Fenerbahçe maçı sonrası oluşan, çok bulutlu zihin kapalılığı, Ankaragücü maçıyla yerini, nisan sonrası açık hava berraklığına bırakmış gibi bir izlenim edindim. Zihin açıklığı önemlidir. Leicester City’i şampiyon yapan Ranieri, şampiyonluğu iki kritere bağlamıştı. Biri şarjı dolu olmak, diğeri zihni açık olmak. Maç sonrası Abdullah Avcı da zihinsel rahatlamadan söz etti. Geçen gün Ralf Rangnick ile yapılan bir söyleyişi okuyordum. O söyleşide Rangnick, ‘’ Alman futbolunun değişen karakterini iki olguya bağlıyordu. Birincisi, ayakları hızlı oyuncular yerine zihni hızlı oyuncular yetiştirmek. İkincisi, defansta dörtlü dizilişin alan savunması için yeterli veri sunduğuna inanmak.
Avcı’nın yaptığı iyileşmelerin dörtlü savunmada doruk noktasına çıktığını daha önce söylemiştik. Ancak Fenerbahçe maçı ve sonrası, dörtlü savunmada kısmen erozyona uğramış ve alan savunmasında yeterli olup olmadığı bir bakıma tartışma konusu olmuştu.
Ama Ankaragücü maçı gösterdi ki, iyileşen sadece gerideki dörtlü değil; belki de bu maçın en kayda değer yanı, gerideki dörtlünün önündeki üçlünün de iyileşmeye başlaması olmuş. Abdulkadir Parmak, zaten ikinci bölgenin merkez patronu, Ankaragücü maçında Bakasetas ve Yunus Mallı da Abdulkadir’e ayak uydurunca, özellikle ilk yarıda, takım sanki ideal ikinci bölge yapılanmasına kavuşmuş gibi göründü.
Henüz bu üçlünün kendi arasında ve hem ileriyle hem de geriyle nasıl oynayacağı, bir top dolaşım modeliyle taçlandırılmamış. Ama bu maçta bunun mümkün olabileceğine dair küçük fragmanlar görmedik değil. Bakasetas’ın Djaniny ve Ekuban’a attığı savunma arkası paslar çok göz alıcıydı. Aynı Bakasetas’ın Abdulkadir ile pas temaslarına özen göstermesi de aynı düşüncenin parçası olarak okunabilir.
8. dakika atılan golün esas kahramanı Abdulkadir Parmak'tı; cesurca yaptığı dripling, Ankaragücü avunmasının bütün dengelerini bozdu. Arkasından Ekuban’ın topu Djaniny ile buluşturup, ondan gelen topu gol yapması, Parmak’ın emeğiydi.
Bu maçta Djaniny bana eğer yoğun çaba gösterilirse, yetenek bakımından seviye atlayabileceğini düşündürttü. Attığı gol tipik bir Sterling golüydü. Bilen bilir, Sterling, Guardiola tedrisatı öncesi tıpkı Djaniny gibi sarsak bir topçuydu. Ne yapacağını öngörmek, mucize icat etmekten daha zordu. Ama Guardiola’nın eli değdi ve Pamuk prenses tarafında öpülen kurbağa gibi bir prense dönüştü.
Hem bedenini doğru kullanabilirse, hem de daha kolay fren yapmayı öğrenirse, Djaniny Türkiye standartlarının çok üstüne çıkabilir.
Aynı şekilde Yusuf Sarı bu takımın esaslı bir parçası haline gelebilir. Nwakaeme ısrarı yerine Yusuf Sarı, çok daha yararlı olur diye düşünüyorum.