Doğa ve edebiyatla iç içe bir ömür: Sargun A. Tont

Sargun A. Tont'un kaleme aldığı 'Odunluk Günlükleri: Darwin ve Doğa Üzerine Yeni Denemeler' Kor Kitap tarafından yayımlandı.

Abone ol

Neslihan Eser

DUVAR - Sargun A. Tont kısa bir süre önce Kor Kitap tarafından yayımlanan yeni kitabı Odunluk Günlükleri: Darwin ve Doğa Üzerine Yeni Denemeler vasıtasıyla tekrar okuyucularıyla buluştu. Uzun yıllar ABD’de California Üniversitesi, San Diego’da okyanusbilimci olarak çalışan, ülkeye döndüğünde ODTÜ başta olmak üzere çeşitli üniversitelerde deniz ekolojisi alanında dersler veren Tont yazmaya ve dolayısıyla genç kalmaya devam ediyor. Tont'la edebiyat-bilim ilişkisi, şiir tutkusu ve en sevdiği düşünürler üzerine kısa bir sohbet gerçekleştirdik.

Uzun süredir bilim ve edebiyatın iç içe geçtiği yazılar kaleme alıyorsunuz. Kitaplarınızı okuyunca insanın aklına C.P. Snow’un İki Kültür adlı meşhur konuşmasıyla başlattığı tartışma geliyor. Sonrasında aynı adla kitaplaşacak bu konuşma çok iyi bildiğiniz üzere doğa bilimleri ile edebiyatı da kapsayan sosyal bilimler arasındaki büyük uçuruma ve birbirini anlamama haline dikkat çekiyor. Sizin yazılarınızı bu uçurumun kapanmasına yönelik bir çaba olarak görmek mümkün mü?

 Aslına bakarsanız ben küçük yaşlardan beri iki kültürlü yazılar yazıyorum. O zamanlar Snow’dan haberim bile yoktu. Snow’un işaret ettiği konuyu Sulak Bir Gezegenden Öyküler kitabımda “Bilim-Edebiyat Kavgası” başlığıyla işledim. Zaten çok yönlülük Aristoteles’ten beri var. Üstad, ‘’Akıllı insan her şeyi bilir ama ayrıntılarıyla değil,” der. Benim diğerlerinden farkım, iki kültürü tam ikiye bölüp haklarını vermek şeklindedir. Bir örnek vereyim. Çok beğendiğim yazarlardan Stephan Jay Gould bir makalesine İranli şair Ömer Hayyam’dan bir kıtayla başlar ama sonrasında hemen bilime döner. Ben ise aksi yolu izlerim. Örneğin Bilim Teknik’te yayınlanmış “Kelebekler” adlı 2 sayfalık makalem önce kelebeklerin edebiyatı –Tolstoy’dan tutun bizim Ömer Seyfettin’e kadar– nasıl etkilediğiyle başlar. Hatta burada araya boksör Muhammed Ali’yi ve Sigmon Freud’u da katarım. İkinci sayfa ise olduğu gibi kelebek göçleriyle ilgilidir.

Odunluk Günlükleri: Darwin ve Doğa Üzerine Yeni Denemeler, 64 syf., Kor Kitap, 2021. 

'BABAM ÇOK İYİ BİR HİCİV ŞAİRİYDİ'

Edebiyatçı yanınızın gelişiminde babanız Cevdet Tont’un ve yakın arkadaşı Neyzen Tevfik’in katkısından bahsedebilir miyiz?

Ben her şeyimi babama borçluyum. Daha ilkokul öğrencisiyken her ezberlediğim şiir için bana 5 kuruş (bir simit alabilecek kadar para) verirdi. Şeyh Galip’ten tutun da Yahya Kemal’e kadar birçok şairi ezberlemiştim. Sonraları para istememeden kendi isteğimle Kemalettin Kamu ve özellikle Orhan Veli’nin şiirlerini ezberledim. Bu durum eğitim gördüğüm Robert Kolej’de de devam etti. Gilchrist adlı hocamız beni İngiliz şair William Wordsworth’le tanıştırdı. İtiraf edeyim, arkadaşlar şiir okumamı çok beğenirlerdi. Ne yazıktır ki o zamanlar Nâzım Hikmet yasaktı, onu Amerika’da okudum ve hayran kaldım.

Babam, Neyzen Tevfik’i iyi tanırdı ve çok beğenirdi. Onun hakkında makaleler yazdı. Küçükken bir keresinde Beşiktaş iskelesinin arkasındaki kahvede Neyzen Tevfik’in elini öptüğümü hatırlıyorum. Ben oynarken duymadım ama babamın sonradan anlattığına göre Neyzen, babama adımı sormuş. Sargun ismini duyunca, ‘’Ulan Cevdet nasıl isim bu! ‘Kara Bit’ koysaydın daha iyi olurdu,” demiş. Ben Neyzen’in ölümüne kadar babamın ağladığını hiç görmemiştim. Cenaze kaldırıldıktan sonra babam ve Süleyman Erguner gibi yakınları mezara tekrar dönüp ney eşlinde bol bol rakı içmişler, bir kısmını da mezarın üzerine dökmüşler.

Babam çok iyi bir hiciv şairiydi. ‘’Nüktedan ne dalayan ne yalayan insandır.” sözü oldukça meşhur olmuştu. Tasvir gazetesinin birinci sayfasındaki “Tepeden İnme” başlığında fıkralar yazardı. Devlet memuru olduğu için ismini koyamaz, onun yerine üç yıldız atardı. Bazen “Nisyanî” mahlasını kullandığı da olurdu. Pek çok şiiri ezbere okurdu. Celal Yıldırım Bey bu günlerde babamın kapsamlı bir biyogafisini hazırlıyor. Ondan öğrendiğime göre ben ABD’deyken babam, “Neyzen Tevfik’in Cennetten Mektubu” adlı bir makale yayımlamış. Dante gibi Neyzen’in de cennette Ahmet Rasim gibi arkadaşlarına kavuştuğunu anlatıyormuş.

Kitaplarınızı okuyanlar Wordsworth’ün yanı sıra bir başka İngiliz şair Samuel Taylor Coleridge’a olan sevginizi iyi bilirler. Bu şairde sizi en çok etkileyen şeyler nelerdir?

“Rime of the Ancent Mariner” benim gibi bir deniz aşığı için muhteşem bir şiirdir. Gustave Doré’nin resimlediği versiyonunu öneririm. Coleridge, Wordsworth’le birlikte romantizmin kurucularından biri sayılır haklı olarak. “Kubla Khan” da nefis bir şiirdir. Hem de çok orijinaldır. Kim derdi ki Cengiz Han gibi gelmiş geçmiş en büyük katillerden birinin torunu hakkında bu kadar insancıl bir şiir yazılsın. Ayrıca Coleridge’ın mektupları da çok aydınlatıcı şeyler söyler.

'YAŞAM TARZIMI EN ÇOK ETKİLEYEN KİŞİ BERTRAND RUSSELL'DIR'

William Blake hakkında neler söylersiniz?

Blake başlı başına şahsına münhasır bir şair. Bildiğiniz gibi kendisi resimle şiiri harmanlar. Bende de biraz amatör ressamlık vardır. Bir de tabii Blake’in insancıl yanı çok kuvvetlidir. Masumiyet Şarkıları’ndaki şiirlerinden bazıları, Sanayi Devrimi esnasında baca temizleme işlerinde kullanılan 4-5 yaşındaki çocuklara yöneliktir. Bu faciaya baş kaldıran odur. Blake’in ilginç bir yanı da diğer romantiklerin hemen hemen hepsi doğada yaşamayı önerirken onun Londra’yı tercih etmesidir.

Bu röportajda Alexander von Humboldt ve Charles Darwin’e değinmesek sizi oldukça eksik bırakmış olurduk. Von Humboldt ve Darwin’in hayatınızdaki yeri nedir?

 Bu, Papa’ya, “Musa ve İsa Peygamberlerin size ne etkisi oldu?” diye sual sormaya benzer. Tabii ikisinden de çok etkilendim. Ama Humboldt bilim ve kültür açısından Darwin’i sollar. Adam sanki başka bir gezegenden gelmiş gibi. Bunlar okuduğum, hayran kaldığım insanlar. Ama benim yaşam tarzımı en çok etkileyen kişi Bertrand Russell’dır.

Onun en ünlü kitabının ancak iki sayfasını anlayabildim. Ama önemli olan yaptıkları. Russell, anne babasını küçükken kaybediyor. Onu zamanın başbakanı olan dedesi John Russell büyütüyor. Aile ‘’Earl’’ yani oldukça yüksek asalete sahip bir aile. Buna rağmen Bertrand Russell, Birinci Dünya Harbi’nde “Ben bu savaşa katılmam,” diyerek hapse giriyor. Kendisi büyük bir matematikçi ve filozof. İngilizcesi o kadar güzel ki Edebiyat Nobelini alıyor. Matematik kitabını anlayamadım ama her aklı başında olan için yazdığı kitapları okudum. Felsefe Tarihi’ni ve özellikle de Wisdom of the West’i (Batı’nın Aklı-Kültürü) okumanızı öneririm. Ben Neden Hiristiyan Değilim adlı kitabı da çok etkilidir. Onu hemcinslerinden ayıran en önemli özelliği dürüstlüğü ve mütevaziliğidir. Felsefe kitabında kendisinden tek bir kelime bahsetmediği gibi ona rakip sayılabilecek Henri Bergson’u bile gayet objektif bir şekilde anlatır. Bir röportajında gençler için sarfettiği şu sözler bence her üniversitenin kapısına asılmalıdır: “Şüpheci olun hatta benim teorilerimden bile şüphe edin.”

Yeni kitabım Odunluk Günlükleri: Darwin ve Doğa Üzerine Yeni Denemeler’de tam da bunu yapmak istedim. Darwin’i bile tiye aldım. “Peki ama hocam bu ne perhiz bu ne lahana turşusu! Humboldt’u neden pas geçtiniz?” diye soracak olursanız, dedik ya kardeşim, o büyük bir olasılıkla başka bir gezegenden gelmiş!

Türkiye’nin ilk oşinograflarından birisiniz. Akademik hayatınızın büyük bir kısmı ABD’de bu alanda araştırma yapmak ve ders vermekle geçti. Türkiye’de de uzun bir süre ekoloji dersleri verdiniz. Sahip olduğunuz deneyim sebebiyle bu soruyu yanıtlamak için belki de en uygun isimsiniz. Türkiye’de ekolojiye yaklaşımı dünyadaki örnekleriyle karşılaştırmalı olarak tarif etmenizi istesek neler söylersiniz?

 Ekoloji-çevre konusunda Thompson İndeksi ülkemizi 102. sırada gösteriyor. Bu sıra şu anda üniversitelerimizdeki hocaların bu alandaki verimliliğini gösteriyor. Bilmem başka ne demek gerekir… Üniversite dışına gelince, uzun yıllar deniz ‘’Omnium kominus” yani insanlığın ortak malı diye bilinirdi. Ama kendini bilmezler parsellediler. Hele petrol de bulununca iş çığrından çıktı. Yazıklar olsun demekten başka bir şey diyemeyeceğim.