Django’nun Gitarı-1: Sanatçının derdi

Ameliyat olmadan hastaneyi terk eden Django yüzük ve serçe parmaklarını sadece akor basmakta kullanarak ve soloları sadece işaret ve orta parmağıyla atarak yepyeni bir tarz geliştirmek zorunda kalmış. Bu tarzıyla daha sonra dünya çapında üne kavuşacağını o sırada kendi de bilmiyordu muhtemelen.

İlker Küçükparlak ikucukparlak@gazeteduvar.com.tr

Django Reinhardt müzik hayatı 18 yaşında geçirdiği bir kaza sonucu bitme noktasına gelmiş olan iyi bir caz gitaristidir. Belçika Romanlarından olan Django o sırada karısıyla birlikte yaşamakta oldukları karavanda çıkan bir yangından ciddi biçimde etkilenmiş. Kaldırıldığı hastanede doktorlar artık müzik yapmasının mümkün olamayacağını ve sol elinin ve ayağının kesilmesi gerektiğini söylemişler. Ameliyat olmadan hastaneyi terk eden Django yüzük ve serçe parmaklarını sadece akor basmakta kullanarak ve soloları sadece işaret ve orta parmağıyla atarak yepyeni bir tarz geliştirmek zorunda kalmış. Bu tarzıyla daha sonra dünya çapında üne kavuşacağını o sırada kendi de bilmiyordu muhtemelen.

Django’nun öyküsü bana piyanist Michel Petrucciani’yi hatırlatır. Michel de Fransa’da müzisyen bir ailenin çocuğu olarak doğmuş ve kısa bir süre sonra osteogenesis imperfecta denilen bir kemik hastalığı olduğu anlaşılmış. “Cam kemik” olarak duymuş olabilirsiniz bu hastalığı, kemiklerin gerçekten cam gibi kırılgan olması nedeniyle küçük darbelerle bile kırıkların olması ve bu kırıkların sonucunda da boyun kısa kalması ile devam eden bir hastalık. Michel’in de ayakları piyanonun pedallarına yetişemeyecek kadar kısa kalmış ve çoğunlukla sahneye kucakta taşınmak zorundaymış. Ergenliğine kadar 100’den fazla kemik kırığı yaşayan Michel ağrıları içerisinde çalmaya alışmış ve o da döneminin en iyi caz piyanistleri arasına girmiş.

Burada da Henri de Toulouse-Lautrec’i yad edebiliriz. Petrucciani’nin hastalığının bir varyantı nedeniyle onun da uyluk kemikleri iki taraflı kırılır ve bacakları çok kısa kalır. Bu onun üretmesine ve post empresyonizmin en etkili sanatçılarından biri olmasına engel olmayacaktır. Tıpkı 18 yaşında yaşadığı trafik kazası sonrasında 32 kez ameliyat olmak zorunda kalan ve hayatı boyunca nöropatik ağrı denilen şiddetli bir sancıyla baş etmek zorunda kalan Frida’nın sanatsal üretimine devam etmesi gibi. Devam etmesi bir yana Frida nöropatik ağrısını tarifleyen resimleriyle diğer pek çok hastanın da hislerini ifade etmesine yardımcı olmuştur. Ağrısı ve diğer meseleleri ile derdini sanata tahvil etmiş ve böylelikle kendine şifa bulmaya çalışmıştır.

Görme engelli sanatçılar başlığı uzun bir liste ama katarakt nedeniyle göremeyen Art Tatum ve çiçek hastalığı nedeniyle görme kaybı yaşayan Aşık Veysel’i hatırlamak bile sanatın engellenemeyişine iyi birer örnek oluşturabilir. Bırakın engellenemeyişini sanat kişinin derdi ile başa çıkmasının eşsiz bir yolu haline gelebiliyor. Derde rağmen sanat değil dert nedeniyle sanat yani. Bu yazıda bedensel dertleri ele aldık ama aynı önerme ruhsal hatta sınıfsal dertler için de geçerli. Teknik olarak “sublimasyon” olarak adlandırılan bu fenomen muhtemelen “dertli sanatçı” arketipinin de başlıca nedeni.

Haftaya devam edeceğiz…

Tüm yazılarını göster