Diyarbakır'da barış çağrısına 'Rojava' engeli

Diyarbakır'da savaşa karşı barış çağrısı yapmak isteyen kadınların basın açıklaması, pankartta ve metinde ‘Rojava’ kelimesi geçiyor diye polis engeline takıldı. Kadınlar, oturma eylemi yaptı.

Abone ol

DİYARBAKIR- Diyarbakır'da savaşa karşı barışı haykırmak için Şiddetle Mücadele Ağı öncülüğünde Diyarbakır Adliyesi önünde bir araya gelen kadınların basın açıklaması polis engeline takıldı.

Adliye önüne çok sayıda çevik kuvvet ve yakalama timinin konuşlandırıldığı açıklama öncesinde "Rojava'dan Filistin'e kadınlar savaş istemiyor" yazılı pankarta, 'Rojava' kelimesi geçiyor diye izin verilmedi. Kolluk güçleri, basın metnindeki 'Rojava' kelimesinin de çıkarılmasını istedi. Yaklaşık 40 dakika süren müzakereden sonuç çıkmayınca gözaltı hazırlığı yapan kolluk güçleri, adliyenin önünü çembere aldı.

‘BARIŞ İSTEĞİMİZ POLİS ORDUSUYLA ENGELLENMEK İSTENİYOR’

Kolluk güçlerinin engeline tepki gösteren kadınlar, oturma eylemi kararı aldı. Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi üyesi Esmer Özer, “Savaşa karşı direnmek, sesimizi yükseltmek için buradayız. Bu isteğimiz polis ordusuyla engellenmek isteniyor. Basın metnimizi okumamıza, pankartımızı açmamıza izin vermediler. Biz de 5 dakikalık oturma eylemi kararı aldık” dedi.

Özer’in açıklamasının ardından kadınlar alkışlı oturma eylemine geçti. “Kadınlar savaş istemiyor”, “Kadınlara değil İsrail’e barikat”, “Savaşa hayır, barış hemen şimdi” ve “Biji aşiti (Yaşasın barış)” sloganlarının atıldığı oturma eyleminin ardından grup dağıldı.

‘İKİ YÜZLÜ POLİTİKALARINA TANIKLIK EDİYORUZ’

Diyarbakır Şiddetle Mücadele Ağı’nın izin verilmeyen basın açıklaması şöyle:
"Dünyanın her yerinde savaşların, çatışmaların arttığı ve her gün başka hak ihlallerinin, savaş suçlarının yaşatıldığı bir dönemden geçiyoruz. Her gün kadınlar, çocuklar ve LGBTİ+’lar başta olmak üzere sömürülen halkların yaşadığı acılara ve sömürgecilerin iki yüzlü politikalarına tanıklık ediyoruz. 7 Ekim’den itibaren işgalci İsrail hükümetinin Filistin’in Gazze şehrindeki halka yönelik saldırıları soykırım boyutuna ulaşmıştır; öyle ki hastaneler ve okullar bombalanmış, beyaz fosforlu top mermileri ile siviller hedef alınmış ve binlerce insan öldürülerek defalarca kez savaş suçu işlenmiştir. Gazze’de işgal koşullarında yaşamaya çalışan halkın ateşkes dönemlerinde bile gıda, elektrik ve suya erişimi kısıtlanırken, insani yardım koridorları keyfi bir şekilde kapatılırken, son saldırılarla birlikte temel ihtiyaçlara erişim de imkânsız hale gelmiştir. Bu durum sömürgeci zihniyetin bir halkı ortadan kaldırma gayesinin açık göstergesidir. Bizler biliyoruz ki onlarca yıldır süren bu işgal ve sömürüde son yaşanan olaylar İsrail hükümetinin savaş suçlarının faili oluşunun ilk örneği değildir ancak belki de en ağır olanıdır.

‘ROJAVA HALKLARINA KESİNTİSİZ SALDIRI'

Tüm bunlar yaşanırken açık cezaevi şartlarındaki bir şehirde yaşamaya çalışan Filistin halkı ile her bakımdan desteklenen işgalci İsrail Devletinin meşrutiyet statüleri, kaynakları ve meşru müdafaa hakları eşitmiş gibi Filistin halkına karşı antipropaganda yapılarak Filistin halklarına yönelik soykırım adeta aklanmış, desteklenmiş ve medya dahil bütün ideolojik aygıtlarla savaş suçlarına ortak olunmuştur. Failin kim olduğuna göre işgale karşı duran veya işgali aklayan devletler yalnızca çıkarları doğrultusunda hareket ettiklerini ve insan haklarının yalnızca tarafgirlik meselesi olduğunu bir kez daha göstermiştir. Bir yanda Filistin’de İsrail’in işgalci politikalarını ve işlediği savaş suçlarını endişe ve üzüntü içerisinde takip ederken bir yanda da Kürtler söz konusu olduğunda iki yüzlü politikalarda ısrar eden Türkiye’nin, bir kez daha Cumhurbaşkanına sınır ötesi operasyon yetkisi veren savaş tezkeresini onayladığına, Kuzey ve Doğu Suriye’de su ve gıda depolarına, elektrik ve petrol tesislerine, sivil yaşam alanlarına yönelik saldırıların gerçekleştirileceğinin deklare edildiğine ve bu alanların bombalandığına şahitlik ediyoruz. 2011 yılından itibaren Türkiye hükümetinin Rojava halklarına yönelik gerçekleştirdiği bu kesintisiz saldırılar; 5 Ekim ile birlikte sivil yerleşim alanları başta olmak üzere Rojava halklarının birlikte inşa ettiği özgür yaşam alanlarını yok etmeye yönelik olarak yürütülmektedir.

‘LGBTİ+ MÜCADELESİ VE DAYANIŞMASININ NEDEN ÖNEMLİ OLDUĞUNU DAHA İYİ ANLIYORUZ’

Tüm dünyada savaş karşıtı eylemler ile yapılan saldırılar protesto edilirken her gün eşitlik ve özgürlük mücadelesi veren kadınlar ve LGBTİ+’lar olarak bizler de enternasyonal kadın ve LGBTİ+ mücadelesi ve dayanışmasının neden önemli olduğunu, bu bağı neden bir an önce kurup genişletmemiz gerektiğini bugünlerde çok daha iyi anlıyoruz. Rojava’dan Filistin’e kurmamız gereken bu mücadele ve direnme hattı savaşa karşı en nihai çözüm olacaktır. Sadece bugün için değil, birbirini doğuran ve besleyen ırkçı, sömürgeci, eril ve militarist bütün devletlerin karşısında durabilmek için bütün kadınları ve LGBTİ+’ları bu hattı kurmaya ve barıştan taraf olan sözümüzü yaymaya çağırıyoruz.
Egemenlerin, insan haklarını ve hiçbir eşitlik içermeyen anlaşmaları kılıf yaparak, ağır silahlarla ve astronomik "bağışlarla" halkların yaşam alanlarında gövde gösterisi yaptıkları her an en çok kadınlar, çocuklar, LGBTİ+’lar ve dışlanan kırılgan topluluklar zarar görmektedir. Kadınlar ve LGBTİ+’lar olarak Filistin ve Rojava halklarının özgürlük mücadelesini destekliyor, dayanışmamızı egemen destekçisi liberal ve eril akıllardan değil, halkların bizzat kendi mücadelelerinden öğrendiğimiz şekliyle kurarak barış çağrımızı yineliyoruz.
İkiyüzlü politikalara, yaşatılan acılara, çocukları, yaşlıları, kadınları yaşatmayan işgallere, batılı devletlerce desteklenen savaşa karşı sesimizi yükseltiyoruz ve uluslararası kamuoyunu tüm kurum ve aktörleriyle, İsrail’e karşı uluslararası hukukun gerektirdiği yaptırımların uygulanması için eyleme geçmeye çağırıyoruz. En kısa zamanda ateşkes ilan edilerek yaralıların tedavisi ve temel ihtiyaçlara erişimin sağlanması için insani yardım koridorlarının oluşturulması çağrısını yineliyoruz.
Her şeye rağmen barışa olan inançla umudu yeşertmeye devam edeceğiz.”