Yeni bir işe başlayacaksınız. Mülakatta her şey yolunda gitti ve size ödenecek ücret için konuşmalara başladınız. Patron ya da muhasebeden bir yetkili size şöyle bir teklif sundu:
- Maaş olarak sana 5 bin lira vereceğiz.
- İlk hafta her gün işe gelirsen 500 lira, bunu iki haftaya çıkarırsan bir 500 lira daha ve bir ay her gün işe gelirsen de bir 600 lira daha vereceğiz.
- Yapmakla yükümlü olduğun görevi her gün yaparsan günlük 100 lira daha vereceğiz.
- Eğer bu performansı sürdürürsen bu ek ödemeleri de sırasıyla yüzde 100, yüzde 50 ve yüzde 25 oranında artıracağız.
Ne düşünürsünüz? Bu işte bir bit yeniği mi var acaba?
İşe gittiği ve orada çalıştığı için kendisine maaş ödenen birine “Sen çok güzel işe geliyorsun, işe gelince de çalışıyorsun” diye fazladan bir maaş ödemesi daha yapıldığını duydunuz mu?
Hepsi de iş insanı olan kulüp yöneticilerinin, bu şartlarda şirketlerinde çalıştırdıkları tek bir çalışan mevcut mu?
Ama söz konusu Türkiye'deki futbol kulüpleri olunca bunlar oluyor. Yukarıda verdiğim absürt örneğin gerçeği Falcao ile yapılan sözleşme detayları ile kayıtlara geçti:
1. Yıllık 5 milyon avro garanti ücret.
2. Herhangi bir turnuvada toplam 5 kez ilk 11'de başlarsa artı 500 bin avro.
3. 10 kez ilk 11'de başlarsa artı 500 bin avro.
4. 14 kez ilk 11'de başlarsa artı 600 bin avro.
5. Şampiyonlar Ligi'nde maç başına 35 bin avro.
6. Türkiye Ligi'nde maç başına 20 bin avro.
7. Türkiye Kupası'nda maç başına 8 bin avro.
8. Bonuslar ilk 11'de başlarsa maç başına yüzde 100, yedekten girerse yüzde 50, oyuna girmezse ancak maç kazanılırsa yüzde 25 arttırımlı olacak.
9. Galatasaray'ın lig şampiyonluğunda Falcao’ya 200 bin avro, Avrupa Ligi şampiyonluğunda ise 700 bin avro ödenecek. UEFA Şampiyonlar Ligi son 16'da 200 bin avro, çeyrek finalde 300 bin avro, yarı finalde 400 bin avro, şampiyonlukta 4 milyon avro ödeme yapılacak.
10. Bu maddelerin dışında Galatasaray Kulübü Falcao’nun maaşında 2 aylık bir gecikme yapması halinde, oyuncu otomatikman sözleşmesini fesih hakkına sahip olacak...
Böyle bir sözleşme kime sunulursa kabul edilir. Falcao da öyle yaptı. Sorun Falcao'da değil zaten.
Bu niye yapılıyor? UEFA'nın mali disiplin kurallarını kağıt üzerinde aşmak için. Ya da çok yakında Bankalar Birliği ile yapılan sözleşme hükümlerini ihlal etmemek için. İyi de 10 lira ödediğiniz bir oyuncu için kağıt üzerinde “Oyuncunun maaşı 5 lira ama biz ona bir 5 lira daha ödüyoruz, fakat o maaş değil, performans ücreti” denilince sorun çözülüyor mu? Koca koca kurumları kandırmak, yazılmış kanunları aşmak bu kadar mı kolay? Görünen o ki öyle. Ya da şarkıda denildiği, “Dol gözüm dol, paralar bolca. Yakalanmazsın çok çalınca...”*
Bu işin bürokratik kısmı. Evet, neredeyse Türkiye'deki her işyeri de çalışanlarını asgari ücret üzerinden sigortalı yapıp maaşların kalan kısmını elden ödüyor. Çok da farklı değil.
Buradaki sorun şu: Siz devleti, kurumları, kişileri kandırabilirsiniz. Fakat böyle yapmak suretiyle içinde bulunduğunuz yapının da çöküşüne imza atarsınız. Bu kendini kandırmaktan, mutluluk hapı yutmaktan başka bir şey değil.
Şimdi, “E, o zaman UEFA kör mü, neden buna izin veriyor” diye sorulabilir. Elbette kör değiller; ama UEFA bu yapılanı görüp de kendini batırmak isteyen bir yapıya neden el uzatsın? Zorla intihar etmek isteyen bir insan gibi Türkiye futbolu. Ama sanki içinde çok güçlü bir şekilde yaşama isteği varmışcasına davranıyor. Ağır psikolojik bir vak'a artık bu durum.
Bugünün konusu Falcao ama çok yakın geçmişte Pepe, Van Persie gibi isimlerde de benzer sözleşme detaylarını gördük.
Yine son örnekten gidersek, Galatasaray Falcao'yu getirmek için Diagne'yi gönderdi. Hem kadroda yer açmak hem finansal koşullara uymak için. Peki, Diagne'nin yıllık ücretini kim ödeyecek? Galatasaray. Bu durumda kulüplerimiz kadroda yer açmak için futbolcu yollarken önce oyuncunun gideceği takımın hesabına para yatırıp (hesaba olmaz gerçi, kayıt dışı olması gerek) sonra da o parayı o kulüp bizim takımlara ödüyormuş gibi bir durum olamaz mı?
Çünkü bizden 10 milyon, 15 milyon avroya giden bir oyuncu bakıyorsunuz bedelsiz olarak yeniden ülkeye girmiş, aynı takımda ya da başka bir takımda top oynuyor.
Bunun farklı örneklerini de yaşadık. Mesela, adı sanı duyulmamış oyuncuların milyon avro bedellerle “büyüklere” transferleri. Sonra dakika bile almadan başka takıma kiralanmaları. Ya da eldeki 3-5 oyuncunun bir takıma gönderilmesi ama onlara ait tüm ücretlerin yine gönderen takım tarafından karşılanması.
Göksel Gümüşdağ'ın belki de futbol dünyasında bulunduğu süre içerisinde söylediği en faydalı sözdü, “bilançoların tamamı makyajlı” ifadesi.
Ne kadar makyaj ya da estetik operasyon yaparsanız yapın. Ne yaşlanmanın ne de ölümün önüne geçebilirsiniz.
Belki kulübü yönettiğiniz yıllar boyunca bunun sefasını sürüp, görevi bırakınca da dost meclislerinde bu “kurnazlıklar” askerlik anısı anlatır gibi anlatırsınız.
Sonunda, size inanan ve kulüpleri canı gönülden seven insanların sevgisini sömürmüş ve onları affedilmez şekilde aldatmış olursunuz. Ve yolunuz bir gün ortak noktanız olan kulübünüzün mezarına toprak atarken aynı küreğe el attığınızda kesişir belki...
*Dol gözüm dol (Peyk)
Dol gözüm dol, yaralar onca
Sabıkan bol, az çalınca
Dol gözüm dol, paralar bolca
Yakalanmazsın çok çalınca
Adalet yok bunu bil
Mülkün var hukuk var
Adamlar vuruluyor
Kimseden korkmadan
Bizi kandırın, kandırın bizi
Çalın hepsini, arsız hırsızlar
Biliyorsunuz, halk değiliz biz
Kalabalık
Dol gözüm dol, gazeteler onca
Yazıp çizerler para kokunca
Dol gözüm dol, diziler onca
Bakıp dururlar insanlar anca
Umut var bunu bil
Şiir var şair var
Kitaplar yazılıyor
Kimseden korkmadan
Bizi kaldırın, kaldırın bizi
Anlatın yine olup biteni
Karabasandan, bu kof kâbustan
Uyanmalı