Doğan Kitap: Evden çalışma çılgınlığı yaşanacak

Doğan Kitap Yayın Direktörü Cem Erciyes ile çalışmalarını nasıl yürüttüklerini, sosyal medya ve okur ilişkilerini ve planlarını konuştuk. Erciyes, “Temmuz’da olabildiğince eskisi gibi kitap basmaya başlayacağız diye umuyorum” dedi.

Abone ol

DUVAR - Yayın hayatına 1999 yılında başlayan Doğan Kitap, kurulduğu tarihten bu yana, günümüz dünya edebiyatının seçkin eserlerini, tüm dünyada ilgi gören, çok satanlar listelerinde yer alan kitapları, diğer ülkelerle eşzamanlı olarak dilimize kazandırdı. Ayrıca çağdaş Türkçe edebiyatı, polisiye- gerilim, aşk ve macera romanları, araştırma, anı ve tarih kitaplarının yanı sıra, sağlık, yemek ve yaşam sanatıyla ilgili tüm çalışmaları da okurlara ulaştıran Doğan Kitap’ın Yayın Direktörü Cem Erciyes ile covid-19 salgının Doğan Kitap’ı nasıl etkilediğini konuştuk.

Korona hayatı tamamen durdurdu, desek yeri… Doğan Kitap nasıl etkilendi? Sürece nasıl uyum sağladı?

Galiba bizim için en fenası frene basmak oldu. Tam da hızımızı almıştık, az daha başımızı cama çarpıyorduk. Şaka bir yana, hakikaten hepimiz için yeni bir yıla başlamışken birden tüm planları ertelemek, hem de bilinmeyen bir süre için, pek zor oldu. İnce eleyip sık dokuyarak yaptığımız 2020 yayın planımız neredeyse tamamen dolmuştu. Mart ayı başında bastığımız kitapların ardından kitap basmayı durdurmak zorunda kaldık. Çünkü malum, kitapçılara kimse gitmez olmuştu. Nitekim sonra kapandılar. Kitapların hedeflediği okura asla ulaşamayacağını bile bile yayınlamaya devam edemiyorsunuz. Hatta bu yılın ilk aylarında yayımladığımız pek çok güzel kitap, mesela Nilgün Öneş’in, Herkül Millas’ın, Liz Behmoaras’ın romanları okuruna tam da ulaşamadı. Ya da Nobel ödüllü bir ekonomi-çevre kitabı: İklim Kumarı... Çok konuşulduğu için sadece hatırlatmakla yetineceğim, internet kitapçıları da normal kitapçıların kaybını telafi edemedi… Tabii bunda şaşırtıcı bir şey de yok.

‘ÖNÜMÜZDEKİ GÜNLERDE EVDEN ÇALIŞMA ÇILGINLIĞI YAŞANACAK’

Yıllardır ofiste çalışıyorsunuz. Eve geçmek, evde çalışıyor olmak, üretiminizi nasıl etkiledi? “Aslında işler, evden de yürüyormuş” gibi bir düşünceye kapıldığınız oldu mu?

Martın 17’siydi galiba, hepimiz evlerimize geçtik. Yani ‘home office’ çalışmaya başladık. Bu da ayrı bir alem… Aslında oluyormuş, bunu hepimiz gördük. Ama iyi bir şey mi, kötü bir şey mi ben hala emin değilim. ‘Covid’den sonra her şey değişecek’ diyorlar ya, ben öyle düşünmüyorum. İnsanlık ne travmalar yaşadı, öyle her şey hemen değişmiyor. Ama çalışma biçimlerimiz ve ofis kavramımız bunun istisnası olacak gibi görünüyor. Çünkü zaten suyu ısınmıştı. Teknolojinin gelişimi, üretim ilişkilerinin değişmesi, iş bölümlerinin, çalışma saatlerinin, çalışan profillerinin hepsinin çok da değiştiği bir dönem yaşıyoruz uzunca süredir. Sanayi sonrası toplumun son tutunduğu çalışma hayatı gelenekleri olan ofisti, mesai saatleriydi gibi uygulamaların yerle bir olması sadece bir cesaret meselesiydi. Kimse tam emin olamıyordu. Ne çalışanlar ne patronlar... Ama herkes ufak ufak deniyordu. Bizde de çok sınırlı ‘evden çalışma’ uygulaması başlamıştı. Aslında yayıncılık tam da yazılım sektörü gibi evden çalışmaya çok uygun. Şimdi herkes mecburiyetten bunu uyguladı ve olduğunu gördü. Sanıyorum yayıncılık dışında ve hatta ötesinde bankacılıktan ne bileyim dış ticarete kadar her alanda, ‘yurtta ve dünyada’ evden çalışma çılgınlığı yaşanacak önümüzdeki günlerde.

Dediğim gibi ‘evden çalışma’ oluyormuş, gördük. Biz sabah 9.00’da tüm ekip online oluyoruz; yayın, grafik, pazarlama, satış… Tüm ekipler akşam 18.00’e kadar hummalı bir mailleşme ve görüntülü toplantı düzenleme hali içinde harıl harıl işlerimizi hallediyoruz. Depodaki ekip mesafe ve hijyen kurallarına azami dikkat ederek ve dönüşümlü olarak çalışıyor. Dolayısıyla hiçbir işimiz aksamadı. Hatta dijital dünyaya daha da odaklanıp pek çok yeni iş gerçekleştirdi arkadaşlarımız. Arada dopdolu bir kitap bloğu, ‘okumakiyigelir.com’ bile yaptık. Mesafelerden kaynaklanan zaman kaybının olmaması en büyük avantaj. Ama gerçek anlamda sosyalliğimizi yitirmiş olmamız en büyük felaket. Ayak üstü sohbetler, koridorda karşılaşmalar, bir şey söylemek için birinin yanına gitmeler ve bir masa etrafında gerçekleşen fiziksel toplantılar… Bunlar hem bizim insani ihtiyacımızı, yani diğer insanlarla temas etmeyi mümkün kılıyor hem de yeni fikirlerin ortaya çıkmasına en büyük vesile oluşturuyordu.

Haziran ayında hayat tekrar hareketlenmeye başlayacak gibi görünüyor. Biz nasıl yapacağız, bilmiyorum, henüz karar vermedik. Ama ofisi eskisi gibi sımsıkı dolduramayacağımız için sanıyorum evden çalışma daha uzunca bir süre, azalarak da olsa devam edecektir. Hadi şunu da söyleyeyim. Benim için en güzeli odamdaki küçük koltuk takımı. Yani birilerinin gelip oraya oturması vakit olduğunca çay kahve ve sohbet, kitaplar edebiyat ve başka şeylerden konuşmak… Şimdi sosyal mesafe kuralları nedeniyle ziyaretçi kabul edemeyeceğim gibi görünüyor. Ve en fenası da sanki buymuş gibi geliyor bana.

‘SATIŞLAR ÖNEMLİ ÖLÇÜDE DURDU’

Bir yandan işin ekonomik bir boyutu da var. Dağıtımcılardan ödemelerinizi alabildiniz mi? İzinler ücretli mi? Yazar ya da çevirmenlerin telifleri bu süreçte de yatıyor mu?

Ekonomik olarak yayınevimizin hiçbir çalışanını ve yazarını mağdur etmediğini söylemeliyim. Yani ücretler ödeniyor, herkes işini koruyor. Tabii bunu yaparken bizim finans departmanının epey zorlandığını biliyorum. Çünkü sen sorduğun için söylemiş olayım, bildiğim kadarıyla ödeme filan alınmıyor. Zaten satışlar önemli ölçüde durdu. Ama az da olsa satanlar da paraları ödemekte pek aceleci davranmıyor. Bakalım, birkaç aya yayıncılık da düze çıkar diyelim… Ama umarım ki kalıcı hasarlar bırakmaz.

Şu günlerde kitap basıyor musunuz? Cevabınız evetse, okura nasıl ulaşmayı planlıyorsunuz?

Hayır. Ama istisnalar var. Mevcut kitapları internet siteleri, sosyal medya ve biraz da gazeteler üstünden tanıtmaya çalışıyoruz. Mayıs ayında sadece tek yeni kitap basmayı planlıyoruz. DEX’ten çok iddialı bir kitabı okurla buluşturacağız, Açlık Oyunları serisinin yıllar sonra gelen yeni kitabı: Kuşların ve Yılanların Şarkısı. Suzanne Collins’in kitabını dünyada pek çok ülke (ama hepsi değil) 19 Mayıs’ta yayımlayacak. Biz de bunun dışında durmak istemedik, kitabı çevirdik, hazırladık, İngilizce ile aynı anda çıkartacağız. Bir de Doğan Kitap yazarları arasına katılan Tarık Tufan’ın tükenen eski kitaplarının yeni baskılarını hazırladık. Dört kitabını yine Mayıs ortasında yeni kapaklarının içinde okurlarıyla buluşturduk. Temmuz’da olabildiğince eskisi gibi kitap basmaya başlayacağız diye umuyorum.

‘KİTAP DÜNYASI GÜNDEMİMİZE DAHA ÇOK GELDİ’

Sosyal medyada sık sık kitap önerileri yapılıyor, kitaplardan pasajlar paylaşılıyor. Sizce bu durum kitap satışına etki ediyor mu?

Malum, toplamda satışlar düştü. Ama korona günleri insanların kitaplarla ve yazarlarla haşır neşir olmaları için yeni bir vesile oldu. Bin tane kitap fuarı düzenlesek kitabı bu kadar gündeme getiremezdik, orası kesin. Okunmayı bekleyen kitaplar ortaya çıktı, okunması planlananlar internetten sipariş edildi. Okundu ya da okunmadı, o ayrı bir mesele…. Ama kitap dünyası daha çok geldi gündemimize. Bunun olumlu sonuçlarını kısa vadede alırız bence.

Önümüzde süreç için nasıl bir hazırlığınız var? Hangi kitapları basmayı düşünüyorsunuz?

Başa dönecek olursak, frene basınca, çok sayıda kitabı yayımlayamadık. Yaklaşık otuz kadar yeni kitabı basmadık. Ama boş da durmadık, onları yayına hazır hale getirdik kapakları dahil her şeyini tamamladık, basılıp okurla buluşmayı bekliyorlar. Tabii bu kitapları yılın son altı ayına taksim ettik, biraz da azaltmamız gerekti. Ama yeni, güzel pek çok projemiz ve şahane edebiyat kitaplarımız var, onları yılın ikinci yarısında çok da bekletmeden yayımlayacağız. Zülfü Livaneli’den yeni bir kitap, İnsan Olmaya Doğru, Şermin Yaşar’ın yeni öykü kitabı Deli Tarla, Gülseren Budayıcıoğlu’nun yeni romanı, Nermin Bezmen’in yeni romanı Unutkan Aşk… Bekir Ağırdır ve Selçuk Şirin’in araştırma kitapları bu yıl çıkacak kitaplardan bazıları. Temmuz’da çıkmasını planladığım kitaplar arasında ise mesela Gül Ersoy’dan Sen Kimseyi Sevemezsin, Adnan Özer’den Eskiden Gelecek Güzeldi, Caner Alper’den Şeref Motel, Prof. Naci Görür’den Deprem Kitabı’nı sayabilirim.