Doğan Demir: Teşviklerle İstanbul nüfusu diğer bölgelere dağıtılmalı

Saadet Partili Doğan Demir, İstanbul'un nüfusun azaltılmasının deprem riskini yönetmede önemli bir strateji olduğunu belirterek teşviklerle nüfusun diğer bölgelere dağıtılması gerektiğini söyledi.

Abone ol

DUVAR - Saadet Partisi İstanbul Milletvekili Doğan Demir, TBMM genel kurulunda devam eden bütçe görüşmelerinde deprem ve çevre sorunlarına değindiği konuşmasında; “Son noktaya gelene dek hiçbir çevre sorununa karşı müdahalede bulunmuyoruz. Bunun en bariz örneği denizlerimizdeki müsilaj sorunudur. İstanbul Boğazı'ndaki geri dönüşü olmayan çevre sorunu 30 yılı aşkın süredir devam etmekte. Ormanların ve Doğanın Korunması programına ayrılan 1,3 milyar TL'lik bütçe hükümetin çevre ve doğa koruma konuları için ne denli yeterli kalacaktır. Bu fonların nasıl kullanıldığı ve sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşma derecesi de önemlidir. Bu paylar, Türkiye'nin çevre ve iklim politikaları açısından yetersiz kalmakta, bakanlığın bu konulardaki ciddiyetini ve etkinliğini sorgulamaktadır. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın 2024 bütçesi ve politikaları özellikle, iki yıl içinde 680 bin yıkılmış binanın yeniden inşası gibi büyük bir vaadin gerçekleştirilmesindeki finansal yetersizlikler ve planlama eksiklikleri açıkça ortadadır. Deprem bölgesindeki vatandaşlar için ayrılan bütçenin yetersizliği, İstanbul ve Türkiye genelinde riskli konutların dönüşümü için planlanan maliyetler ile bakanlığın bu amaç için ayırdığı bütçe arasındaki uçurum, kaynak yönetimindeki eksiklikleri göz önüne sermektedir, ülkemizin dahası dünyanın en önemli şehirlerinden biri olan İstanbul’umuz bilindiği üzere yakın bir gelecekte deprem tehdidiyle karşı karşıyadır. Yerbilimcilerimizin/jeoloji mühendislerimizin yapmış olduğu araştırmalar, hesaplamalar ve ölçümler sonucunda olası bir depremde maalesef ki İstanbul’umuz yerle bir olma riski içerisindeyken; riskli konutların dönüşümü ve kentsel dönüşüm için özel bir bütçeye ihtiyaç vardır” dedi.

Demir, “Ülke nüfusunun yüzde 25’nin yaşadığı İstanbul’da yapılan araştırmalara göre kentte bulunan yapıların sadece yüzde 1’inin yıkılması durumunda dahi 500 bin insanımız hayatını kaybedecek. İstanbul’umuzda maalesef ki binaların yüzde 25’i riskli, yüzde 5’in ise çok riskli durumdadır. İstanbul'daki 7,5 milyon bağımsız bölümün, özellikle 600 bini için acil dönüşüm gerekiyor, bu konuda yeterince etkin ve hızlı hareket edilmiyor. 2012'den bu yana 800 bin bağımsız bölümün dönüştürüldüğü belirtilse de devam eden 170 bin 941 bölümün dönüşümü ve 5 yıl içinde planlanan 1,5 milyon bağımsız bölümün dönüşümü için ayrılan 127 milyar TL'lik bütçe, şehrin ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalacaktır. Yarısı Bizden Projesi’ne yapılan 1 milyon 233 bin başvuruya rağmen, anlaşma sağlanamayan 14 bin binada sadece 77 bin bağımsız bölümün önceliklendirilmesi, projenin kapsayıcılığını sorgulatmaktadır. Bu durum, hükümetin İstanbul'un deprem riski ve kentsel dönüşüm ihtiyaçları konusunda yetersiz kaldığının apaçık bir göstergesidir. İstanbul, nüfus yoğunluğu, jeolojik yapısı ve tarihî önemi ile Türkiye'nin en kritik şehirlerinden biridir. Büyük bir deprem riski barındıran bu metropolde, kentsel dönüşüm ve depreme hazırlık, hayati önem taşımaktadır. İstanbul'daki mevcut yapıların çoğu deprem standartlarına uygun değil. Acil kentsel dönüşüm programı, öncelikle riskli binaların yeniden tespiti, güçlendirilmesi veya yıkılıp yeniden yapılması üzerine odaklanmalıdır. Bu konuda, yerel halkın mağdur edilmemesi, tarihi ve kültürel dokunun korunması ve şeffaf bir süreç yönetimi esas alınmalıdır. İstanbul'un nüfus yoğunluğunun azaltılması deprem riskini yönetmede önemli bir stratejidir. Bu amaçla, ekonomik ve sosyal teşvikler yoluyla, nüfusun diğer bölgelere dağıtılması ve böylece hem İstanbul'daki yoğunluğun azaltılması hem de diğer şehirlerin kalkınmasının desteklenmesi gerekmektedir. Tersine göç politikaları izlenmeli, insanların İstanbul dışındaki şehirlere taşınmaları için gerekli altyapıyı, iş imkânlarını ve yaşam kalitesini artırıcı önlemler bir an önce alınmak zorundadır. Gelin bir de deprem risk analizini gözden geçirelim… Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın Silivri’den İzmit’e kadar olan kısmı büyük bir gerilme içerisinde olup bu kısım tek parça halinde deprem ürettiği takdirde 7,2-7,6 büyüklüğünde bir depremin olacağı ve yaklaşık 2 dakika kadar süreceği yine yapılan araştırmalar sonucu ortaya konulmuştur” şeklinde konuştu.

'İSTANBUL DEPREMİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİK OLARAK ÇÖKEBİLİR'

Konuşmasının devamında, “Marmara Denizinin dibinde olası bir kayma durumunda İstanbul 5 ila 8 metre arasında dalga boyuna sahip bir tsunami tehdidi altındadır. Deprem risk analizi bakımından İstanbul’umuzun ilçelerini değerlendirecek olursak; Bakırköy’ün Florya ve Yeşilköy tarafları, Eyüpsultan’ a bağlı Kemerburgaz tarafları, Zeytinburnu, Büyükçekmece, Kartal’ın sahile yakın kısımları, kil tabakası üzerinde bulunan ve sürekli kaymaların gerçekleştiği Avcılar ilçemiz, Tuzla, Maltepe sahili ve sahile yakın yerleşimler, çok fazla dolgu yapılmış olan Beşiktaş, Adalar zemin olarak sağlam olsa da çok güçlü bir sarsılmaya maruz kalacağı için en riskli ilçelerimiz arasında yer almaktadır. Gayrisafi Yurt İçi Hasıla bakımından en yüksek paya sahip olan İstanbul’un olası bir deprem sonrası uğrayacağı ekonomik zararla ülkemiz ekonomik olarak büyük bir çöküşle burun buruna gelebilir. Tekstil, sanayi, lojistik ve daha birçok sektörün İstanbul’dan beslendiği gerçeğini de göz önünde bulundurduğumuzda vermiş olduğum örnekler mübalağa değil maalesef öngörüdür. TÜİK ve Devlet Su İşleri'nin verileri, Türkiye'nin farklı bölgelerinde su varlıklarının dengesiz dağılımını ve bazı bölgelerde ciddi su stresi yaşandığını gösteriyor.” dedi.

'ÇEVRE DOSTU TEKNOLOJİLERE YATIRIM YAPILMALIDIR'

Doğan Demir, konuşmasını “Özellikle Güneydoğu Anadolu ve İç Anadolu bölgelerindeki yetersiz yağışlar ve artan sıcaklıklar, su kaynaklarının azalmasına yol açmaktadır. Bu durum, içme suyu temini ve tarımsal sulama için büyük sorunlar oluşturmaktadır. Türkiye, son yıllarda artan oranlarda Avrupa ülkelerinden ithal edilen atıkların nihai durağı haline gelmiştir. Resmi istatistiklere göre, Türkiye'nin ithal ettiği atık miktarı son birkaç yıl içinde önemli oranda artış göstermiştir. Örneğin, 2019 yılında İngiltere'den Türkiye'ye yapılan plastik atık ihracatı, bir önceki yıla göre yüzde17 artarak 210,000 tonu aşmıştır. Atıkların yakılması veya düzensiz depolanması sonucunda hava, su ve toprak kirliliği artmakta, bu da ekolojik dengeye ve insan sağlığına zarar vermektedir. Atık ithalatının kısa vadeli ekonomik kazançlar sunsa da uzun vadede çevresel temizlik ve rehabilitasyon için gerekli olan ekonomik yükü artırmaktadır. Türkiye'nin atık ithalatını sınırlayan katı düzenlemelere ve etkili denetim mekanizmalarına acilen ihtiyacı vardır.

Bu sorunlarla başa çıkmak için hala umut var. Sürdürülebilir enerji kaynaklarına yönelme, geri dönüşüm alışkanlıklarını artırma ve çevre dostu teknolojilere yatırım yapma gibi adımlarla çözümler bulabiliriz“ diyerek sonlandırdı.