Derin internette yıllardır “helal organ” ticareti ile birlikte anılan Uygurlar, yaşadıkları Çin zulmünü dünyaya duyurmayı başardılar. Helal et gibi helal organ satışıyla Uygur bedenlerini parça parça zengin Araplara pazarladıklarına dair çokça iddia var, internet haberlerinde. Böylesi iddiaların doğruluğunu ya da yanlışlığını ispat pek mümkün değil. Olsa olsa Çin’den de bir Julian Assange çıkabilmesi şartına bağlıdır, ispat ihtimali. Kaldı ki ‘Özgürlükçü Batı’, birkaç devletin işbirliğiyle Assange’a hayatı zindan ettiğine göre zindanlarıyla ünlü Çin için böylesi bir ihtimalin hayali bile güç. Dolayasıyla şimdilik iddiaların varlığını bilip bu tip bilgileri dolaşımda tutmak gerektiğini düşünüyorum. İddiaları dolaşımda tutmak, Çin zulmüne dair somut olarak bilinenlerle paralelliğini görmek gerekir. Uluslararası ortamda Çin ile ilişkilerini iyi tutmak ihtiyacıyla zulmü görmezden gelen Türkiye gibi devletlerin, kendi halklarına yönelik hak ihlalleriyle örtüştüğüne dikkat etmek de yerinde olacak.
Ankara’da Çin Büyükelçiliği önünde millet nöbeti tutmak için protesto eylemine katılacak Uygurlardan Jeylan Shirmehmet, “Yakınlarımız toplama kamplarındayken, kadınlara sistematik tecavüz uygulanırken biz nasıl yerimizde durabiliriz?” diyor. Doğu Türkistan halkı Uygur Türklerinin dili olan Hakanî Türkçesinden İngilizceye aktarılırken fonetiği korunan ismin yazılışını, Anadolu Türkçesinde kullanırken İngiliz diliyle yazılmış haline sadakatin çok sorunlu olduğunu belirtemeden de geçemeyeceğim. Aynı dilin iki lehçesi arasına İngilizce tercüme sokmaya itirazım var. Dolayısıyla Ceylan Şirmehmet ismine sadakatle devam edelim. Ceylan Şirmehmet’in hukuk öğrencisi olduğunu öğreniyoruz haberden ve annesinin, Çin zulmünün bütün dünyaca bilinen örneklerinden toplama kamplarına gönderildiğini de. O toplama kamplarında yaşlı genç pek çok kadının özel sandalyelere bağlanarak her an gelen geçen kamp görevlilerinin tecavüzüne açık yaşatıldığına dair haberleri de dünya biliyor. Bu haberleri görmesek de tarih boyunca her türlü savaş ve çatışma ortamından erkek bedeninin silaha kadın bedeninin savaş alanına dönüştürüldüğünü zaten biliyoruz. Böylesi iğrenç bir dünyada yaşarken Doğu Türkistan’da Uygur Türklerine Çin zulmüyle yapılacakları tahmin etmek hiç zor değil.
Tüm bunlara rağmen Türkiye’nin Uygur haklarının değil Çin politikalarının yanında durması, insan onurunu çiğnemek alışkanlığından ileri geliyor. Çin Büyükelçiliği önünde millet nöbeti tutmak olarak isimlendirilen protestolar pek çok ülkede gerçekleştirilmekte. Fakat Türkiye Çin’in Uygurlara yönelik soykırıma varan asimilasyon politikasının protesto edilmesini engelleyen ülkelerden. Ankara’da on Uygur’un bulunduğu otel, kırk polisle abluka altına alınarak “devlet gücü” gösterilmiş. Zaten kendi vatanlarında özgür olamayan, otobüslere doldurulup zorla Çin’in iç bölgelerine gönderilen Uygurlar bir de Ankara Şehirler arası Otobüs Terminali (AŞTİ) dışına çıkarılmayıp, otobüslere doldurularak geri gönderildiler. Reva mı?
Doğu Türkistan Çin esaretindeyken zulmü protesto etmek isteyen Uygurlar bir de Ankara esaretine mahkum edildi. Aynı günlerde siyasetin gündeminde bir yandan da uzay projesi vardı. Tuhaf bir PR çalışması olduğu anlaşılan bir monolit konuşuluyordu. Göktürk Alfabesiyle tek cümle yazılmış bir nevi kitabe dikilmişti, Göbeklitepe yakınlarına. Neden Göbeklitepe, neden Göktürk alfabesi soruları da pek önemsiz değil ama samimiyetsizlik göstergesi oluşu daha mühim mesele. Uzay projesinin ne kadar proje sayılabileceği filan bir yana o alfabenin yazıldığı kitabelerin içeriği ile aynı günlerde yaşananların tezat teşkil edişi önemli mesele. Uygurlar Çin zulmünü protesto etmek istiyorlar, Göktürk alfabesiyle yazılı Göktürk kitabeleri neredeyse baştan sona Türkleri, Çin zulmüne ve hileli siyasetine karşı uyaran tarihi tecrübeyi aktarıyor ama Türkiye uzay projesinin tanıtımı için o alfabeyi kitabelerin bir parça benzerini kullanırken aynı zamanda Çin protestolarını yasaklıyor. Buyurun bundan iyi samimiyet testi mi olur? Kim inanır iktidarın Türk dediğine, İslam dediğine? “Çin’in yumuşak ipeğine kanma, sözü hileli” demişti bilge Tonyukuk, siyasetname hükmündeki kitabesinde. Öğüt alan yok tersine Çin ile ekonomik ilişkiler uğruna Çin’in zulmettiği Uygur Türklerine bir de Türkiye Türkleri zulmediyor. Yazık. Yazık ama şaşılası değil kendi halkı olan Kürtlere onca hak ihlali gerçekleştiren ülke sonuçta. Vaktiyle “Uygur Kürtleri” başlığıyla özetlemişti Mehmet Altan ve hâlâ aynı yerde bile değiliz, çukurumuz giderek derinleşiyor.