Domların sinemayla imtihanı: Gönül
Mezardan çıkıp kavuşmak ve mezara girip kavuşmak gibi sembollerle aşkın ne denli büyük olduğunu anlatan “Gönül”, süresi ve akıcılığı ile oldukça izlenebilir ama bir şeylerin de tam olmadığı bir film.
Tanrı insanları yarattı
Baktı çok mutsuzlar, onlara Domları gönderdi
Konup göçtüler, çalıp söylediler
Bir gönüle düşmek için...
Netflix’in yeni yerli filmi ‘Gönül’, geçtiğimiz hafta izleyicilerle buluştu. Senaristliğini ve yönetmenliğini Soner Caner’in üstlendiği film, Domların hayatını odağına alıyor ya da almaya ‘çalışıyor.’ Filmi bir türe sokacak olursak; kültürel öğeler, çalgılar, müzikler ve konuşmalarıyla masalsı bir dram diyebiliriz.
‘Konu itibarıyla farklı bir filmle karşı karşıyayız’ diye düşündükten sadece 5 dakika sonra senaryonun ‘töre’ ve ‘namus’ cinayeti temasına bağlanmasıyla ‘yerli dizi’ senaryosunun burada da karşımıza çıktığını fark ediyoruz ilk olarak. Dijital platformlar, televizyonlardaki ‘töre’, ‘namus’, ‘intikam’ temalı yerli dizileri izlemekten sıkılıp dijitale yönelenlere aynı içerikleri bir de abonelik ücretiyle sunuyor artık.
Gelelim filmin anlattıklarına... Filmin asıl kısmı düğünleri tek tek dolaşıp kardeşleriyle kemane ve zurna çalan Piroz’un, Sümbül’ü görüp ona aşık olmasıyla başlıyor. ‘Aklı pek de yerinde olmayan’ Sümbül, babasının istediği bir erkekle ve ‘kavga kıyamet’ bir düğünle evlendiriliyor. Düğünün ertesi sabahı ise ‘temiz olmadığı’ veya ‘kız oğlan kız’ çıkmadığı gerekçesiyle ‘baba evi’ne geri götürülüyor. Yerli dizilerden de bildiğimiz/gördüğümüz üzere ‘töre’ bunu buyurur ya, Sümbül’ün öldürülmesi veya bir erkek tarafından ‘kurtarılması’ gerekiyor. Film, daha sonrasında çeşitli ağıt ve dengbejlerle aşkın büyüsü, ölüm ve kavuşma temaları arasında gidip geliyor.
Düğün sahnesindeki konukların kıyafetlerinin ve tıraşlarının filme kıyasla modern kalması, Piroz’un damın tam üstünde durduğu anlarda kimsenin onu görmemesi gibi çiğlikleri görmezden gelirsek dekorların, kıyafetlerin ve görüntülerin ‘doğal’ göründüğünü söyleyebiliriz. Filmin oyuncu kadrosu da hayli etkileyici; Erkan Kolçak Köstendil, Hazar Ergüçlü, Bülent Emin Yarar, Ali Seçkiner Alıcı, Selim Bayraktar, Şevval Sam ve dahası... Oyuncuların büyük bir kısmı bütün hünerlerini sergilese de oyuncular arasında şive birliği sağlanamamış, hepsi ayrı bir telden konuşuyor.
Kimi durumlarda karakterlerin tutarlı olmadığı da göze bir hayli çarpıyor. Örneğin yazının ilk paragraflarında ’aklı pek de yerinde değil’ dediğimiz Sümbül, filmin sonlarına doğru hal ve hareketleriyle aklı başında bir karaktere dönüşüyor. Keza aşkına kavuşmak için yollara düşen ve kendisine korkuluktan yapılan aşkı Dilo’nun gerçek olduğuna inanan Mirze karakterinde olduğu gibi...
Mezardan çıkıp kavuşmak ve mezara girip kavuşmak gibi sembollerle kavuşmayı ve aşkın ne denli büyük olduğunu anlatan “Gönül”, kısa süresi ve akıcılığı sayesinde oldukça izlenebilir ama bir şeylerin de tam olmadığı bir film. Özellikle de Mezopotamya hikâyesi vaadiyle yola çıkan film, dijital platformun ‘sansür’üne takılarak, Kürtlerin hala töre cinayetiyle ilişkilendirildiği, aceleye getirilmiş bir iş olarak çıkıyor izleyici karşısına. Göçebe yaşam, çadırlar, kemane, at arabalarının kullanımı tamam; Domların kültürlerinden bir hikâye oluşturulmak istenmiş ancak Dom kültürüne yakın dil, şive ve hikâye gibi birçok şeyin eksik olduğu bir hikâye çıkıyor ortaya.
Domlar, Kürtler, Ermeniler, Rumlar, bu insanlar kendi yaşadıkları yerlerde kendi dilleriyle konuşur. Kürtlere ve Kürtçeye değer veriyoruz demek isteyip de peş peşe bu dilde birkaç cümle bile kuramıyorsak ortada kat etmemiz gereken bir hayli senaryo daha var demektir. Hele de belki ilgi çeker diye senaryoyu karikatürize edilmiş karakterlerle şive komedisine bağlıyorsak kültür yağmacılığına artık bir son vermemiz gerektiğini birilerinin üstüne basa basa söylemesi gerekir.
Filmin genel havasıyla Ezel Akay tarzını ve Emir Kusturica’nın ‘Çingeneler Zamanı’nı da akla getirdiğini söylemeden geçmeyelim.
Bir toplumun yaşadıklarını ve psikolojisini anlatmaya çalışan “Gönül”, izleyicilere tatminkar bir deneyim sunmuyor. Türkiye sineması için ‘kısmen’ başarılı, dünya sineması içinse zayıf bir örnek...
“Gönül”, Hazar Ergüçlü’nün sesinden dinlediğimiz Gomidas Vartabed’in ‘Seyran’ şarkısını söylediği etkileyici final sahnesiyle hatırlanacak...
Filmin başından beri ağza dolanan şarkının orijinali, Koma Amed adlı gruba ait ‘Hay Nik Na’ adlı eseri.