Dr. Sevgi Salman Ünver: Aşı en erken 2021 Nisan'ında
Aşı için bir yıl sonrasını işaret eden Dr. Sevgi Salman Ünver, Türkiye'nin tedavi sürecini iyi yönettiğini söylüyor: "Türk doktorların bir avantajı da şu: Çok kalabalık bir hasta grubunu yönetmeye çok alışıklar. İnisiyatif alarak çalışan bir doktor zihniyetimiz var. Türk hastası da doktora güveniyor ve sözünü dinler. İkincisi, virüs bize biraz daha geç geldiği için, sağduyulu bir takım bilim insanları ve doktorlar işe baştan hızlı girmek gerektiğini anladılar. Bunun da faydasını gördük."
DUVAR - Dr. Sevgi Salman Ünver "Bana göre en hızlı sonucu plazma tedavisinden alacağız. Çünkü diğer hastalıklardan bildiğimiz, denediğimiz bir yöntem. Plazma tedavisini, aşının en primitif hali olarak tanımlayabiliriz. Aşı değil ama vücuda “böyle bir durumla karşılaşabilirsin” diye uyarı veren bir yöntem. Bazı riskleri var ama bunları da laboratuvarda oluşturulan sentetik plazmayla aşmak mümkün. Muhtemelen bu yıl eylül ayı civarında, sağlık çalışanlarında ya da diğer riskli meslek gruplarında denenmeye başlanacak" dedi.
Dr. Sevgi Salman Ünver, hepsi biyoteknolojide birleşen pek çok farklı şapkayı taşıyor: Bir biyogirişimci, üniversitede ders veriyor, kitap yazıyor, mentorluk ve danışmanlık yapıyor. İlaç sanayisindeki üst düzey yöneticilik tecrübeleri sayesinde akademiyle birlikte endüstrinin dinamiklerini de anlıyor. Dr. Ünver, Haftalık Gazeteden Zeynep Güven Ünlü'nün sorularını yanıtladı
Aşı ve ilaçla ilgili pek çok soru da var. Ama en önemlisinden başlayalım: Koronanın ilacı ve aşısı bulunacak mı? Bunun zamanlaması nasıl olacak?
Tabii ki bulunacak. Şu an bütün dünyada 300’den fazla klinik çalışma yürüyor. Bunların içinde aşılar da var. Bugün için 90 civarında aşı çalışma grubundan bahsediliyor, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) bu aşıların 76’sını takip ediyor. Son derece umut verici gelişmeler var.
Nasıl gelişmeler?
Bana göre en hızlı sonucu plazma tedavisinden alacağız. Çünkü diğer hastalıklardan bildiğimiz, denediğimiz bir yöntem. Plazma tedavisini, aşının en primitif hali olarak tanımlayabiliriz. Aşı değil ama vücuda “böyle bir durumla karşılaşabilirsin” diye uyarı veren bir yöntem. Bazı riskleri var ama bunları da laboratuvarda oluşturulan sentetik plazmayla aşmak mümkün. Muhtemelen bu yıl eylül ayı civarında, sağlık çalışanlarında ya da diğer riskli meslek gruplarında denenmeye başlanacak.
Bir de bağışıklık sistemimizi yönetmek için kullanılan ilaçlar var. Burada kısa bir açıklama yapayım: Aslında çoğu zaman virüsten ölünmüyor, bağışıklık yanıtının aşırı olmasından dolayı vücut kendi kendini öldürüyor. Stokin fırtına denen hadise bu işte. Basitçe söylemek gerekirse, vücut kendini savunurken aşırıya kaçıyor. O kadar güçlü savunuyor ki ayarlarını bozuyor ve orada ciddi bir hastalık tablosu oluşuyor, ölümle sonuçlanabiliyor. İşte, bağışıklık yanıtımızı düzenleyerek hastalığı yönetmek için bir de bu grup ilaçlar üzerinde çalışılıyor.
Yine umutlu olduğum bir başka grup, virüsün vücuda girmesini engelleyen ilaçlar. Virüs bizim vücudumuza girdiğinde bir kapıyı açıp girmesi gerekiyor. ACE (Anjiotensin Converting Enzim / Anjiyotensin Dönüştürücü Enzim) dedikleri, işte bu kapı. İşte virüsün oraya bağlanmasını yani bir anlamda o kapıdan girmesini engelleyen bir protein keşfedildi. Bu Avusturya’da yürüyen bir proje. Muhtemelen 5-6 yıldır başka bir hastalık için çalışıyorlarmış, şimdi Korona için de etkili olabileceği söyleniyor. Bu da büyük bir umut.
Bir de destek tedavileri var. Çinko, C vitamini, D-Vitamini vs. gibi gruplar çalışılıyor. İçeriklerde bunlar var.
Görüldüğü gibi çok farklı tedavi şekillerinin uygulanabileceği, belki de bunların bir arada kullanılacağı bir kombinasyon çıkacak ortaya. İlaç kısmında durum özetle bu.
Bilim insanlarının bir sonuç çıkabilecek her ihtimali değerlendirmeleri gibi, Türk doktorlarının da, gerektiğinde inisiyatif kullanarak farklı yöntemleri denedikleri ve bu yüzden de tedavide daha başarılı oldukları söyleniyor. Siz buna katılıyor musunuz?
Evet katılıyorum. Hem söylenenler doğru, hem de yöntem doğru. Çünkü virüs Çin’de çıktığı andan itibaren verileri takip ederken hep şunu diyorduk: Dünya biraz fazla rahat davranıyor! Hatırlarsanız devlet başkanları bile bir çeşit grip dediler. Bunlar çok tehlikeli olabilecek yanlış bilgilerdi. Bu bilmediğimiz bir virüs ve ciddi bir virüs. Türkiye’de de ilk 10-15 gün bütün dünyaya benzer daha az agresif tedaviler uygulandı. Sonra baktılar ki durum ciddi, orada Bilim Kurulu’nun da doğru bir yönlendirmesiyle her hafta tedavi protokolleri yenilendi ve daha agresif tedaviler uygulandı.
Türk doktorların bir avantajı da şu: Çok kalabalık bir hasta grubunu yönetmeye çok alışıklar. İnisiyatif alarak çalışan bir doktor zihniyetimiz var. Türk hastası da doktora güveniyor ve sözünü dinler. İkincisi, virüs bize biraz daha geç geldiği için, sağduyulu bir takım bilim insanları ve doktorlar işe baştan hızlı girmek gerektiğini anladılar. Bunun da faydasını gördük. Sonuç olarak işin tedavi kısmının iyi yönetildiğini düşünüyorum.
Tekrar ilaca dönersek… Sonuçta ilaç sanayi büyük, güçlü ve kar odaklı bir sanayi. Geliştirilecek herhangi bir tedavi yönteminden herkesin faydalanması nasıl sağlanacak? Mesela herkes tedaviye parasız ulaşabilecek mi?
Salgınlar anlamında yüzyılı aşkın süredir güneşli günler yaşıyorduk. Dolayısıyla şu ana kadar hiç tecrübe etmediğimiz bir durumla karşı karşıyayız, buna ilaç sanayisi de dahil. Herkes bu yeni durumu anlamaya ve kendi pozisyonunu almaya çalışıyor. Amerika’da Johnson&Johnson riske girdi, 1 milyar dolar yatırım yaparak fabrika kuruyor. Oradan bir şey çıkıp çıkmayacağını da bilmiyor. Ama sürecin kritik olduğunun farkında. Bill Gates, ne yatırım gerekirse yapacağını söylüyor. Sanayinin tabii ki bir dinamiği var, bunun da ekonomisini yapacak, girdisi olacak, karı olacak. Fakat korona süreci için bunun ötesinde bir politikanın da izlenmesi gerekecek. Örneğin DSÖ bütün dünyanın iyileşebilmesi için bu sürece müdahil olmak durumunda. Zira bizim ülke toparladı ve iyileştik diyelim, önümüzdeki sene tamamen temizledik virüsü ama Afrika mesela tedavi edilemezse kimsenin rahat olmasına imkan yok. 3, 5, 7… Dalgalar hiç bitmez. Virüs pandemilerinde başka bir politikanın uygulanması gerekiyor. Orada da her noktaya salgını bitirmek üzere gerekli kaynağın gönderilmesi gerekiyor. DSÖ ve diğer büyük kurumlar bu süreci çok da iyi yönetemediler aslında, bu kadar hazırlıksız olduklarını ben tahmin etmiyordum. İtalya’da İspanya’da yaşananlar tam bir trajediydi. Ya da Çin’e bu kadar uzaktan bakılması, başka bir evrenin ülkesi muamelesi yapılması çok şaşırtıcıydı. Batı’ya hiç gelmeyecekmiş gibi düşünüldü. Bundan sonrasında böyle bir riski alacaklarını sanmıyorum. İlaç sanayisinin de rutine dönebilmek için Covid-19 meselesine diğer alanlardaki karlılık beklentilerinden farklı bakacaklarını tahmin ediyorum. Bir dostumun dediği gibi ‘bu dönem kar zamanı değil ar zamanı’. Bu süreç ancak beraberce altından kalkılacak bir şey. Rakipler beraberce çalışmak zorunda. Buna kendi aramızda uydurduğumuz bir terim de var: ‘Rekaberce çalışmak’.
İlaçta rekabet edeceğim dersen dünyanın hiçbir yerinde yok olmaz korona. Sadece sanayi değil, devletler ve STK’lar da işin içinde olacak büyük bir ihtimalle. Aslında virüsün mutasyona uğraması gibi biz de dönüşüyoruz. Farklı bakacağız olaylara, farklı düşüneceğiz. Korona aslında dönüşmesi gerekeni hızlandırdı.