Seçim sonrası dönemde ekonominin gidişatı, dövizin gidişatına bağlı. Esasında bu önceki dönemler için de böyleydi. Doların fiyatının bir kriz göstergesi olarak alınması ya da döviz kıtlığının ülkeyi ödemeler dengesi krizi eşiğine getirmesi bu yüzdendi. Zira dövizin fiyatı, ülke ekonomisinin üretim yapısı ve bunun dünya ekonomisiyle entegre olma biçiminin bir sonucu olarak belirleniyor. Aynı zamanda küresel parasal hiyerarşide ülkenin konumunu yansıtıyor. Dolayısıyla dövizin nasıl kazanıldığı (büyüme stratejisi) ve kurun nasıl yönetildiği (kur rejimi ve faiz politikası), önümüzdeki dönem için kritik olacak. Bu yazıda kuş bakışı yakın geçmişe dönerek, döviz ve faiz üzerinden 2018 sonrası dönemdeki kritik gelişmeleri altı ayrı başlık altında ele aldım.
2018 DÖVİZ KRİZİ
Aşağıdaki grafikte yer alan 1 Numaralı alanda 2018-2019 yıllarını kapsayan döviz krizi ve etkileri görülebilir. 2018 yılı, bir yandan uluslararası finansal koşullar açısından ABD merkez bankası Fed’in faiz artışlarının zirvesi olması nedeniyle, diğer yandan da 2018 seçimleriyle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçiş döneminde oluşan belirsizlikler nedeniyle TL’nin değersizleşme başladığı bir dönemdi. Benzer şekilde, gerek seçim öncesinde gerekse Ağustos ayındaki kur atakları sonrasında faizin de arttığı bir dönemdi.
Faiz artışlarıyla TL’deki değersizleşme durdurulabildi, hatta 2018 sonbaharında kısmi değerlenme dahi görüldü. Ancak faiz artışları, kredi çöküşüne, o da firma iflaslarına ve ekonomik daralmaya neden oldu. Ekonomik daralma ise işsizliğin artmasıyla sonuçlandı. 2018’deki döviz krizi ve faiz artışlarının siyasi sonucu 2019’da AKP’nin İstanbul ve Ankara gibi büyükşehirleri kaybetmesi oldu.
Ancak 2019’da özellikle Fed’in ‘u-dönüşü’ yaparak faiz indirimlerine başlaması ile Erdoğan hükümeti bir IMF programı uygulamadan 12 ayda 12 puan faiz indirebildi ve bu sayede krizden çıkış dönemi başladı.
PANDEMİ ÖNLEMLERİ
2 Numaralı alan, Covid-19 salgınının başlangıcındaki ekonomik şok dönemini gösteriyor. Pandemi döneminde temel politika tepkisi ‘sanayide şalter indirmeme’ tercihi etrafında şekillendi. Bu sayede uluslararası piyasada ihracatçıların pazar genişleteceği düşünülüyordu. Ekonomik araçlar arasında en belirgin olanı faiz indirimleriydi. Ancak faizler inerken TL’nin değersizleşmesini önlemeye çalışan ekonomi yönetiminin TCMB rezervlerini aktif olarak kullanmaya başlaması döviz talebini durduramayınca faiz artışlarına geri dönüldü.
AĞBAL PARANTEZİ
3 Numaralı alan, Naci Ağbal’ın TCMB başkanlığı dönemini gösteriyor. Hazine ve Maliye Bakanlı Berat Albayrak’ın istifası sonrası TCMB’deki görev değişikliğiyle başkan olarak atanan Naci Ağbal, 2020’nin sonu ile 2021’in ilk çeyreği arasında faiz artışları ile TL’nin değerlenmesini sağladı. Piyasa yorumcularının Ağbal dönemini çok sevmelerinin nedeni, bu dönemde sermaye girişlerinin yaşanması ve aracılık hizmetlerinden elde edilen güzel gelirlerdi. Ancak 2018’deki faiz artışlarının siyasi faturası olarak seçim kaybı ile sonuçlanması, Erdoğan yönetimi açısından 2023 seçimleri öncesi izlenmeyecek yolu belirlemiş oldu. Faiz artışları, bir ekonomik daralmaya ve işsizliğin artışına neden olmaları riski nedeniyle, seçenek olmaktan çıkmıştı. Bu siyasi tercih, hemen yanı başında pandemi döneminde desteklenen ve özellikle ‘rekabetçi kur’ ile ihracat artışına dayanan emek yoğun sektörlerdeki sanayiciler, 2018’den beri batık durumda olan inşaat sektörü temsilcileri ve bu sektörlerde çalışan işçiler tarafından desteklendi.
KAVCIOĞLU DÖNEMİ VE KKM UYGULAMASI
Grafikte 4 ve 5 numaralı alanlar Şahap Kavcıoğlu’nun TCMB başkanlığı dönemini gösteriyor. Kavcıoğlu göreve geldikten sonra Eylül ayına kadar para politikasında herhangi bir değişiklik yapmamış ancak Eylül-Aralık arasında faiz indirimlerine gitmiştir. Faiz indirimleri sonrasında ise ‘dövize hücum’ dönemi yaşanmış ve Aralık sonunda Kur Korumalı Mevduat (KKM) mekanizması devreye girmiştir. Dolayısıyla Kavcıoğlu dönemini tek bir dönem olarak değerlendirmekten ziyade bu dönemde üç ayrı pozisyon alındığını tespit edebiliriz.
Bunlardan ilki faiz indirimleri dönemi. İkincisi, faiz indirimleri sonrasında TL’nin hızla ve kontrolsüz olarak değersizleştiği dönem. Üçüncüsü ise KKM sonrası dönem. İlk iki dönemdeki faiz indirimleri sonucunda oluşan dövize hücum hareketi, takip eden aylarda patlayan enflasyonu doğurduğunda, ekonomi yönetimini pozisyon değiştirmiş ve bu tarihten sonra döviz piyasası daha sıkı bir şekilde kontrol edilmeye başlanmıştır. Özellikle yerleşiklerin döviz talebini kesmede etkili olan KKM mekanizması, faiz indirimlerinin sürmesine rağmen TL’deki istikrarın korunabilmesini sağlamıştır. Özellikle 5 numaralı alanda 2023 Mayıs seçimleri öncesindeki altı aya bakıldığına TL’deki göreli istikrar ile faiz indirimlerinin aynı anda gerçekleştiği görülebilir. Elbette bu dönemde KKM kadar TCMB’nin aktif rezerv yönetimi de etkili oldu. Bu uygulamalar, istihdam artışını beraberinde getirdikleri ölçüde iktidar açısından 2023 seçimlerinin kilidini açan anahtar haline gelmiştir.
ŞİMŞEK DÖNEMİ
Grafikteki 6 numaralı alan Mehmet Şimşek’in Hazine ve Maliye Bakanı olarak atandığı 2023 seçimleri sonrasındaki dönemi gösteriyor. Şimşek dönemi, TL’deki hızlı değersizleşme hareketi ile başlamıştır. Yeni yönetim göreve başladığında döviz piyasasına müdahaleye kısa süreliğine ara verilmesiyle TL’deki değersizleşme barajının kapakları açılmış ve yeni yönetim oluşan döviz talebi karşısında paniğe kapılıp yeniden kontrollü döviz kuru sistemine kısa sürede dönmek zorunda kalmıştır. Ancak Şimşek dönemindeki bu para politikası deneyi, enflasyonu bir tur daha patlatmış ve şu anda yaşadığımız hayat pahalılığı krizinin daha da kötüleşmesinin yolunu açmıştır.
SONRASI?
Önümüzdeki dönemde TL’nin reel olarak değerlenmesi ve reel ücretlerin baskılanması, enflasyonu kontrol altına almada Şimşek yönetiminin iki temel politika aracı olmayı sürdürecek. Bu ‘kemerlerin daha da sıkılması’ anlamına geliyor.
Halkın kemerleri sıkılırken, mevcut para politikası, uluslararası para girişlerini yani sermaye akımlarını cezbetmek üzerine kurulu. 2024 seçimleri sonrasına, özellikle de son iki haftaya baktığımızda uluslararası finans kapitale önerilen bu cazip ‘servet transferi’ teklifinin karşılıksız kalmadığı ve sermeye girişlerinin başladığı görülüyor.
Geniş halk kesimlerini ilgilendiren ise Temmuz ayında asgari ücretin artıp artmayacağı. Toplumun neredeyse yarısının yaşam koşullarını etkileyecek bu konuda olumlu bir gelişme yaşanması için muhalefet güçlerinin önümüzdeki iki ayı iktidara bu konuda baskı yapmakla geçirmesi gerekiyor. Aksi tutumlar, uluslararası sermayeye servet transferine dayanan Şimşek programına ortak olmak anlamına gelir.