Doç. Dr. Altuğ Günal: ABD, Yunanistan ile Türkiye arasında denge politikasından vazgeçti
Doç. Dr. Yonca Özdemir, Kriyakos Miçotakis ile Recep Tayyip Erdoğan’ın milliyetçi söylemden beslendiklerini söyledi. Doç. Dr. Altuğ Günal ise ABD’nin denge politikasından vazgeçtiğini belirtti.
Namık Alkan
İZMİR - Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Güney Kıbrıs’a 1987’den beri uyguladığı silah ambargosunu kaldırdı. Rusya’dan Kuzey Kıbrıs'a doğrudan uçuşların başlayacağı haberleri geliyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, son Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurul toplantısında yaptığı konuşmada Kuzey Kıbrıs'ın tanınması çağrısı yaptı. Milli Güvenlik Kurulu (MGK) bildirisinde de tüm ülkeler Kuzey Kıbrıs'ın bağımsızlığını tanımaya davet edildi. Yunanistan Başbakanı Kriyakos Miçotakis ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşılıklı açıklamaları ise iki ülke arasındaki gerginliği tırmandırıyor.
Tüm bu gelişmeleri Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler uzmanı Doç. Dr. Yonca Özdemir ve Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Altuğ Günal ile konuştuk.
'KIBRISTAKİ RUSLAR YAPTIRIMLARDAN KÖTÜ ETKİLENİYOR'
Doç. Dr. Yonca Özdemir, ABD'nin Kıbrıs'a silah ambargosunun 1987'den beri yürürlükte olduğunu belirterek, “Tarih boyunca Güney Kıbrıs genelde Amerika’dan çok Rusya’ya yakın bir devlet oldu. Bunun en büyük sebebi NATO üyesi olması sebebiyle Türkiye’nin (Türklerin) her zaman ABD müttefiki olarak görülmesiydi. Ukrayna savaşı sebebiyle Güney Kıbrıs-Rusya ilişkileri belki en çok bu sene gerildi. AB üyesi olduğu için Güney Kıbrıs, Rusya’ya karşı uygulanan yaptırımlara katılmak zorunda kaldı. Bu yaptırımlar nedeniyle Güney Kıbrıs mart ayı başlarından itibaren Rus savaş gemilerinin limanlarını kullanmasını yasaklamıştı. Kıbrıs’ta ciddi miktarda Rus sermayesi ve hatta yerleşik Rus var ve bunlar yaptırımlardan kötü etkileniyor. Tabii Güney Kıbrıs da bu yaptırımlardan olumsuz etkileniyor. Adadaki Rus sermayesinin Güney Kıbrıs ekonomisine etkisi azımsanmayacak kadar önemli” dedi.
Sadece 2020'de Rusya'dan Güney Kıbrıs’a 100 milyar euroluk yatırım geldiğini ifade eden Özdemir, şöyle devam etti. “Dolayısıyla, ABD’nin bu hamleyi Rusya yaptırımlarına uyan ve bundan olumsuz etkilenen Güney Kıbrıs’ı teşvik için yapmış olabileceği izlenimi oluştu. Ancak belirtmem lazım ki, bu karar aslında çok yeni bir karar değil. Ukrayna savaşı ABD'nin Güney Kıbrıs’a uyguladığı silah ambargosunu kaldırmasını motive etmiş olabilir, fakat ABD ambargoyu belli koşullara göre kısmen kaldıracağını ve kararın yıllık olarak gözden geçirileceğini zaten 2020'de açıklamıştı. Bundan sonra da ABD, Kıbrıs'ın kara para aklamayla mücadele düzenlemelerinin uygulanması ve Rus askeri gemilerinin yakıt ikmali ve hizmet için limanlara erişiminin engellenmesi de dahil olmak üzere ambargo kaldırma koşullarına uyup uymadığını her yıl değerlendirecek. Bu şüphesiz Amerikan dış politikasında önemli bir değişikliğe işaret ediyor. ABD bu ambargoların Güney Kıbrıs hükümetini yeniden birleşme konusunda ilerleme kaydetmeden diğer ülkelerle (özellikle Rusya ile) ittifaklar kurmaya zorladığına karar vermiş gibi ve sanki Güney Kıbrıs’ı Rus etkisinden biraz olsun çıkarıp Doğu Akdeniz’de kendi yanına çekmek istiyor. Bunda Türkiye’nin Amerika ve NATO ekseninden uzaklaşmasının da büyük rolü var tabi.”
'KIBRIS HALKININ ÇOĞUNLUĞU KÜLLİYE İNŞAATINA TEPKİLİ'
Özdemir, uluslararası ambargolar sebebiyle, en azından Rum tarafı onaylamadığı sürece, Rusya’dan ya da Türkiye dışında herhangi bir ülkeden Kuzey Kıbrıs’a doğrudan uçuşun mümkün olmayacağını savundu. Nitekim Rusya’nın Güney Kıbrıs’taki büyükelçiliğinin de bu iddiaları yalanladığını söyleyen Özdemir, “Malumunuz Ruslar uluslararası hukuku pek gözetmiyor. Ancak, yaptırımlar sebebiyle Güney Kıbrıs ile araları biraz soğumuş olsa dahi, Rusya asla Güney Kıbrıs ile iplerin kopmasına yol açacak böyle radikal bir hamle yapmayacaktır. Türkiye’dekilere tavsiyem mevcut Kuzey Kıbrıs hükümetinin açıklamalarına pek fazla itibar etmemeleri yönünde. Çünkü son iki yıldır Kuzey Kıbrıs tarihinde hiç görmediği kadar pespaye bir yönetim tarafından idare ediliyor. Dedikleri birbirini tutmadığı ya da doğru çıkmadığı gibi boğazlarına kadar yolsuzluk ve usulsüzlüğe batmış durumdalar. Gündem değiştirmek ve gerçekçi olmayan tezlerini savunmak için de böyle olmadık çıkışlar yapabiliyorlar” dedi.
Bu yılın başlarında Rum lider Anastasiades tarafından güven yaratıcı önlemler çerçevesinde Maraş’a karşılık Ercan Havalimanı'nın uluslararası uçuşlara, Mağusa Limanı'nın da uluslararası ticarete açılmasının önerildiğini kaydeden Özdemir, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu teklif hiç tartışılıp değerlendirilmeden Türk yönetimi tarafından reddedilmişti. Yani maksat gerçekten Kıbrıslı Türkleri ambargolardan kurtarmaksa bunun uluslararası hukuka göre çaresi var. Ama hiçbir uluslararası kural gözetilmeden yapılmış ve gerçeklik taşımayan açıklamalara itibar etmemek lazım. Ne yazık ki bugünlerde Kuzey Kıbrıs gündemi gerçek hayatta bir karşılığı olmayan ve olması olasılığı da oldukça düşük pek çok söylemle doldu taştı; Çünkü Kuzey Kıbrıs hükümeti artık ayyuka çıkmış yolsuzluklarını nasıl örteceğini bilemez hale geldi. Öte yandan Kıbrıslı Türkler ekonomik kriz, pahalılık, sağlık ve eğitimdeki eksiklikler gibi güncel hayatlarını çok zorlaştıran sorunlarla boğuşuyor. Kıbrıslıların çoğu boş söylemlerle değil bu sorunlarla ilgileniyor. Bir de 'külliye' meselesi var. Kuzey Kıbrıs'ta eğitime ve sağlığa ayıracak para yok iken Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Temmuz 2021’de Tatar’a müjdelediği 2,5 milyar liralık külliyenin inşaatı birkaç gün önce başladı. Çoğunluğun karşı çıkmasına rağmen bu projenin yapılıyor olması Kıbrıslı Türkler için yeni bir 'irade' meselesi haline geldi. Şu anda muhalefet o külliye inşaatının engellenmesi için protestolar düzenliyor ve bu protestoların daha da büyümesi bekleniyor. Diğer safsataları ise pek kimse ciddiye almıyor diyebilirim. Dolayısıyla bunları Türkiye’dekilerin de ciddiye almamasını salık ederim.”
'KUZEY KIBRIS'IN ULUSLARARASI TOPLUM TARAFINDAN TANINMA OLASILIĞI YOK'
Yakın bir gelecekte Kuzey Kıbrıs'ın uluslararası toplum tarafından tanınma olasılığının kesinlikle olmadığını düşünen Özdemir, “Adadaki genel kanının Türkiye’nin dahi KKTC’nin tanıtılması konusunu pek ciddiye almadığı şeklinde olduğunu belirtti. Özdemir şöyle devam etti:
“Uluslararası camiaya bu şekilde bir çağrı bir ilk olması sebebi ile önemlidir, ama adada herhangi bir şeyi değiştirecek midir? Hiç sanmıyorum. Eğer Erdoğan Kuzey Kıbrıs'ın tanınmasını gerçekten istiyorsa, bu konuşmasından önce bu yönde resmi girişimler yapması gerekirdi. Konuşmasında da bu girişimlere atıfta bulunarak, diğer ülkelerden Kuzey Kıbrıs'ı tanımalarını istediğini ve beklediğini vurgulayabilirdi. Böyle bir şey bildiğim kadarıyla olmadı. Konuşma sonrasında uluslararası toplum nezdinde resmi bir girişim de yapılmadı. Peki, yapılır mı? Bilemem, ama yapılsa da başarılı olmayacağını söyleyebilirim. Bana öyle geliyor ki bu konuşma sadece yapılmış olmak için yapıldı. Bilirsiniz “olmayacak duaya amin demek” diye bir deyiş vardır. Ben biraz ona benzettim. Bu hamle Kuzey Kıbrıs’taki milliyetçi kesimler tarafından çok alkışlandı ama iyi hazırlanılmış ve ayakları yere basan, gerçekçi bir politika gibi görünmediğinden aksine önemli bir konuyu önemsizleştiren bir hamle olduğunu düşünüyorum” dedi.
Yunanistan Başbakanı Kriyakos Miçotakis ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın karşılıklı açıklamaları ile tırmanan gerginlikte her iki ülkede 2023’de yapılacak seçimlerin bir etkisi olup olmadığı konusunda ise Özdemir, şu yanıtı verdi:
“İki ülkede de 2023’de yapılacak seçimlerin mutlaka etkisi vardır, çünkü iki lider de milliyetçi söylemden beslenen siyasetçiler ve iki ülkede de ciddi ekonomik sıkıntılar mevcut. Ekonomik dertlerin ve diğer başarısızlıkların üzerini örtebilmek için sözde düşmana odaklanmak sağ siyasetin oldukça bilinen bir taktiği. Dolayısıyla bu çekişmeyi bu yönden okumak kanımca doğru olur. Bu seçimler sonucu iki ülkede de iktidar değiştiği takdirde bu tablo değişecektir diye düşünüyorum.”
'ABD, TÜRKİYE İLE YUNANİSTAN ARASINDAKİ DENGE POLİTİKASINDAN VAZGEÇTİ'
Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Altuğ Günal ise ABD’nin yeni soğuk savaş ve bu çerçevede Rusya ile sertleşen rekabet nedeniyle, Kıbrıs’a uyguladığı ambargoyu yeniden gözden geçirmeye karar verdiğini söyledi.
Güney Kıbrıs Ortodoks Rum halkının Rusya ile tarihten gelen yakın ilişkileri olduğunu belirten Günal, “Üstelik Güney Kıbrıs, Rus oligarklar için de hem yatırım hem AB vatandaşlığı kazanmak hem de kara para aklamak için önemli üslerden bir tanesi olageldi. Rusya’nın Güney Kıbrıs savaş gemileri için üs talep ettiği, Limasol Limanı’ndan ikmal için faydalandığı ve var olan askeri iş birliği protokolünün geliştirilmesiyle daha fazlasını istediği de biliniyor. ABD ise, 1987’den beri, hem Türkiye ile Yunanistan arasında uyguladığı denge politikası, hem de silahlanma yarışını yavaşlatarak müzakerelere destek vermek adına, Kıbrıs’a silah ambargosu uyguluyordu. Ancak yeni soğuk savaş ve bu çerçevede Rusya ile sertleşen rekabet nedeniyle, 2019 Doğu Akdeniz Güvenlik ve Enerji Ortaklığı Yasası ve 2020 Mali Yılı Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası kapsamında, Kıbrıs’a uyguladığı ambargoyu yeniden gözden geçirmeye karar verdi” dedi.
ABD’nin, Güney Kıbrıs'ın kara para aklama ile güçlü şekilde mücadele ettiğini ve Rus savaş gemilerini ikmal ve hizmet için limanlarına kabul etmediğini kanıtladığı takdirde yıllık bazda silah ambargosunu kaldıracağını ilan ettiğini kaydeden Günal, “Prosedüre göre, Dışişleri Bakanlığı’nın Kongre’ye olumlu rapor vermesi gerekiyordu. Trump, silah ambargosunun kaldırılması yetkisini de 14 Nisan'da imzaladığı kararname ile Dışişleri Bakanı’na devretmişti. Bu çerçevede ilk defa 2020’de, ölümcül olmayan savunma malzemelerinin 2021 mali yılını kapsayacak şekilde Kıbrıs’a ihracatına izin verildi. Bu yıl da ABD Dışişleri bakanlığı, Güney Kıbrıs'ın gerekli koşulları yerine getirdiğini tespit etti ve Kongre’ye bildirdi. Ölümcül de dahil savunma malzemesi ihracatını tamamen serbest bırakan karar 1 Ekim 2022'den itibaren geçerli olacak ve önümüzdeki sene de tekrar değerlendirilecek” diye konuştu.
'GÜNEY KIBRIS, ABD İÇİN ÇOK ÖNEMLİ BİR PARTNER'
Rum yönetiminin, ABD’nin ambargosu nedeniyle silah teminini önce Doğu Bloğu ve sonrasında Rusya’dan sağlar hale geldiğini kaydeden Günal, sözlerine şöyle devam etti: “Bu alım, silah sistemlerinin yedek parçaları, eğitimi ve servisleri ile birlikte düşünülürse, aynı zamanda ülkeyi Rusya’ya daha bağımlı hale getiriyordu. ABD, Yunanistan’a verdiği askeri ve siyasi destek ile artık Türkiye ile Yunanistan arasındaki denge politikasından vazgeçtiğini açık bir şekilde gösterdiğinden, ambargoyu kaldırma kararının Türkiye’de yaratacağı reaksiyonu da kabul edilebilir bir risk olarak değerlendirdi. Rusya’nın Doğu Akdeniz’in kilidi konumundaki bu stratejik adadan ve genel olarak da Doğu Akdeniz’den uzaklaştırılması, artık yeteri kadar güvenilir bir partner sayılmayan Türkiye’nin tepkisinden daha önemli görüldü. Nitekim 2019’da Senato’dan geçen Doğu Akdeniz Güvenlik ve Enerji Ortaklığı Yasası (The Eastern Mediterranean Security and Energy Partnership Act) belgesinde de, Türkiye’ye yaptırım uygulanacağı açıklanırken, Güney Kıbrıs'ın çok önemli bir partner olduğu ve onunla güvenlik-askeri alandaki işbirliğinin geliştirileceği açıkça belirtilmişti. Rum yönetiminin de, ABD ile uyum içerisinde, mart ayından itibaren Rus savaş gemilerinin limanlarından hizmet almasına müsaade etmemeye başlamış, Batı’nın yaptırımlarına dahil olmuş ve bu yüzden de Rusya’nın dost olmayan ülkeler listesine diğer AB üyeleri ile birlikte dahil edilmişti. Tabii bu listeye girmiş olmak, Türkiye’ye karşı güçlenmeye çalıştığı bir dönemde, elindeki silah sistemlerinin yedek parça ve servisinde Rusya’ya bağımlılığı daha büyük bir sorun haline getirdi. Ancak Güney Kıbrıs zaten bir süredir bu silahları ABD teknolojisi ile değiştirmeye çalışıyor idi ve bu yeni karar şimdi hem buna imkân verirken hem de ABD ekonomisine katkı sağlayacak. Bununla birlikte, Türkiye’nin de dile getirdiği üzere bu karar, Yunanistan’ı, Ege’yi ve Doğu Akdeniz’i kapsayan daha büyük bir ABD planının parçası ve Ada’da var olan silahlanma yarışını hızlandırdığı gibi barışçıl çözüme de en ufak bir katkı sağlamayacak. Önümüzdeki zamanda ABD’nin desteğini alan Güney Kıbrıs'ın, aynı Yunanistan gibi, Türkiye’ye karşı daha cesur hamleler içerisine girmesi mümkün. Karşılığında Türkiye’nin aynı sertlikte tepki vermesi ve yeni önlemler alması da doğal olacaktır.”
‘KUZEY KIBRIS'TA YAKLAŞIK 15 BİN RUS YAŞIYOR’
Doç. Dr. Altuğ Günal, ABD ambargosunun kaldırılması karşılığında Güney Kıbrıs'ın Rusya ile bağlarını zayıflatmasına ve Batı yaptırımlarına dahil olmasına bir tepki olarak, Rusya’nın Kuzey Kıbrıs'ı ilk etapta tanımasa da, doğrudan uçuş yapabileceğine dair argümanların son dönemde sıkça dillendirilmeye başladığını söyledi. Savaşın gidişatına bağlı olarak, zaten tüm Batı sisteminden dışlanmış ve yaptırım altındaki Rusya’nın böyle bir karar almaktan çekinmesi için fazla bir neden olmadığını kaydeden Günal, “Kuzey Kıbrıs'ta yaklaşık 15 bin Rus yaşıyor ve Cumhurbaşkanı Tatar da birkaç gün önce, direkt uçuşlar için bir Rus firmasının sivil havacılık idaresine başvurduğunu açıkladı. Rusya, Güney Kıbrıs'a Müslüman bir büyükelçi atayarak da Rumlara bir uyarı mesajı vermeye çalıştı. Putin, Güney Kıbrıs Büyükelçisi'nin güven mektuplarının sunulması töreninde de, bugüne kadarki en kısa konuşmasını yaptı ancak diğer yandan Kıbrıs sorununun BM Güvenlik Konseyi kararları temelindeki çözümüyle ilgili tezde istikrarlı olduklarını söyledi ki bu da direkt uçuş ya da tanımanın mümkün olmadığını gösterir. Rusya’nın Güney Kıbrıs Büyükelçiliği de “doğrudan uçuş başlamasıyla ilgili herhangi bir görüşme yapıldığını” yalanladı. Nihai olarak, Batı-Rusya ilişkilerinde ya da Rusya-Ukrayna savaşında çok beklenmedik gelişmeler olmadığı taktirde, Rusya’nın daimi üyesi ve üzerinde veto hakkına sahip olduğu BMGK’nın kararlarını yok sayarak, adayı tanıma yoluna gideceğini düşünmüyorum. Böyle bir karar için Batı’nın Rusya’yı çok zorlaması, Türkiye’nin ise tarafını Rusya olarak netleştirmiş olması gerekir ki bu da kısa vadede mantıklı gözükmüyor” dedi.
KKTC’NİN TANINMA ÇAĞRILARI
Günal, Kuzey Kıbrıs'ın uluslararası toplum tarafından tanınma çağrıları konusunda ise şu değerlendirmeleri yaptı:
“Kuzey Kıbrıs'ın bağımsızlık ilanı kararı, 15 Kasım 1983’te, tam da Türkiye’de bir yönetim boşluğu olan bir dönemde, Türkiye’nin onayı olmadan alınmıştı. Türkiye elbette hemen Kuzey Kıbrıs'ı tanıdı ancak o zamandan beri uluslararası toplumun da tanıması için büyük bir çaba harcamadı. Zaten Denktaş’ın zaman zaman konfederasyon söylemlerine rağmen, 1977-1979 zirvelerinden beri müzakereler federasyon nihai amacıyla sürdü. BM’de, uluslararası toplumun önünde Kuzey Kıbrıs'ı tanıma çağrısı yapılması ilk defa yapılıyor. Bu anlamda oldukça önemli bir adım. Ancak dost ülkelerin bile Kuzey Kıbrıs'ı tanıması en azından hukuken kolay değil. Nitekim en başta BMGK’nın, no 541 ve no 550 gibi Kuzey Kıbrıs'ı tanımayın diyen kararları var. Bu çerçevede tanınma için en az 9 olumlu oy ile (5 daimi üyeden veto gelmediği taktirde) BMGK’dan yeni bir karar gerekir ki bu da oldukça zor. Batı’nın Kuzey Kıbrıs'ı tanımamasının hukuki nedeni, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğünü bozacak şekilde güç kullanılarak kurulduğunu iddia etmesi. Rusya’nın bugün yaptığı da, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün güç kullanılarak ihlali olarak görüldüğünden, Kuzey Kıbrıs'a bir sempati sağlamamakta. Bununla birlikte devletlerin, yüksek çıkarları ya da müttefiklikleri gerektirdiğinde, BMGK kararlarını görmezden gelebildikleri ya da hukuki argümanlarını değiştirebildikleri de aşikâr. Türkiye tanınma talebini uluslararası toplumda seslendirmeye ve dost ülkelerden destek istemeye devam etmeli. Bu Kıbrıslıların iradesine zarar vermeyecektir nitekim eğer Kıbrıslı Rum ve Türkler federasyon kurmak isterlerse, bunu Kuzey Kıbrıs tanındıktan sonra da yapabilirler.”