Diyarbakır karla sevinmeyi hatırladı
Kim ne derse desin, uzun bir aradan sonra şehir merkezine yağan kar, Diyarbakır’a çocuklar gibi sevinmeyi hatırlattı. Yarın belki yine ağır siyasi ve ekonomik sorunlarla baş başa kalacak ama felekten bir gün çalmış olarak.
DİYARBAKIR - Gece, uzun bir aradan sonra, kar yağdı Diyarbakır’da. Ara uzun olunca Diyarbakırlıların kar sevinci büyük oldu. Oturduğum mahallenin sakinleri çoluk çocuk geç saatlere kadar kar topu oynadı. Üstelik, Urfa’nın Hilvan ilçesinde karda eğlenen gençlere yapılanın benzeri bir polis müdahalesi de olmadı.
Ertesi gün büyükler işe giderken zorluk çektiler ama çocukların beklediği haber gecikmedi: Okullar tatil edilmişti.
Belediyelere atanan kayyımlar canla başla, 24 saat çalıştıkları yönünde haberler servis ettiler, her defasında olduğu gibi, Diyarbakır’ın politik bir kent olduğunu unutarak. Yani sadece ana yolları değil, şehrin bütün ara sokaklarını da kardan temizleseler, Diyarbakırlıların gönlünde yer tutmaları pek mümkün değil. Bu kayyım itirazını taksiciden, seyyar satıcıdan, hatta Diyarbakır Barosu Başkanı’ndan da duymak mümkün. Baro Başkanı Cihan Aydın, şöyle bir paylaşım yaptı sosyal medya hesabından: “Greyder yok, tuz bitmiş. Tüm yetkiler tek elde toplanınca, bir milyonluk şehrin halinin böyle olacağı belliydi. Diyarbakırlılar kürek ve süpürge başına. Süpürün!”
Kent politik olunca espri de politik olacaktı elbette. Kara basarken çıkan kart kurt sesler, efsane yalanı da hatırlattı insanlara: “Bu kart kurt sesler yüzünden Kürt olduk, yoksa biz Türküz.”
Politik mesajlar bir yana, kar manzarası kadar kar sevinci de görülmeye değerdi. Mesela Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde yaşayan vatandaşların kardan yaptıkları gelin ve damadın etrafında halay çektiği görüntüler sosyal medyada paylaşıldı. Her halükarda gülmenin, halay çekmenin ve politik mesajlar vermenin adresidir Diyarbakır.
SURDA 'SELFİE' KEYFİ
Kar manzarasına dönecek olursak: Görkemli surlar kar altında da güzeldi ve Diyarbakırlı gençler yine surlardaydılar. Surlara çıkmak, surlarda yürümek her zaman tehlike arz ediyor. Ancak gençler karda kayıp düşmek tehlikesine pek aldırmadan surlara çıkıp hem manzara hem "selfie" çektiler.
Hevsel Bahçeleri dört mevsim güzeldir ama kar altında bir başka mı güzelleşmişti, kim bilir? Bahçelerin içinden ara ara silah sesleri geliyordu. Avcılar karlı havayı da boş geçmek istemiyorlardı anlaşılan. Ağaçların arasından ürkerek havalanan her kuş sürüsü, bir kez daha, avcılığın bir spor olmadığını düşündürdü.
KÖPRÜDE DAVUL ZURNA SESİ
On Gözlü Köprü civarındaki kafelerin kapalı alanları epey zamandır var. On Gözlü Köprü civarında soluk almanın keyfini çıkarmak isteyenler kapalı alandaydılar. Belki köprüde yürümüş, kar topu oynamış ve bol bol fotoğraf çektikten sonra çay içerek içlerini ısıtıyorlardı.
Çünkü On Gözlü Köprü’ye geç saatte inmiştim ve hâlâ insanlar vardı köprüde.
Açık alandaki masalar ve sandalyeler kar altındaydı. Kış hariç diğer mevsimler hep dolu olan masaların kar altındaki görüntüsü güzel, yalnızlıkları hafif hüzün vericiydi.
Köprüden ayrıldıktan sonra, köprüden gelen davul zurna sesi beni niye şaşırttı ki? Köprüde gençler vardı ve gençler karlı havada da halay çekebilirlerdi.
KİMSE BUZDA KAYMASIN
Suriçi’nde, Sülüklü Han’ın geniş avlusunda, yapraklarını dökmüş dut ağacının altında, büyükçe bir mangal ateşinin etrafında çay içmek keyfi kar sayesinde gerçekleşti. Çay güzeldi, odunlar iyi yanıyordu ve sanki ateşin etrafında toplanan herkesin üzerinde bir iyilik hali vardı.
Demirciler Çarşısı’ndaki esnaf sokağın karını küremiş, geride kalan karı hortum suyuyla temizlemeye çalışıyordu. “Kar donarsa insanlar düşer” diyordu komşusuna. Döktüğü bolca su donarsa ne olacaktı? Bu soruyu sormadım ona, kendime sakladım.
HÜCUM EDEN ŞİİRLER
Sanırım karda bir tek ben kestaneci aramıyorumdur. Sonunda aradığım kestaneciyi Dağkapı’ya yakın bir yerde buldum. 100 gramını 6 liraya satıyordu ve karlı havada işlerinin daha iyi olduğunu söyledi.
Biraz ileriden nergisin baş döndürücü kokusu geliyordu. Şubat nergis mevsimiydi. Kestaneler insanın avucunu nergis kokusu insanın içini ısıtıyordu.
Öte yandan böyle karlı havalarda kimi şiirler de hücum ediyordu insanın hafızasına. Ahmed Arif’in “Döğüşenler de var bu havalarda/El, ayak buz kesmiş, yürek cehennem/Ümit, öfkeli ve mahzun/Ümit, sapına kadar namuslu/Dağlara çekilmiş/Kar altındadır.” dizeleri, muhtemelen kader olarak belirlenmiş coğrafyayla ilgilidir.
Sonra Ahmet Telli’nin, “Şairler vurulmalıdır, hayat yakışmıyor onlara” dizesiyle biten “Karda İzler” şiirinden dizeler: “Karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün/Bir uçurum kıyısında vursunlar beni, vursunlar/Bir kahkahayla çekip giderim karlı ovalardan”.
Ve Ahmet Muhip Dıranas’ın “Kar” şiirinden şu bölüm: “Buğulandıkça yüzü her aynanın/Beyaz dokusunda bu saf rüyanın/Göğe uzanır-tek, tenha-bir kamış/Sırf unutmak için, unutmak ey kış!/Büyük yalnızlığını dünyanın”.
FELEKTEN BİR GÜN ÇALMAK
Kim ne derse desin, uzun bir aradan sonra şehir merkezine yağan kar, Diyarbakır’a çocuklar gibi sevinmeyi hatırlattı. Yarın belki yine ağır siyasi ve ekonomik sorunlarla baş başa kalacak ama felekten bir gün çalmış olarak.
Derken akşam oluyor, karanlık çöküyor, insanlar evlerine çekiliyor. Özlenen ve coşkuyla karşılanan o beyaz örtü ve kardan adam, şehrin uğultusuyla baş başa kalıyor.