1960’lardan bu yana aslında haberdar dünya bu etnik temizlikten. Sürekli var olan kıyım, dönem dönem yansımış çeşitli raporlara, dolayısıyla haberlere ve dünya kamuoyuna. Yine de verilen rakamlar pek güvenilir değil. Rakamlar güvenilir değil zira Arakanlı Müslümanlar kimliksiz.
Evet ışık Doğu'dan yükselir ama Arakan’dan yükselen medeniyetin aydınlığı değil vahşetin zulmeti. Tıpkı Yemen gibi. Tıpkı Filistin, Suriye, Somali gibi savaşın, kıtlığın göçün hüküm sürdüğü diyarlar gibi saf karanlık, bir vakittir, Doğu'dan yayılan. Ama Arakan başka. İnsanlığın gördüğü en uzun süreli ve sistematik etnik temizlik denmesi boşuna değil.
On sekizinci yüzyılda kendi devletleri yıkıldıktan sonra başlayıp, İngiliz sömürgesiyle süren ve yirminci yüzyılın ortalarından itibaren sistematik devlet şiddetiyle yok edilen Müslüman Rohingya’nın çığlığı bu. Bir halkın yok oluşunu anlatıyor bize, Arakan’ın son gayretle semaya salıverdiği canhıraş feryat. Çok uzun yıllardır süren etnik temizliğin son perdesine gelindiğinde uyanan dünya yazık ki yine imdat etmedi. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, etnik temizlik kavramıyla devleti suçlamış olsa da somut karar almadı. Ülkesindeki Müslümanlara temel hakları dahi tanımayan terör devleti Myanmar hükümetine caydırıcı yaptırımlar getirilmedi. Çok uzun yıllardır olduğu gibi yine devlet şiddeti karşısında yalnız ve çaresiz bırakıldı Arakan.
1948’de İngiliz sömürgesi sona ererken Arakan bölgesi, Burma (Birmanya / Myanmar) yönetimine devredilmiş. Kendi yönetimini kurmasına fırsat verilmeden sömürge olmaktan çıkarken, pek çok etnik ve dini grup içerisinde azınlık olmaya mahkum edilmiş Arakan’daki Müslüman Rohingyalar. Aynı bölgede yaşayan Budist Rakhineler desteklenerek güçlendirilirken Müslüman Rohingyalılar hep devlet eliyle kısıtlanmış, engellenmiş, her açıdan güçsüzleştirilmiş. Devlet eliyle bile isteye yaratılan etnik, dini karşıtlıkla güçlü Budistlerin zayıf Müslümanlara saldırması hep teşvik edilmiş. Ama yetmemiş. Polis de katılmış cinayetlere. Donanma ve hava kuvvetleri de bu çaresiz bırakılan halkın üzerine tereddütsüz ateş açmış pek çok sefer. Bangladeş’e ulaşabilen göçmenlerden alınan haberler bu yönde.
Bilgiler çok güvenilir olmasa da İngiliz sömürge yönetimi sona ererken, 1948’de Burma toplumu içinde yüzde 15 olan Rohingya nüfus oranı bugün yüzde 2’nin altında. Etnik temizliğin yetmiş yılda bir toplumu yok oluş seviyesine getirişi bu oran. Myanmar hükümeti ve BM temsilcisi tarafından söylenen “çok çocukları var” savunması(!) bunca düşen nüfus oranıyla birlikte düşünüldüğünde soykırımın boyutu netlik kazanıyor. Hem doğurganlık oranı yüksek bir toplum hem nüfus oranı sürekli geriliyor. Demek ki soykırım var. Üstelik hükümet adına “üçüncü ülkelere gitmeleri” tek çözüm olarak dünyaya sunuluyorsa bu etnik temizliğin itirafıdır.
1960’lardan bu yana aslında haberdar dünya bu etnik temizlikten. Sürekli var olan kıyım, dönem dönem yansımış çeşitli raporlara, dolayısıyla haberlere ve dünya kamuoyuna. Yine de verilen rakamlar pek güvenilir değil. Rakamlar güvenilir değil zira Arakanlı Müslümanlar kimliksiz. Bağımsızlık ilanından itibaren birbirini deviren askeri darbelerle yönetilen bu devletin Arakan politikası değişmedi. Zaman içinde adı da birkaç kere değişip şimdi Myanmar olmasına rağmen bu devlet, Müslümanlara hiçbir zaman vatandaşlık hakkı tanımadı. Kimlik vermedi. Süregelen askeri darbeler nedeniyle demokratik devletler tarafından izole edildi. Diğer yandan bölgenin iki dev ülkesi Çin ve Hindistan arasında bir denge tutturabilmek kaygısıyla dışa açılmayı tercih etmediği anlaşılıyor. Ve kısmen dünyaya kapalı yaşayan bu devlet, Rohingyalıları da ayrıca izole etti. Kimliksiz ve eğitimsiz kılarak kamu yönetinden uzak tuttu. Evlenme işlemlerini zorlaştırdı. İş yeri açma hakkını bir Budistle ortak olma şartına bağladı. Mülk edinmelerine de izin verilmedi. Oturdukları evler devlet mülkü. Bölgede gazetecilerin faaliyetine izin vermeyerek dış dünyayla bağlantılarını da önledi. Müslümanların yaşadığı insanlık dışı hak ihlalleri dünyanın gözünden uzak sürdürüldü. Yine de kabul edilmeli ki Birleşmiş Milletler sistemi içinde yer almasına rağmen bu devleti durduracak hiçbir tedbir alınmadığından, işlenen zulüm bütün devletlerin suç ortaklığıyla sürdürüldü. Bu neden UAÖ'nün Bangladeş’in sorumluluğuna işaret eden ilgili çağrısı pek hakça değil. Sorumluluk, dünyanın en fakir ülkelerinden Bangladeş’e yüklenemez sadece. Arakan’dan çekilirken siyasi bir manevrayla Rohingya’nın bağımsızlığını önleyip, topraklarını Burma’ya bırakan İngiltere’nin bu vahşetteki payı büyük. Çözümde de, insani destekte de üzerine düşeni yapmaya çağrılmalı, İngiltere. Zaten Uluslararası Af Örgütü, Uluslararası Göç Örgütü gibi kuruluşlarca yayınlanan farklı tarihlerdeki raporlar Kızılhaç'tan gelen ve çoğunlukla BBC kaynaklı haberler de hep Bangladeş'e ulaşabilmiş göçmenler hakkında ve onlardan alınan bilgiler. Yani Bangladeş sınırlarını kapatmasın demek kolaycılığından uzaklaşıp bütün ülkelere seslenmek gerekir.