Dolar alışverişte lira evinde!
Bayram öncesi dövizin yükselişi bayram alışverişine nasıl yansıdı? 'Dolarlı', 'dolarsız' tüketiciler arasındaki uçurum büyüyor mu? Beyoğlu Pasajı ve İstinye Park'taydık. Beyoğlu'ndaki esnaf kirayı zar zor ödeyebildiklerini hatta personel alamadıklarını eş, dosttan yardım istediklerini anlattı. İstinye Park’ta ise dünyaca ünlü bir markanın satış görevlisi mağazaların önündeki kuyrukları değerlendirdi. Bir seferde 60 ila 100 bin TL'lik alışveriş yapan müşterilerden bahsetti hatta bu durumu alışverişten ziyade 'yağmaya' benzetti.
DUVAR - Bu bayram diğerlerinden farklı. Sıcağı sıcağına yükselen dolar toplumun değişik katmanlarını farklı etkiledi. Kimisi fahiş fiyatlı markaların önünde kuyruklar oluşturdu, kimisi ise sis bulutu gibi kendi yamacına çekilmeyi uygun gördü. Temsili olarak sis bulutu dediğimiz, kıt kanaat geçinen insanlar.
Geçmişi eskilere dayanan dükkanların yerini başta kahveciler alırken İstiklal Caddesi’nde el değiştiren, kapanan dükkanların hızına yetişmek ne mümkün. Caddenin üstündeki pasajlar ise sanki son kaleler. Onlardan biri olan Beyoğlu Pasajı ya da diğer adıyla Beyoğlu İş Merkezi’ndeki dükkanların geçmişi 60 yıla dayanıyor. Hatta öyle ki aileler birkaç kuşak boyunca geçimini bu dükkanlardan sağlayabilmiş.
Bayrama birkaç gün kala lüks markalarda ve orta sınıf ve altına hitap eden mağazalar, dükkanlarda durum ne? Şöyle süzer gibi, birkaç haftadır bezilen ekonomi terminolojisine girmeden mukayese ederek gözlemleyelim.
'BİR AYLIK MAAŞIYLA DÜKKANI ALIR'
İlk durak Beyoğlu Pasajı. Neredeyse kimse yok. Olanlar da sanki zaman geçirmek için bakınıyor. Kılık kıyafetlere göz atmalar öyle aşkla değil. Dükkan sahiplerinin ise gelen müşteriye “bir şey ikram edelim?” diyecek kadar vakitleri çok.
Ramazan Timur, 15 yıldır dükkanın ellerinde olduğunu söylüyor. Son iki aydır ise kirayı vermekte zorlandıklarını ve mal alamadıklarını anlatıyor: “Seçimden sonra müşteri zaten azalmıştı. Dolar fırlayınca daha da azaldı. Rusya’dan turist gelecekmiş; işimize yaramaz ki! Adam buraya bir aylık maaşıyla gelse, dükkanı alır kapatır.”
Bir B planı var mı peki? “Kimin var ki” diyor. Yerel bir alışkanlık olarak her sıkışılan yerde denildiği gibi “hayırlısı” diyoruz.
'PERSONEL ALINMIYOR, EŞ DOST DÜKKANLARDA DURUYOR'
İsmini vermek istemeyen, arada sırada dükkan sahibine yardıma geldiğini söyleyen bir kadın satış elemanı, yerli müşterinin olmadığını söylüyor. “Yabancı olmasa burası ölür” diyor. Kendi mallarını ürettikleri için şimdilik ayakta durabildiklerini anlatıyor: “Dışarıdan mal alsak bu kadar sürmezdi, batardık.”
Pasajın içindeki çoğu dükkan sahibinin personel almadığına daha doğrusu alamadığına dikkat çekiyor ve gerekçesini şöyle anlatıyor: “Dükkanda ya kendileri duruyor ya kardeşleri, yeğenleri, eş dost yani. Buraya gelen personel asgari ücretle geçinemiyor. Yol parasını, yemek parasını düşünüyor. Esnafta da personele verecek para yok. Kiralar ucu ucuna veriliyor.”
“Bunları da yaz” dediği yerleri alamıyorum. Memleketin sonunu iyi görmüyor diyeyim. Öyle karamsar ya da öyle kallavi öngörüler...
'BAYRAMA BİR HAFTA KALA YOĞUNLUK BAŞLARI, ŞİMDİ O HAVA YOK'
Suat Aydoğdu, müşterilerin daha çok İranlılar ve Suudiler olduğunu ifade ediyor. 18 yıldır işlettiği dükkanın iki kez bu duruma düştüğünü belirtiyor. İlki Gezi eylemleri. “Aylarca dükkan açamadık” diyor. Şimdi ise müşteri olmadığını söylüyor.
Bir başka dükkan sahibi Cihan Şahin de iç piyasadan insanların çekildiğini ifade ediyor: “İnsanlar önünü göremiyor, nasıl alışveriş yapsınlar? Bayrama bir hafta kala yoğunluk başlardı. Şimdi o hava yok” diyor.
Selda Öztürk, 29 yaşında. Müşteri. Tatilde giymek üzere elbise baktığını, pasajdaki fiyatların mağazalara göre daha uygun olduğunu ve bu yüzden genelde buradan alışveriş yaptığını anlatıyor. “Mağazalara da baktım. En ucuz şey 100 lira. Buradan kaç şey alırım o parayla” diyor. İki elbise arasında karar vermeye çalışıyor. Biri turuncu biri siyah. Sonunda ikisini 50 liraya alıyor.
'ALIŞVERİŞ DEĞİL BU YAĞMA!'
İstinye Park’a geçiyorum. Dünyaca ünlü İtalyan, Fransız markaları, AVM'nin modern stilli avlusunda açık havada bitişik nizam sıralanıyorlar. Haliyle markaların önündeki kuyruklar avlunun girişinde başlıyor. Tarihi bir an değil gördüğüm kareler fakat birkaç saat içinde bunca sınıfsal uçurumu 'deneyimlemek' düşündürücü. Sanki dünya yansa oraya bir şey olmayacak. O derece 'kurtarılmış' bölge buralar.
AVM'deki bir saat boyunca markaların önünde bekleyen birkaç Türk'e denk geldiğimi belirteyim. Konuştuğum bir çift alışveriş yapmayacaklarını, Türkiye’nin durumunu anlamak için kuyrukta olduklarını söylüyor. Bunları anlatan beyefendi, az evvel eşinin çanta alma niyeti olduğunu söylediğini unutmuş gibi...
Pahalı çantaları ve Kapalıçarşı'daki taklitleri ile ünlü markanın mağazasında, ismini vermek istemeyen bir satış görevlisi iki haftadır bu yoğunluğun olduğunu, bazılarının sırf meraktan geldiğini anlatıyor. Bir başka dünyaca ünlü moda markasının güvenlik görevlisi ise “en çok ne kadar harcayabiliyorlar?” sorumu “60 - 100 bin TL” diyerek yanıtlıyor ve fakat şu notu düşerek: “Alıveriş değil bu yağma!” O sırada lafa giren bir satış elemanı ise “sanki bedava gibi alıyorlar” diyor. Müşterilerin çoğunun Katar, Kuveyt, Suudi Arabistan ve Uzak Doğu’dan olduğu söyleniliyor.
'ETİKETLERİ GÜNCELLEDİKLERİNİ SÖYLEMİYORLAR'
Menar Alenizi, Kuveyt’ten geldiklerini, Türkiye’de ise Viaport’ta yaşadıklarını söylüyor. Üç saattir beklediğini ve daha bir şey almadıklarını henüz “seçtiklerini” söylüyor. Alenizi’nin yanında annesi ve babası da var.
İranlı Samirra Sakate, Türkiye’de yaşıyor. Pazar günü esas alıverişini yapmış, Bugün ise tekrar baktığını söylüyor. Pazar günü 9 bin 200 liraya bir çanta almış. Yine o gün bir ayakkabı beğenmiş. “3 bin 500 liraydı. Alıp almamakta karar veremedim. Şimdi fiyatı 7 bin 500 lira olmuş” diyor.
Sakate, markaların etiketleri güncellediğini ve yabancılara bunu söylemediklerini anlatıyor. Her müşteriye “bu akşam güncelleyeceğiz” deniliyormuş. “Yarın gelsen yine aynısını derler" diyor. Fotoğraflarını çekmek istediğimde kabul ediyor Bugün bu isteğimi kabul eden tek kişi. Çalışıyor musun diye soruyorum. “Hayır.” “Ama çanta, ayakkabı” deyince karşılıklı gülüyoruz. “Kocam” diyor. Sakate dünya tatlısı bir kadın. Hikayesinin bu kısmını anlatış nedenim, hükme varılsın diye değil. Ekonomik alışkanlıklar, sınıfsal davranışlar…
Farklı dünyaların insanları olmakla birlikte Beyoğlu'nda alışveriş yapan Selda Öztürk ile lüks markalardan vazgeçemeyen Samirra Sakate iyi anlaşabilecek iki kadın belki de. İnsan icadı para böyle böyle safları ayırdı. Sadece birinin cebinde TL, diğerinin dolar var!