırılabilir. Ama sanırım bu kadarını yazmak derdimi anlatmama yardımcı olmuştur.
Sekülerleşme bir sebep değildir, yukarıdaki dinamiklerin sonucudur. Yani modernleşmenin sonucudur. Onu önlemek için de modernleşmeyi önlemek gerekir. Modernleşmeden hiç bahsetmeden “sekülerleşmeyi önleyelim çığlıkları” (Yusuf Kaplan’ın sürekli yaptığı gibi) tek taraflı ve oldukça kurnaz kayıkçı kavgasına benziyor.
Ben Diyanet’in sekülerleşmeyi önlemek istediği noktasında samimi olduğunu düşünüyorum. Hem Diyanet’in hem de diğer sekülerleşme karşıtlarının, bu sürecin tersine dönmesini gönülden istediklerinden eminim. Ancak, sekülerleşmeyle değil de modernleşmeyle mücadele edilmesi gerektiğini bilmiyor olabilirler mi, bundan emin olamıyorum. “Hadi modernite öncesi döneme dönelim” dediğinizde size meczup gibi bakılacakken, “Kahrolsun sekülerleşme” dediğinizde hem alkışlayanınız çok oluyor hem de varlığınıza neden ihtiyaç duyulduğunu alt metinde vermiş oluyorsunuz.
Bakalım bu önerilerin hangileri ile başlayacaklar…
*Doç. Dr.