Dua: Günah çıkarmaktan sıkılan film...
68. Berlin Film Festivali Cedric Kahn’ın yönettiği Dua izleyici ile buluştu. Film, uzun günah çıkarma sahneleriyle izleyiciyi uzaklaştırıyor.
BERLİN - 68. Berlin Film Festivali devam ediyor. Yarışmada yer alan Cedric Kahn’ın yönettiği filmin adı ‘Dua’. Adı üstünde dua etmek üzerine bir film. Uyuşturucu bağımlısı gençler kendi istekleriyle geldikleri, Katolik papazlarca yönetilen bir sığınma evinde bağımlılıklarından kurtulmaya çalışıyorlar. Tabii ki kızlar ve erkekler ayrı ayrı evlerde yaşıyor ve birbirlerini ancak özel günlerde görebiliyorlar.
UZUN GÜNAH ÇIKARTMA SAHNELERİ
Eskiden uyuşturucu bağımlılığının nedenleri üzerine filmler yapılırdı, şimdi çözümler üzerine filmler çekiliyor, ancak bu filmdeki çözüm önerileri oldukça farklı. Sığınma evinde dua ediliyor, ağır tarla işleri yapılıyor, beraber yemek yeniyor, sonra tekrar dua ediliyor. Ancak sorunlar pek çözülemiyor. Bir de Katolikliğin esası olan günah çıkartma sahneleri var ama bu sahneler o kadar uzun ki insanın içi bayılıyor. Filmi de şaka yapar gibi Pazar sabahı saat 09.00’a koymuşlar. Almanlar kiliseye mi geldiler, sinemaya mı, pek anlayamadılar. Sanırım bu filmi Türkiye’den hiçbir dağıtımcı almaz. Böyle giderse ben de Berlin’den aklımda hiçbir şey kalmamış olarak döneceğim. Festivalin dördüncü günü ve ne yazık ki daha dişe dokunur, akılda kalır bir film izleyemedim. Tanıdığım ve birlikte film izlediğim herkesin ortak görüşü de böyle.
‘Dua’ bir noktadan sonra uyuşturucuyu bırakma sorununu bir kenara bırakıp, inanmak, inanmamak, inanarak dua etmek ya da inanıyormuş gibi davranıp, aslında inanmadan dua etmek gibi başka sorunlara eğilmeye başlıyor.
‘İNANMADAN DUA ETME CEZASI’
Kafası karışık genç erkekler ve onları doğru yola sokmaya çalışan papazların diyalogları ve duaları sürüp gidiyor. Arada sığınma evindeki hayata alışamayıp kaçmaya çalışanlar oluyor, çoğu zaman diğer arkadaşları tarafından ormanda bulunup geri getiriliyorlar. Bu tatsız, tuzsuz filme biraz renk katmak ve filmin Almanya’da da iş yapmasını sağlamak üzere sonlara doğru yaşlı bir rahibe rolündeki Hanna Schygulla filme dahil oluyor. Filmin başrolündeki genç adam, ‘inanmadan dua etme cezası olarak’ Hanna Schygulla’dan yediği tokattan sonra sanki biraz akıllanıyor.
Sisler içindeki bir dağa yapılan yolculukta da kaybolup geceyi tek başına dağda geçiriyor ve işte orada küçük bir mucize de gerçekleşiyor. Ancak bence bu film hakkında daha fazla yazmaya gerek yok.
Bu Fransızları anlamak mümkün değil. Sinema sektörü için yılda bir milyar Avro’dan fazla para harcıyorlar, sonra ortaya böyle filmler çıkıyor. Aklıma hep John Houston’un sözü geliyor: ‘Biz de kötü filmler yapabiliriz, ama çok pahalıya mal olur’. (DUVAR)