Prime Video'nun "Road House" ‘remake’ini izledikten sonra içimizden şöyle bir hissiyat geçiyor: "Şerefine Patrick Swayze! Biz içkimizi ‘Double Deuce’ün salaş barında içmek istiyoruz! Florıda’nın cafcaflı barında değil!"
Yakın zamanda Prime Video platformunda yayına giren "Road House", yani bizdeki adıyla "Bar Fedaisi" hatırlanacağı üzere 1989 yılında çekilmiş bir filmin aynı adı taşıyan 'remake'i… 1989 yılında çekilen ilk film (veya orijinal mi desek?), o dönem bir ‘yıldız’ mertebesine ulaşmış Patrick Swayze’yi başrole taşıyan, genel bir tabirle 'sevdiğimiz tarzda', 'old school' bir aksiyon filmiydi.
Film doğal olarak yumruk yumruğa kavga sekanslarına önem veriyor, çok ciddi bir entrikaya ihtiyaç duymuyor ve seyircilere vaat ettiği şeyi fazlasıyla veriyordu. Aynı şekilde filmde kötüler ve iyiler keskin çizgilerle birbirinden ayrılmış, hikaye koreografi açısından başarılı dövüş sekanslarının arasına naif bir aşk ilişkisini, eskiye dayanan bir dostluk bağını ve ara sıra kendini gösteren bir suçluluk duygusunu ‘serpiştirmişti’. Bu sayede senaryo iyi kötü bir ‘omurgaya’ oturuyor, hikaye sadece tek yönde akmıyordu. Baş karakterler ise çoğu zaman minimum düzeyde de olsa belli bir derinlik kazanıyorlardı!
Filmin 2006 yılında bir devamı çekildi ama (eğer yanılmıyorsak) sinema salonlarına bile uğramadı ve birçok benzeri gibi başarısız bir devam filmi olarak hafızalarımızda kal(ma)dı! Zaten filmin kahramanı Swayze değildi ve oyuncu bu filmden birkaç sene sonra ne yazık ki oldukça erken bir yaşta hastalığı yüzünden aramızdan ayrıldı.
Yakın zamanda Prime Video'nun sunduğu "Bar Fedaisi", dediğimiz gibi bir devam değil bir ‘remake’ ve bu sefer başrole Jake Gyllenhaal’ı taşıyor. Doğal olarak ana hikaye büyük ölçüde aynı: Bir bar sahibi kontrolden çıkmış mekanını ‘adam etmek’ için deneyimli bir bar fedaisine iş teklif ediyor. Adam işi kabul ettikten sonra hem barı kontrol altına alıyor hem de diğer bar fedailerini adeta eğitiyor. Bu esnada güzel ve masum bir kızla bir aşk ilişkisi yaşıyor. Ve belki de en önemlisi yıllardır bu kasabayı sömüren, baskı altında tutan zengin ve kötü adama karşı kafa tutuyor.
İki filmi karşılaştırmaya başlamadan önce hemen belirtmekte yarar var: Bizce bu ‘remake’ orijinalinin yanında sönük kalıyor. Hatta birçok açıdan ‘falsolar’ veren bir film! Ama işin asıl ilginç kısmı, bu ‘remake’ orijinalinin seviyesine çıkmak, hatta belki de ‘bir tık’ üstüne çıkmak için her şeye sahip: Rahat bir bütçe, özel efektlerden yararlanan aksiyon sekansları, tabii ki güzel kadınlar ve onların yarattığı cazibe, amiyane tabirle ‘testosteron’ kokan bir atmosfer ve dramatik olduğu kadar aksiyon filmlerinde de ("Pers Prensi: Zamanın Kumları"...) kendini kanıtlamış büyük bir oyuncu!
Bu başarısızlığın nedenlerine gelecek olursak...
Bar mekanı: İlk filmde kontrolden çıkmış ‘Double Deuce’ barı tam olarak bar sahibinin saptadığı sorunları yansıtıyordu: Zamanında yarattığı keyifli ve eğlenceli atmosferi kaybetmiş, artık kavgadan ve sarhoşluktan geçilmeyen bir bar. Disiplinlerini ve düzenlerini tamamen kaybetmiş bir bar personeli. Ve ‘işinin ehli’ birinin el atmasıyla en azından ‘rahatça gidilebilir’ olabilecek bir mekan.
Kısaca filmdeki ‘Double Deuce’ adeta kendi başına diğer başrol oyuncular gibi bir ‘karakterdi!’. Bu ‘remake’te ise ne barın kendisi ne etrafındaki ortam ne de içeride patlak veren kavgalar aynı sertliği, aynı çiğliği hatta aynı ‘erkeksiliği’ taşıyor. Özellikle barın bulunduğu tropikal Florida Keys ortamı ve özenli iç mekanı burada ciddi bir problem yokmuş izlenimi uyandırıyor. Bu yeni bar eskisinin salaş, pis ve biraz ‘ayakaltı’ tarzını rafa kaldırmış ve daha sosyetik bir havaya geçmiş gibi duruyor. Aynı şekilde bu remake’te barın sahibi Afro-Amerikalı kadın Frankie, eski "Bar Fedaisi"ndeki barın sahibi Tilghman’den çok daha yapay duruyor. Tilghman, Avrupalılar'ın deyişiyle ‘redneck’ sayılabilecek, bir erkek dünyasında kendisine ait bir ‘erkek’ mekanıyla ayakta durmaya çalışan bir karakterdi. Frankie daha çok bir davada aracı olarak gelmiş bir avukat gibi duruyor.
Senaryodaki seks öğesi: İlk "Bar Fedaisi" filmi, çok açık olmasa da seks sahneleri içeriyordu. Özellikle bar fedailerinden birinin arka odada yaptığı bir kaçamak ve tabii ki belli bir süre sonra kahramanımız Dalton’la aşık olduğu kadın Elizabeth arasında geçen seks sahneleri filme belli bir hava katıyordu. Filmin kötü adamı Wesley’in sevgilisi bar adeta ‘birbirine girmeden’ önce bir striptiz dansı yapıyordu. Kaba gücün ve sert tavırların kol gezdiği bir ortamda kendilerini bulan kadın karakterler bazen olaylara sadece tanık oluyor, bazen ise kavgaların ‘ateşleyici fitili’ haline geliyorlardı.
Bu ‘remake’te ise Dalton yine Ellie adında bir genç kadınla romantik bir ilişki yaşıyor. Ama bu ilişki ne (dozunda) ateşli seks sahneleri içeriyor ne de kadın karakterin hikaye içinde gerçekten var olmasını sağlıyor. Ellie bazı noktalarda senaryoya yön vermeye çalışıyor ancak her seferinde ‘eklenti’ gibi duruyor. Dalton yaşadığı ilişki ise naif bir öpücükten ötesine geçmiyor. Sanki ‘remake’ bu konuları ‘tabu’ olarak görüyor ve hiç derine inmek istemiyor.
Başkarakter ve pişmanlıkları: İlk filmde Dalton bir bar fedaisi olmasına rağmen öğrendikçe şaşırdığımız bazı özellikler ve travmatik bir geçmiş taşıyordu. Çalıştığı barda bir kavga patlak verince hemen kavga eden tarafların üstüne çullanmıyor sadece başka bir yol kalmadığında olaylara kas gücüyle müdahil oluyordu. Kavga etmek yerine daha çok diğer fedaileri eğitiyor, mekandaki gidişatı gözlemliyor ve diğer elemanlara direktifler veriyordu. Bar sahibi Tilghman’ın dediği gibi kendisi sadece bir baş fedai değil bir ‘cooler’dı (sakinleştirici, yatıştırıcı). Kendisi bar yönetimine el attığında bile diğer elemanlara ilk öğütlerinden biri ‘Be nice!’ (nazik olun!) idi.
Bunun yanında Dalton beklenmedik derecede tahsilliydi. Kendisi üniversitede felsefe (!) bölümünü bitirmiş, boş zamanlarının çoğunda egzersiz dışında kitap okurken görüyorduk. Karıştığı kavgaları bir gösteriş yöntemi veya bir zafer gibi değil sadece bir iş gibi görüyordu. Hatta birisi ona "Hiçbir kavgayı kaybettiniz mi?" diye sorduğunda "Hiç kimse bir kavgayı kazanmaz!" diyerek cevaplıyordu. Belki de bu bilge ve mantıklı tarzı filmde bir doktor olan Dr. Elizabeth Clay’i etkilemişti.
İki filmde de Dalton’ın travmatik bir geçmişi var. İlk "Road House" filminde bu olay biraz gizlide kalıyor ama hikaye ilerledikçe Dalton’ın zamanında meşru müdafaa olarak bir adamı (hem de sadece elleriyle) öldürdüğünü ve bu cinayeti asla unutamadığını görüyorduk. Ancak bu gizem ve ‘kapalı’ geçmiş, remake’te çok daha belirgin: Bu filmde de net bir şekilde Dalton’un zamanında profesyonel bir kick-boksçu (UCF) olduğunu sonrasında sokak dövüşçülüğüne evrildiğini ve bir şampiyonluk maçında kazandığı halde rakibini öldüresiye dövdüğünü görüyoruz. Dolayısıyla bu travmatik geçmiş hiçbir esrar taşımadan ‘flash back’ sekansları aracılığıyla önümüze servis ediliyor. Bizce bu yöntem hem başkarakterin ağırlığını hem de hikayenin dramatik yanını zedeliyor.
Düşmanlar ve düşmanlıkları: İlk filmde filmdeki baş düşman usta oyuncu Ben Gazzara’nın canlandırdığı Wesley karakteriydi. Wesley bütün kasabayı tehdit ve baskı yoluyla sömürüyor, onların sırtından kazandığı parayla servetine servet katıyordu. İkinci el araba satıcısı, benzinci, çiftçi gibi ‘kurban’ durumundaki kasaba ahalisi, bu ‘remake’te bir kitapçı işleten iyi kalpli bir baba ve kızına indirgenmiş. Sanki Dalton bir kasabaya değil bir aileye yardım eli uzatıyor!
Kasabada hiçbir şey yokken kendisinin orayı ayağa kaldırdığını iddia eden Wesley sadece ‘kendisine ait olanı aldığını’ söylüyor, yarattığı baskıyı bu sözlerle aklamaya çalışıyordu. Remake filmdeki mafya babası ise daha zayıf, daha medeni ve hatta biraz daha komik çizilmiş. Mafya patronu olan babası hapiste olduğu için kirli işlerini yürütmeye çalışan Ben Brant karakteri, kasabada bir tehlike rüzgarı estiren zalim bir adamdan ziyade bazı ihale işlerini mafya yardımıyla kapmaya çalışan bir çömezi andırıyor. Aynı şekilde orijinalde Wesley’in emrinde çalışan korumaları farklı özellikler taşıyorlardı: Biri Dalton’ın bardan kovmuş olduğu bir fedai, biri şişman cüssesine rağmen etkili olabilecek Tinto, biri saldırgan olmasına rağmen her zaman dayak yiyen (!) O Connor, bir diğeri ise Dalton’ı bile zorlayabilecek düzeyde olan Jimmy gibi…
Bu filmde ise Brandt’ın korumaları daha filmin başında Dalton’dan ‘bir temiz dayak yedikleri’ için, dışarıdan, adeta ‘ithal edilmiş’ bir kiralık katil getiriliyor ve Dalton’ın asıl düşmanı o adam oluyor.
Son olarak film için ciddi bir antrenman sürecinden geçmiş olduğu belli olan Gyllenhaal’ın kaslı vücudu ile fiziken Swayze’yi fazla aratmadığını ama filmde belirttiğimiz noktalar dışında Wade Garret gibi sağlam bir yan karakter eksikliğini çektiğimizi ve genelde başarılı olsa da ara sıra özel efekt desteği sağlanmış aksiyon sahnelerinin filmin dokusuyla pek uyuşmadığını da ekleyelim!
Sonuçta ‘remake’i izledikten sonra içimizden şöyle bir hissiyat geçiyor: "Şerefine Patrick Swayze! Biz içkimizi ‘Double Deuce’ün salaş barında içmek istiyoruz! Florıda’nın cafcaflı barında değil!"