Ziraat Türkiye Kupası eleme maçında, rakibi Eskişehirspor’u 2-1 yenen Diyarbekirspor, bir tür "rüştünü ispat etti" diyebiliriz. 3. Lig 3. Gurupta 7 puanla sekizinci sırada yer alan Diyarbekirspor, beş sezon üst üste oynadığı 2.lige çıkma talihsizliğini, bu sezon kırmak amacıyla oluşturuldu. Bu sezon takım tepeden tırnağa yenilendi ve geçen sezon Kırşehir Belediyespor’u şampiyon yapan Teknik Direktör Sabahattin Dinçel’e teslim edildi. Beklenti de büyük, baskı da. Özellikle Başkan Feyzi İlhanlı’nın şampiyon olma arzusu, bir biçimde dizginlenip teskin edilmezse, bu merkezin oluşturacağı baskı, bütün oyuncu gurubu ve teknik heyeti kasıp kavurabilir. Geride bıraktığımız sezonlarda Diyarbekirspor’un en fazla teknik adam değiştiren kulüp olduğu unutulmamalıdır.
Sabır, istikrar, devamlılık ve başarısızlıkla baş etme duygusu, esasen futbol takımını ve oyunu olgunlaştıran çok değerli niteliklerdir. Futbol oyunu basit ama bir o kadar da zor bir oyundur. Eğer ne yaptığınızdan eminseniz, sabırla bekleyip o meyveleri toplamaktan başka alternatif yoktur. Umarım işler hep yolunda gider ve Diyarbekirspor, bu sezon teknik direktör kıyımı yapmadan mutlu sona ulaşır.
Bu sezon ilk kez Diyarbekirspor’u izleme fırsatı buldum. Görece kendinden çok güçlü bir takıma karşı mücadele ediyordu. Teknik Direktör Sabahattin Dinçel’in oyunun hangi halini stratejik oyun amacı haline getirdiğini anlayamadım. Çünkü neredeyse bütün maç boyunca orta saha, adeta baypas edilmişti. Topun orta sahada akıl yüklenip, ileriye ya da geriye doğru bilinçli tercihlerine tanık olmayınca, takımın stratejik yol haritası konusunda bir fikir edinemedim. Bu elbette çok önemli bir eksiklik çünkü takımın dengeli bir oyun oynayabilmesi orta sahanın balans ayarlarına bağlıdır. İster hücum oyunu oynayın ya da ister savunma prensipleriyle saha da organize olmaya çalışın, hücum ve savunma arasındaki dengeyi sağlayacak yapı, orta sahaya atfettiğiniz değerdir.
Savunmanın hangi alanda tahkim edileceği, savunma ve orta sahanın birlikte oluşturacağı direnç merkezinin nerede inşa edileceğini, orta saha algınız belirler. Orta sahada belirgin yapılar inşa etmeden, ne savunmadan hücuma geçişleri organize edebilirsiniz ne de hücumdan savunmaya dönüşleri sağlıklı gerçekleştirebilirsiniz. Eskişehir maçında bu yapı inşa edilmediği için, maç orta sahadan çok iki kalenin önünde oynandı. Maçı iki kalenin önünde oynamak dengesizlikten başka bir şey değildir.
Bu büyük sorun ve açmaza rağmen ben özellikle Diyarbekirspor’un hücum gücünü beğendim. Özellikle Alihan’ın sağdan başlattığı hücum girişimleri, kesintisiz devam etti ve rakip ceza sahasına taşındı. Nitekim, 1-0 yenik durumdan, bu sağ kanat atakları sayesinde maçta durum 2- 1 döndü. Birinci golde Alihan’ın Tolunay’ın koşu yoluna bıraktığı top çok ustacaydı. Topu yönü ve şiddeti çok iyi ayarlanmıştı ve Tolunay’da kalecinin üstünden yaptığı vuruşla beraberliği sağladı.
İkinci gol de yapılış olarak dikkate değerdi. Ceza sahasının sağ kenarından, arka direğe kesilen topa Reşo’un dengeli yükselip vurduğu kafa birinci sınıftı. 2-1 den sonra Teknik direktörün skoru korumak amacıyla Reşo’yu sağ savunmacı olarak görevlendirmesi oldukça ilginçti. Ama bu ilginçlik sonuç verdi ve Reşo, harika bir sağ savunmacı performansı sergiledi.
Ama unutulmamalıdır, gol atmayı garantileyen plan ve yapılar oluşturmadan, oynayacağınız her oyun, sizi garantiden daha çok şansa bağlar. Ve yine unutulmamalıdır ki, şans hem milyonda birdir ve her zaman da gülmeyi bilmez.