Doğru bilinen yanlışlar: ‘Filistinliler Yahudilere topraklarını sattı’ mı?

Maalesef halkların ulusal kurtuluş mücadeleleri, önyargılar dışında beslendiği bir kaynağı olmayan milliyetçilikle zehirlenmektedir. Tabii mesele sadece Filistinlilere has değil. Yarın çok daha yakındaki halklar için, benzeri sözleri işitmeye devam edeceğiz. Yine de şu an yalanlar üzerinden kendilerine konforlu bir milliyetçi tarih anlatısı çıkartmak isteyenlere karşı Filistin’in gerçeklerine bıkmadan usanmadan eğilmek gerekiyor.

Kavel Alpaslan kalpaslan@gazeteduvar.com.tr

Edward Said, İsrail devletinin kuruluşunu kast ederek, “1948’de nelerin yaşandığı anlaşılmadığı sürece bugün nelerin yaşanmakta olduğunu düşünmek çok zor” ifadelerini kullanıyordu. İsrail’in Filistin topraklarını uzun soluklu işgaline dair pek çok doğru bilinen yanlış var. Filistin meselesinin güncel ve tekil bir olay üzerinden anlaşılamayacağı da bir gerçek. Tarihsel perspektife kavuşmak içinse önce bilgi kirliliğine neden olan yanlışları temizlemek gerekiyor.

Çoğu tarihe ait bu yorumların başında İsrail’in kuruluşuna dair söylenen “Filistinliler topraklarını Yahudilere sattı” ifadesi geliyor. Gerçeği yansıtmayan bu yorumu dünyanın her yerinde işitebiliyoruz. Fakat işin çehresi Türkiye’de biraz daha değişiyor. Aynı ifade, tarih boyunca Arap halklarına yüklenen çeşitli önyargılarla ile birleşiyor ve öyle bir noktaya geliyor ki, kimileri bu yanlış yorumu kendi milliyetçi tarih anlatısına harç olarak kullanıyor. “Bakın işte iş bilmez, vatan nedir bilmez Araplar topraklarını sattılar, şimdi de şikayet ediyorlar. Oysa bir de bize bak” diyebilmek için bir ‘Youtuber’ ve onun ekrana çıkarttığı ‘profesör’ kılıklı televizyon şaklabanları sadece tarihi çarpıtmıyor; aynı zamanda azgın bir sömürgeci düşmana karşı mücadele veren bir halkın onuruyla oynuyorlar.

Kim, ne kadar toprak satmış? İsrail’in kuruluşunda bu satılan toprakların bir önemi var mıymış? Gelin hep birlikte bu soruların yanıtlarını sahne şovuyla değil, tarih ile arayalım.

ABARTILAN RAKAMLAR

Avrupa’da bir milliyetçilik akımı olarak başlayan siyonizm; liderlerinin bir ulusun yeniden canlandırılması ile ilgili vizyonlarını Filistin ülkesinde uygulamaya karar vermesinin ardından kolonyalist bir niteliğe bürünür. (1) (Geçtiğimiz hafta Haham Dovid Weiss ile yaptığımız söyleşide (2) kendisi bize Siyonizm’in doğuşu ve Filistin’e yönelik yerleşim politikasına dair detaylı bilgiler aktardı, tekrara düşmemek adına dileyenler faydalanabilir.)

Siyonizmin doğuşuna paralel olarak 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı İmparatorluğu hakimiyetindeki Filistin’e Yahudi göçü yaşanır. Osmanlı’nın toprak satın almalara dair politikası kendi dalgalanmalarına paralel bir şekilde ilerler. Ancak özellikle Osmanlı döneminde bölgeye gelen her Yahudi’nin buraya akın edip, gariban yerlilerden mülk satın aldığı anlamını çıkartmamalıyız. Avrupa’da yaşanan pogromlara paralel olarak, önemli bir Yahudi nüfus Filistin’e gelmiştir ancak bu sayı hem Amerika Kıtası'na göç edenlere kıyasla, hem de Filistin’deki yerli halkın nüfusuna oranla çok azdır.

Bazı rakamları paylaşmak gerekirse I. Paylaşım Savaşı’nın ardından İngilizlerce yapılan nüfus sayımı şöyleydi: 650 bin Müslüman, 80 bin Hristiyan ve -yerel Yahudi milleti ve Siyonist yerleşimciler de dahil olmak üzere- 60 bin Yahudi. (3) Karşılaştırmalı göç oranına dair de şu istatistikleri paylaşabiliriz: 4 milyon Yahudi’nin göç ettiği 1880-1929 yılları arasında, göçmenlerden 3 milyon 250 bini Kuzey Amerika’ya, 490 bini Batı Avrupa’ya giderken sadece 120 bini Filistin’i tercih eder. (4)

Bir diğer çarpıcı noktaysa Filistin’e göçen nüfusun 20. yüzyılın başındaki çift yönlü hareketidir. 1882 ile 1914 yılları arasında Filistin’e göç etmiş olan 100 bin kadar Yahudi’nin yarısından fazlası ülkeyi 1914’ten önce terk eder. 1914’te en ‘iyimser’ tahminlere göre Filistin’deki Yahudi varlığı toplam nüfusun yüzde 10’una bile ulaşmaz. Toprakların ise yalnızca yüzde 2’si Yahudilerin kontrolündedir.

İYİMSER RAKAMLARDA ETNİK TEMİZLİK İTİRAFI

Gelelim Filistin’de satılan topraklar meselesine. Evet, Filistin’de bazı topraklar dönem dönem Yahudilerce satın alınmıştır. Ancak bu rakam, İsrail’in kuruluşunda işgal edilen toprak miktarıyla kıyaslandığında komik denecek kadar küçüktür. Birleşmiş Milletler (BM) verilerince hazırlanan 1945 yılına ait haritaya göre Filistin’de Yahudilere ait mülklerin Araplara ait mülklere oranla çoğunlukta olduğu bir bölge bile yok. Hatta pek çok yerleşimde Arap mülklerinin ezici bir çoğunluğu göze çarpıyor.

Birleşmiş Milletler (BM) verilerince hazırlanan 1945 yılına ait harita.

Satılan topraklara dair çeşitli veriler bu oranın yüzde 5 civarında olduğunu gösteriyor. (5) İsrail’e yakın kaynaklarda daha iyimser şekillerde yer alan bu rakam sadece yüzde 8.6’ya çıkıyor. Bu bariz tarihi gerçeğe karşı İsrail’in ulusal anlatısında kendine yer bulan gerekçelendirme ise korkunç. Çünkü o dönem Yahudilerin toprak mülklerine ek olarak “İsrailli Arapların yüzde 3.3, topraklarını terk eden Arapların ise yüzde 16.9 oranında toprağa sahip olduğu, geri kalan yüzde 70’lik toprakların zaten İngiliz mandasına ait olduğu” dile getiriliyor. (6)

‘Toprağını terk eden Araplar’ parantezini açmak, bırakın İsrail’in toprak gaspını haklı kılmayı, korkunç bir etnik temizlik suçuna kapı aralıyor. Aynı zamanda etnik temizlik suçunun bir itirafı olarak değerlendirilebilecek bu ifadeler, “Ne olmuş da insanlar topraklarını terk etmiş?” sorusunu gereksiz sayıyor. Unutulmamalı ki yüzde 16.9, mülkün oranıdır. Ülkesinden sürülen Filistinlilerin sayısı 700 binin üzerindedir ve bu rakam o dönemki ülke nüfusunun çok ciddi bir kısmına denktir.

GARİBANLAR MI SATTI?

Anlamsızca abartılan toprak satma mitinde yapılan bir diğer hata ise sorulmayan bir diğer soruda kendini ele veriyor: Kim sattı?

Bahsettiğimiz üzere Osmanlı döneminden İngiliz mandasına Filistin’in satılan toprakları sanılanın aksine köylülerin elinde değildi. Milliyetçilerin ‘cahil ve açgözlü Araplar’ önyargısı çerçevesinde sokmaya çalıştığı bu hikayede zengin toprak ağalarına rastlıyoruz.

Suriyeli ve özellikle Lübnanlı Selam, Sursuk, Tueinis aileleri başta olmak üzere diğer kimi toprak zengini aileler ile birlikte -ki bu toprak zengini aileler farklı dini arka planlara sahiptirler- Filistin’deki topraklarını siyonistlere iyi bir fiyattan satarlar. Üstelik bahsettiğimiz topraklar öyle üç-beş tarla değildir. Örneğin Sursuk’lar 400 bin dönüm; Selam’lar 165 bin dönüm arazilerini, iyi bir fiyat biçen çeşitli siyonist örgütlere satarlar.

İşin ilginci bu toprak satışları, söz konusu ailelerin Lübnan’daki zenginliklerini ve politik güçlerini arttırmaya yardımcı olur. (7) Lübnan’ın tarihsel olarak en nüfuzlu ailelerinden 'Selam’lar, bu güçlerini Filistin’deki geniş topraklarına borçludurlar. (Lübnan’da 2014-1016 yılları arasında Saad Hariri’nin partisinden doğru Başbakanlık ve vekaleten Cumhurbaşkanlığı görevi yapmış Tammam Selam bu aileye mensuptur. Babası Saeb Selam da kendisi gibi başbakanlık görevini üzerine almıştır.)

ERKEN DÖNEM ÇATIŞMALAR

‘Zengin siyonistlerin, satın aldıkları arazilere yerleşimciler yerleştirilirken Arap yerli nüfusun hâlâ gelmekte olan tehlikeyi fark edemediği’ yine aynı mitin bir diğer eklentisi. Aynı önyargılardan kaynaklanan söz konusu yorum, yanlış anlaşılma ya da abartılmadan çok bilgi eksikliğinden kaynaklandığı için bir örnek vermekle yetinelim.

Erken dönemlerden itibaren Filistin’de siyonistlere karşı tavır alışa rastlıyoruz. Filistin’deki siyonist yayılmacılıktan rahatsız olan, özellikle Filistin köylüleri 1930’larda ayaklanır. Filistin’de 1930’ların başlarında Suriyeli karizmatik vaiz İzzeddin el-Kassam, Hayfa yakınlarındaki gecekondu bölgesine göç eden gerilla hareketine öncülük ederek Britanya’ya ve siyonistlere karşı bir savaş başlatır. El-Kassam’ın hatırası, 1988’de İslamcı hareket Hamas’ı, İsrail’in Gazze’yi işgaline karşı ilk İntifada’ya öncülük etmek konusunda teşvik eder ve Hamas, askeri kanadına El-Kassam Tugayları adını verir. (8)

*

Maalesef halkların ulusal kurtuluş mücadeleleri, önyargılar dışında beslendiği bir kaynağı olmayan milliyetçilikle zehirlenmektedir. Tabii mesele sadece Filistinlilere has değil. Yarın çok daha yakındaki halklar için, benzeri sözleri işitmeye devam edeceğiz. Yine de şu an yalanlar üzerinden kendilerine konforlu bir milliyetçi tarih anlatısı çıkartmak isteyenlere karşı Filistin’in gerçeklerine bıkmadan usanmadan eğilmek gerekiyor. Bugün yaşananları anlamak için 1948’de Filistin’de yaşananları tekrar okumaya devam edeceğiz.

1- Modern Filistin Tarihi, Ilan Pappé (Phoenix)
2- İsrail’e ‘dinen’ karşı Haham Weiss: Siyonizm, Yahudilere yönelik nefreti körüklüyor
3- Modern Filistin Tarihi, Ilan Pappé (Phoenix)
4- Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi (İletişim Yayınları)
5- Land Ownership in Palestine, Sami Hadawi
6-LAND OWNERSHIP IN PALESTINE, 1880–1948
7- Lübnan’da İç Savaş, B. J. Odeh (Belge Yayınları)
8- Modern Ortadoğu – Toplumsal ve Kültürel Bir Tarih, Ilan Pappé (İletişim Yayınları)

Tüm yazılarını göster