Diyarbakır Barosu: OHAL korku iklimi yarattı
Diyarbakır Barosu Avukatlar Günü dolayısıyla basın açıklaması yaptı. Açıklamada avukatların sorunlarının yanı sıra ülke gündemine dair tespitler de yapıldı.
DİYARBAKIR - Diyarbakır Barosu Avukatlar Günü dolayısıyla Diyarbakır Adliyesi’nin önünde basın açıklaması yaptı. Çok sayıda avukatın katıldığı açıklamaya, üzerinde eski baro başkanı Tahir Elçi’nin fotoğrafının bulunduğu bir pankart açıldı. Baro Başkanı Ahmet Özmen, burada yaptığı konuşmada, “Bir Avukatlar Gününü daha ağır hukuki, siyasi ve toplumsal krizlerin yaşandığı bir ortamda karşılıyoruz” dedi.
Özmen, Diyarbakır Barosu olarak her yıl 5 Nisan Avukatlar Günü vesilesiyle ülke ve toplum gündemindeki sorunların yanı sıra avukatların yaşadıkları sorunlara ilişkin görüş ve önerilerini paylaştıklarını belirtti. Özmen, “Toplumsal muhalefetin, hak temelli sivil toplum ve meslek örgütlerinin ses ve faaliyetlerinin OHAL zırhıyla en alt seviyeye düşürüldüğü, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, kişi güvenliği hakkının hiçe sayıldığı, toplumsal ayrışma ve kutuplaşmanın had safhaya çıktığı, mevcut atmosferde avukatlık faaliyetlerinin de yürütülmesinin zorlaştığına tanıklık etmekteyiz” dedi.
'YENİ BİR ANAYASAYA İHTİYAÇ VAR'
Son yıllarda Türkiye’de yaşanan olumsuz gelişmelerin sadece hukuk alanında değil toplumsal yaşamın tamamında yeni sorun alanları yarattığına değinen Özmen, yeni bir Anayasa’ya ihtiyaç olduğunu söyledi. Özmen şöyle konuştu, “Diyarbakır Barosu olarak her zaman ifade ettiğimiz üzere yaşanan siyasal, hukuki ve toplumsal krizlerin altında yürürlükteki anayasa yatmaktadır. Demokratik ve toplumun tüm kesimlerinin iradesini içerisinde barındıran bir toplumsal sözleşme olarak; yeni, demokratik, çoğulcu ve herkesi farklılıkları ile kabul eden bir anayasaya olan ihtiyaç gün be gün ortaya çıkmaktadır. Meseleye bütüncül bir çerçevede yaklaşarak yürürlükteki anayasa, çoğulcu ve demokratik yeni bir anayasa ile değiştirilmedikçe, her yeni hükümetin bu anayasa ile değişerek darbe anayasası ile uyumlu hale geldiğini görmekteyiz. 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan Anayasa değişikliği bir darbe ürünü olan ve toplumun ihtiyaçlarını karşılamayan, bundan dolayı da defalarca değişikliğe uğrayan 1982 Anayasasının ruhunu sürdürmeye devam ettirmektedir. Oysa toplumun ihtiyacı olan Anayasa, toplumsal sorunların çözümünü önceleyen demokratik, sivil ve kuvvetler ayrılığını esas alan yeni bir anayasadır.”
OHAL’DEN HERKES MUSTARİP
Konuşmasında OHAL uygulamalarına da değinen Özmen, “15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişiminden hemen sonra ilan edilen OHAL ve çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerle başlatılan toplu ihraçlar, basın yayın kuruluşları ile dernek ve vakıfların kapatılması, belediyelere kayyım atanması ve belediye başkanlarının tutuklanması ile milletvekillerinin Meclis yerine cezaevlerinde tutulması gibi antidemokratik uygulamalar sürdürülmekte olup, bu uygulamalar toplumun tüm kesimlerinde kalıcı bir korku iklimi yaratmıştır” dedi.
Bu korku ikliminde vatandaşların temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edilmesinden, sendikal özgürlük ve çalışma hürriyetlerinin elinden alınmasına varacak kadar geniş bir antidemokratik alan yaratıldığını söyleyen Özmen, “Bu ortamdan neredeyse herkes mustarip bir duruma düşmüştür” ifadesini kullandı. Özmen, “Yazılı, görsel ve sosyal medyanın resmi ideolojiyle uyumlu olması anlayışının dayatılması ve aykırı ya da muhalif en alt düzeyde bir sesin dahi bastırılarak kamu otoritesiyle susturulması hukuk devletinin nitelikleriyle taban tabana zıt bir durum yaratmıştır. Özellikle TBMM'nin yasama yetkisini elinden alacak şekilde yasal düzenlemelerin Kanun Hükmünde Kararnamelerle değiştirilmesi, parlamenter sistem ve kuvvetler ayrılığı ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Anayasa’nın ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin tanıdığı ve korunmasıyla devleti yükümlü kıldığı hak ve özgürlüklerle ilgili hükümlerinin mevcut OHAL ortamında by-pass edildiği görülmektedir” şeklinde konuştu.
Müvekkil-avukat görüşmelerinin kısıtlandığını, görüşmelerin kayda alındığını, 14 güne varan gözaltı uygulamalarını, avukat ile görüş yasağı ve duruşmalarda avukat sınırlaması gibi uygulamaların devam ettiğini belirten Özmen, savunma hakkı ve özgürlüğü ile adil yargılanma hakkını ihlal edildiğini söyledi.
KÜRT SORUNU İÇİN DİYALOG ÖNERİSİ
2015 yılında yeniden başlayan çatışmalı süreç ile birlikte Kürt meselesinin yeniden şiddet sarmalına itildiğini aktaran Özmen, 2013 yılında çözüm süreci ile başlayan Kürt meselesinin diyalog ve müzakere yöntemleriyle çözülmesi iradesinin toplumun tüm kesimlerinde heyecan ve beklenti uyandırdığını söyledi. Özmen, “Ancak hükümetin geçmişteki acı tecrübelere rağmen kendinden önceki hükümetlerin uygulamalarıyla aynı noktaya gelmesi toplumun çözüm konusundaki umut ve beklentisini ortadan kaldırmıştır” dedi.
Özmen şunları söyledi: “Uygulana gelen güvenlikçi politikaların, demokratik siyaset kanallarının kapatılmasının ve siyasetçilere yönelik tutuklamaların, son 30 yılı çatışmalarla geçmiş, on binlerce insanımızın ölümüne sebebiyet vermiş, tarihi, toplumsal ve siyasal bir mesele olan Kürt Meselesinin çözümüne bir katkısı olmayacaktır. Her koşulda ve her süreçte belirttiğimiz üzere; Kürt meselesinin yegane çözümünü, sorunun şiddet ve güvenlikçi politikalardan arındırılarak, diyalog ve müzakere kanallarının güçlendirilmesiyle mümkün görmekteyiz. Bugün toplumun tüm kesimlerinde benzer yeni bir sürecin başlatılmasına yönelik beklenti bilinen bir realitedir. Bu sebeple her türlü siyasi kaygıların bir tarafa bırakılarak bu can yakıcı meselenin çözümü konusunda diyalog ve müzakereyi önceleyen her türlü adımın atılmasının gerekliliğini bir kez daha vurgulamak isteriz.”
‘TAHİR ELÇİ’NİN FAİLLERİ BULUNSUN’
Özmen, “Ebedi başkanımız” dediği Tahir Elçi için, “Neredeyse canlı yayın esnasında katledilişinin acısı hala ilk günkü gibi tazeliğini koruyor” dedi. “Tahir Elçi’nin faillerinin tespit edilmemesi, soruşturma dosyasında şüpheli olması gereken görevlilerin tanık olarak dinlenilmesi, hükümet yetkililerin söz ve taahhütlerine rağmen hiçbir ilerleme kaydedilmeyen soruşturmada güncel siyasi gelişmelerin izdüşümü görülmektedir” diyen Özmen, “Ne yazık ki Tahir Elçi’nin isminin verildiği parkların dahi isimlerinin değiştirilmesi ve soruşturma dosyasının kamuoyu gündemden düşürülmesi Tahir Elçi’yi ve savunduğu değerleri unutturmaya yönelik çabalardır” dedi.
Mesleki sorunlara da değinen Ahmet Özmen şunları söyledi: “Hak arama özgürlüğünün önünde engel oluşturan mesleki sorunlarımız bütün ağırlığıyla sürmektedir. Öteden beri mesleğimize ve meslek faaliyetlerimize ilişkin en ciddi sorun, adli ve idari makamların avukatlara yönelik tutum ve davranışları, avukatlara yönelik baskılar, engellemeler ve ceza soruşturmalarıdır. Savunma hakkının vazgeçilmez bir hak olarak görüldüğü ve uygulandığı, mesleğimizin onur ve saygınlığının korunduğu, adil ve demokratik bir ülke dileğinde bulunurken bir kez daha meslek hayatını cezasızlıkla mücadeleye adamış değerli başkanımız Tahir Elçi ile ilgili soruşturma dosyasının takipçisi olacağımızı, faillerinin cezasızlıkla mükafatlandırılmalarına müsaade etmeyeceğimizi, adil, demokratik ve özgür bir geleceği beraber yaşayacağımız yarınlar temennisiyle tüm meslektaşlarımızın 5 Nisan Avukatlar Gününü kutlarız.”