Doçentlik süreci neden değişmeli?
Doçentlik değerlendirme sürecinin daha şeffaf, doçentlik kriterlerinin daha objektif hale getirilmesi ve doçent adayına mağduriyet yaşatılmamasına yönelik düzenlemeler yapılması elzem görünüyor.
Hatime Kamilçelebi* ka.hatime@gmail.com
Doçentlik başvuruları 2021 yılından itibaren online başvuru yöntemiyle alınıyor. Doçentlik başvurusu, işleyiş ve sonuçlandırma işlemini yürüten kurum Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) geçtiğimiz günlerde de üniversitelerin İİBF ve eşdeğer fakülte dekanlarıyla bir toplantı gerçekleştirdi. Akademideki sorunlar için çözüm üretmek üzere toplandıkları üzerine haberler yapıldı. Bu yazıyla ÜAK’a bazı görüş ve öneriler sunmak isterim. Fakat öncelikle belirtmeliyim ki bu yazı tüm önerilerimi içermiyor. Detaylı görüşler ve öneriler, memnuniyet vb. konular ise sıklıkla öğretim üyeleriyle diyalog halinde kalınarak güncellenebilir ve geliştirilebilir.
Öncelikle doçentlik başvurusunda jüri üyesinin/üyelerinin asgari puanın altında olduğu gerekçesiyle başvuru iptal sürecinden bahsedeceğim. Doçent adayları tüm akademik çalışmalarını başvuru tarihlerinde internet üzerinden doçentlik bilgi sistemine yükledikten sonra jürilerin değerlendirmesini bekliyorlar. 2021 yılı öncesinde puanlar doçentlik komisyonu tarafından hesaplanırken, bu yıldan itibaren jüri üyeleri tarafından hesaplanmaya başladı.
Buradaki mesele jüri üyelerinden birinin dahi doçent adayının asgari başvuru puanını aşamadığı gerekçesiyle ÜAK komisyonuna rapor vermesi durumu. Diğer jüri üyeleri, değerlendirmelerinde ne yazarlarsa yazsın, bir jüri üyesi bile doçent adayının asgari puanı aşamadığı iddiasıyla doçent adayının başvurusunun iptal edilmesi raporu yazınca doçentlik komisyonu dilekçenin içeriğine çok da bakmadan jüri üyesinin raporunu doğru kabul ederek karar alıp başvuruyu iptal edebiliyor. Bu durumda diğer jüri üyelerinin değerlendirmeleri doçent adayına bildirilmiyor. Sadece puanın asgarinin başvuru puanının altında olduğunu iddia eden jüri üyesinin raporu adayın erişime elektronik ortamda açılıyor. Bu değerlendirmeyi yapan jüri üyesinin ismi ağustos ayında alınan bir kararla artık gizleniyor. İptal kararı doçent adayına bildirildikten sonra adayın ÜAK kararına itiraz ve ÜAK’a dava açma hakkı bulunuyor. İtiraz süreci tamamlanana kadar da adayın tekrar doçentlik başvurusu yapmasına izin verilmiyor.
Doçent adayı bu durumda ÜAK’a itiraz ederse dilekçesi değerlendiriliyor. Eğer jüri üyesinin hatalı veya doçentlik kriterlerine uymaması sonucunda yanlış değerlendirdiği tespit edilirse, bu jüri üyesinin dosyayı tekrar değerlendirmesi isteniyor. Eğer bu jüri üyesi iptal raporunda ısrar ederse, dosya artık bu jüri üyesinden alınıp yedek jüri üyesinin değerlendirmesine sunuluyor. Eğer raporunda ısrar etmez ve “başarılı/başarısız” şeklinde değerlendirme yaparsa, doçent olup olmadığının sonucu doçent adayına bir süre sonra açıklanıyor.
Bir diğer sübjektif değerlendirme ise yayınların ulusal mı yoksa uluslararası mı olduğu konusu. UAK doçentlik kriterlerinde bu belirtilmiş olsa da çok net değil. Bazı doçent adayları/jüri üyeleri yayınevlerinin ulusal veya uluslararası yayın belgesinin yanında, örneğin kitaplardaki ISBN’ye (uluslararası standart kitap numarası) göre hareket ediyorlar. Bazıları, yayının yazıldığı dile göre karar veriyor. Örneğin, uluslararası konferansta Türkçe bildiri sunmak puanlamada kafaları karıştıran bir şey haline dönüşüyor. Doçent adayı, konferans düzenleme kurulundaki yabancı öğretim üyesi sayısını dikkate alırken, jüri üyesi ise bildiri diline göre karar verebiliyor. Dolayısıyla değerlendirmeler çok fazla sübjektif oluyor. Kriterlerin daha objektif hale getirilmesi gerekiyor.
Eğer ÜAK toplantısına davet edilseydim sırf bu konuyla ilgili ne söylerdim?
Değerlendirme süreleri açık ve net değil. Bu süreler ÜAK’taki ilgili birimde çalışanlara sorulduğunda değerlendirme sürelerinin kendi iç işleri olduğunu doçent adaylarına bilgi veremeyeceklerini söylüyorlar. En azından jüri üyelerine değerlendirme için ne kadar süre verildiğini, tahmini sonuçlanma sürelerini, her bir adayın bilgi sisteminde açıklasalar bu belirsizlik bir nebze ortadan kalkacaktır. Bu konuda bir netlik söz konusu olmadığından doçent adayları çeşitli internet forumlarında ÜAK’a tarihlerin belirtilmesi, değerlendirmelerin sübjektif yapılmaması vb. konularda seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Sürecin belirsiz bir şekilde uzaması doçent adayının aleyhine işleyebiliyor. Doçent adaylarının bu sırada başka akademik çalışmaları yayımlandıysa onlar doçentlik sonrası çalışma olarak sayılmıyor.
Bir de asgari başvuru puanı şartını sağlamadığı gerekçesiyle başvurusu doçentlik komisyonu tarafından iptal edilen adayların durumuna bakalım: Bu adaylar yeniden aynı bilim alanından doçentlik başvurusunda bulunduğunda, adayın iptal edilen dönemdeki bilgi ve belgeleriyle asgari başvuru şartlarını sağlamadığına ilişkin doçentlik komisyonu kararı yeni jüri üyelerine sunuluyor. Psikolojide bu durumu açıklayan kavram çıpalamadır. İnsanların zihinlerinin istemeden de olsa ilk verilen sayıya takılı kalması ve sonrasında gördükleri sayı ne olursa olsun ilk verilen sayıya yakın bir sayıyla değerlendirmesi eğilimidir. Burada yeni jürinin de adayın önceki dosyasında bilgi ve belgelere erişerek asgari puandan kaldığını görmesi ve halihazırdaki başvuru puanını da buna göre değerlendirmesi mümkün olabilir. Çıpalama bilişsel bir kısa yoldur ve doçentlik dosyası değerlendirilirken hatalı kararlar almaya yol açabilir.
Şimdi de doçent adayının puanının başvuru puanının altında kaldığını iddia eden jüri üyesinin/üyelerinin hatalı veya doçentlik kriterlerine uymadan değerlendirmesi sonucunda kararının iptal olması durumunda ne olduğuna bakalım: Doçent adayının itirazı sonucu jüri üyesinin hata yaptığı veya kurallara uymadığı komisyonca kabul edilmişse doçentlik değerlendirme sürecinin kaldığı yerden devam ettiğini daha önce belirtmiştim. Fakat doçentlik komisyonu, hatalı veya kriterlere uymadan değerlendiren jüri üyesine hiçbir yaptırımda bulunmuyor, aynı jüri üyesinden tekrar değerlendirmesi isteniyor. Aslında doçentlik komisyonu da jüri üyesinin raporunu, içeriğine çok da bakmadan, doğru olduğunu kabul ederek iptal edebiliyor. Dolayısıyla başvurunun iptalinde komisyonun kendisinin de payı olduğundan jüri üyesine yaptırım uygulanmaması muhtemel. Daha önce de belirttiğim gibi, adayın şartları sağlamadığına dair iptal raporunu sadece bir jüri üyesi dahi komisyona gönderse başvuru iptal olabiliyor. Bir başka ifadeyle, diğer dört jüri üyesinin değerlendirmesi, yani adayın başvuru puanını sağladığını belirtmesi bu aşamada önem taşımıyor!
Anlaşılan o ki, komisyon da bu durumda neden sadece bir jüri üyesi böyle karar vermiş olabilir diye detaylı inceleme yapmıyor! Dosyayı doçentlik kriterlerine uymadan değerlendiren jüri üyesi de dosya değerlendirme ücretini diğer jüri üyeleri gibi alıyor. Bu süreçte doçent adayı eli kolu bağlı, hatalı değerlendiren jüri üyesinin kararını bekliyor. Doçent unvanını hak etme süreci jüri üyesinin/üyelerinin hatalı davranmaları nedeniyle en az iki ay daha uzuyor. Yani genelde dört beş ayda sonuçlanırken, bunlar en az yedi sekiz ayda sonuçlanabiliyor. Bu durumda daha önce doçent unvanına hak kazanması gereken adayın ne maaşındaki, özlük haklarındaki ve akademik çalışmalarının puanlarındaki kayıp ne de yaşayabileceği stres ve motivasyon kaybı dikkate alınıyor. Doçentlik unvanına hak kazanmış kişiler ve sürecin içinde olan adaylarla iletişime geçilse yukarıda açıkladığım durum kolaylıkla tespit edilebilir. Ama nedense bu süreç sanki doçent adayının dışarıda tutulduğu, yaşayabileceği hak kaybının görmezden gelindiği bir hale dönüşmek üzere. Bu yazıda mahkeme sürecini anlatmadım. Bilindiği üzere mahkemelerden hemen yanıt alınamıyor. Doçent adayı dosyasında haklıysa, unvanını, mahkeme kararından sonra dosyasının tekrar değerlendirme sürecine geçmesiyle epey geç alıyor. Bir başka deyişle doçentliğe başvurusundan unvanını almaya kadar geçen süre en az bir yılını alabiliyor.
Değerlendirme süreci bazı jüri üyelerinin sübjektif değerlendirmesi, ÜAK tarafından belirlenen kriterlere uymaması, doçentlik komisyonun da raporları detaylı kontrol etmemesi sonucu uzayabiliyor. Doçentlik değerlendirme sürecinin daha şeffaf, doçentlik kriterlerinin daha objektif hale getirilmesi ve doçent adayına yukarıda bahsettiğim gibi durumlarda mağduriyet yaşatılmamasına yönelik düzenlemeler yapılması elzem görünüyor.
*Doç. Dr., Kırklareli Üniversitesi