Diyarbakır gündeminden başlıklar

Sosyal, kültürel, psikolojik olarak da yıpranıp tahribata uğruyor kayyımla yönetilen kentlerin insanları. Maddi kayıp her zaman temin edilebilir ancak insanın kültürüne yabancılaşmasının telafisi yoktur. Bunu en iyi kayyım uygulamasına dört elle sarılanlar biliyor.

Vecdi Erbay verbay@gazeteduvar.com.tr

Havalar sanki birden soğudu ve ben bundan memnunum. Kış insanıyım galiba. Galiba, diyorum çünkü yazları insaflı bir şehirde yaşıyor olsaydım, kış aylarını bu kadar özlemle beklemezdim herhalde.
Bunu yolda karşılaştığım arkadaşıma da söyledim, "Kış insanıyım" dedim. "Öyle deme" diye itiraz etti ve "Yoksulları düşün" diyerek ayar verdi. Arkadaşım benim zengin gazetecilerden olmadığımı unutmuş olmalıydı. Fakat bunun üstünde çok durmadım. Zengin olmayan gazeteci olarak aklım, tasarruf amacıyla doğalgaz kombisini henüz açmadığıma gitti. Karadeniz'de hatta Gabar'da doğalgaz bulundu lakin doğalgazda bir indirime gidilmedi malum. Doğalgaza zam yapılacağı yönünde yapılan tahminler ise memleketin yoksullarıyla birlikte hepimizi üşütecek cinsten.

*

Önceki gece Siirt'in Şirvan ilçesi Maden köyündeki Eti Bakır AŞ'ye ait bakır madeni ocağında göçük meydana geldi ve 3 yoksul insan vefat etti. Aynı maden ocağında 2016 yılında toprak kaymış ve 16 işçi toprak altında kalarak vefat etmişti. Bölgeye gitmiştim ve bir dizi yazı yazmıştım. Yakınlarının toprak altından çıkarılmasını bekleyenlerin acılı yüzleri hâlâ gözümün önündedir. Unutamadığım diğer olay ise kolluğun şirketi koruma refleksiydi. Haber yapmak isteyen gazeteciler şiddete maruz kalmış, toprak altında kalan işçilerin yakınlarıyla görüşmeleri engellenmişti. Aslolan toprak altında can veren insanlar değildi, şirketin itibarı ve bekasıydı. Güvenlik güçleri bunu muhafaza etmek üzere konumlanmıştı.
Ancak şirket, öyle anlaşılıyor ki korku salarak işlerini yürütüyor. Maden köyünden bir yurttaşla konuştum. Göçük olayını duyduktan sonra, destek amacıyla maden ocağına koşmuş birçok kişi gibi. 3 kişinin cenazesini çıkardık derken sesi yorgun, kederli ve öfkeliydi. Öfkesi anlaşılır bir şeydi çünkü telefonu kapatmadan önce bana dediği şu oldu: "Haber yaparsan lütfen adımı yazma. Bu şirket çok acımasız."
3 yoksul insan göçükte öldü ve geriye kalan yoksulların konuşmaktan korkması, içinde bulunduğumuz siyasi iklimi de tarif etmiyor mu?

*

Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Diyarbakır Şubesi ile Tutuklu Aileleri ile Yardımlaşma Derneği (TUAY-DER), Diyarbakır, Antep, Elazığ, Erzincan ve Erzurum'daki bulunan 13 cezaevinde 28 tutuklunun tahliye sürelerinin uzatıldığını açıkladı.
Günlerdir bu konuyla ilgili bilgiler geliyor. 30 yıl hapis yatmış insanlara, "pişman mısın?" diye soruluyor ve serbest bırakılmıyorlar. Bu şekilde hem 30 yıl hapis yatmış insanlar bir kez daha cezalandırılıyor hem de 30 yıldır yollarını gözleyen aileleri.
Hukukçular, hukukta bu uygulamanın yerinin olmadığını söylüyorlar. Ancak Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulları bu uygulamayı sürdürmekte ısrar ediyor. Tahliyeleri engellenen bazı mahpusların ağır hasta olduğu da göz önünde bulundurulunca, "pişman mısın?" benzeri soruların keyfi ve bir kez daha cezalandırma niyeti taşıdığı anlaşılıyor.
Diyarbakır'da ve bölgenin diğer illerinde binlerce insan bu saçma soruyla cezalandırılıyor. Neredeyse her evde, tahliyesi ertelenen insanlar konuşuluyor. Bu konunun yeterince gündeme getirilmiyor olmasını bir tek TUAY-DER'in dert etmesini anlamak ise mümkün değil.

*

Memleketin gündeminden düşmeyen konulardan biri, belediyelere kayyım atanması. Kayyımla yönetilen belediyelerde gerçekleşen usulsüzlükler, yolsuzluklar, rüşvet iddialarına gün geçmiyor ki bir yenisi eklenmesin. Fakat şöyle bir durum var: Hiçbir iddia Diyarbakırlıları şaşırtmıyor. Olaylar karşısında şaşırmamak, yani insanın şaşırma yetisini yitirmesi, nereden bakarsanız bakın, kötü bir şey. Yüz kızartıcı suçlar karşısında hissiz kalmak, iktidarın 20 yılda öğrettiği bir şey olmalı.
Geçen hafta bu köşede yayımlanan "Diyarbakır 'oxweş' diyeceği günü bekliyor" başlıklı yazıda, Tevfik Fikret'in meşhur şiirinin adı geçiyordu. "Han-ı Yağma". Ancak şiir ve şairinden söz edilmemişti. Hazır konu yine kayyımlara geldi dayandı, şu iki mısra ile şiiri hatırlatmış olayım:
"Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!"

*

Doğrudur, kayyımlar daha çok rant olaylarıyla gündeme geliyor. Öyle güçlü bir han-ı iştaha ki, insanın aklını alıyor.
Ancak kayyımların elle tutulmayan alanlarda da tahribata neden olduklarına kuşku yok. Sosyal, kültürel, psikolojik olarak da yıpranıp tahribata uğruyor kayyımla yönetilen kentlerin insanları. Maddi kayıp her zaman temin edilebilir ancak insanın kültürüne yabancılaşmasının telafisi yoktur. Bunu en iyi kayyım uygulamasına dört elle sarılanlar biliyor.
Kayyım yönetimindeki belediyelerin düzenlediği kültür sanat etkinliklerine bakın, tamamen Diyarbakır'ın kültüründen ve dilinden uzaktır. Kayyımın şehre getirdiği şarkıcılar mesela, başka bir alemin insanları. Sezai Karakoç ile ilgili düzenlenen etkinliğin ise başka bir niyet taşıdığına hiç kuşku yok. Şiiri yerine "yeniden diriliş" fikriyatının konuşulmuş olması bile niyeti ortaya koyar nitelikte. Ancak biliniyor, Diyarbakır'ın bu tür niyetlerle bir kan uyuşmazlığı var. İyi ki var.

*

İsrail, amansız bir şekilde Gazze'ye saldırmaya devam ediyor. Gazze için samimiyetten uzak gözyaşı dökenler alışveriş merkezinin önünde çadır kuruyor Mescidi Aksa maketi koyuyor, bazı ürünlerin satışını engellemeye çalışıyorlar. Savaş, Müslümanlar ve diğerleri arasında yürütülüyor gibi sunuluyor. Savaş naraları Diyarbakır sınırları içinde hapsoluyor ve Ankara'ya, "İsrail'le ticari ilişkiler neden devam ediyor?" şeklinde bir soru olarak ulaşamıyor.
Bir akıl tutulması hali var ve bu, dini saiklerle meydanlara çıkanlarla sınırlı kalmıyor maalesef. Bütün dünya aptal bir savaşta öldürülen insanları izlemekle yetiniyor.
Tam da bu savaşı 'izlerken', Leonid Andreyev'in "Kızıl Kahkaha" romanını okudum. Romanın ilk bölümü cephede geçiyor ve savaşırken aklını yitiren insanları anlatıyor. İkinci bölümde savaş nedeniyle aklını yitirmiş olanları izlerken aklını yitirenlerin Kızıl Kahkahası'na odaklanıyor. Andreyev güçlü bir yazar ve savaşa bir kez daha ve daha yakından bakmamıza vesile oluyor. İş Bankası Kültür Yayınları'ndan çıkan kitabı Rusça aslından Mustafa Kemal Yılmaz çevirdi.

Tüm yazılarını göster