Dünya 100. yılında Ekim Devrimi için ne dedi?
Nostalji mi yoksa gereklilik mi? Sadece geçtiğimiz yüzyıla değil, dünya tarihine damgasını vuran 1917 Ekim Devrimi'nin 100. yılında dünya sosyalistleri bu sorunun yanıtını aradı.
Kutlama yıl dönümleri, tarihte kat edilen yolun sembolü olduğu için değerlidir. Yüzüncü yıldönümleriyse bu anlamda herhalde daha da çok öyle... Şirketler, dernekleri, ülkeler, spor kulüpleri... Hepsi için 100. kuruluş yıldönümleri bir 'muhasebe' nedenidir. Bu devrimler için de böyledir... Peki bir spor kulübünün ya da bir ülkenin yönetimi 100 yılda yeni hedefler belirler de, artık resmi bir temsilcisi olmayan -en azından şimdilik öyle görünen- bir devrimin hedefini kim belirler? Bahsettiğimiz 1917 Ekim Devrimi’yse, yeryüzünde emeğin iktidarını ve daha eşit bir hayatın olanaklarını arayanların buna cevapları olabilir. Ekim Devrimi’nin yüzüncü yıldönümünü geride bırakırken, dünyada verilen bu cevaplara bir göz atmaya çalıştık: Neler konuşuldu, tartışmaların merkezinde neler vardı?
Sovyetler Birliği’nde devrimin ellinci yılında, yüzüncü yıldönümünde açılmak üzere zaman kapsüllerine yazılan notlardan birinde, “Sevgili torunlarımız, çok şanslısınız. Komünizmde yaşıyorsunuz. Ve size böylesi bir geleceğin temellerini bizler attık” denmiş. Notları yazanların torunları her sabah, sosyalizmden komünizme geçiş sürecini tamamlamış bir dünyaya değil; kaosun, krizin, savaşın, sefaletin, korkunç eşitsizlik ve barbarlığın gezegenimizdeki hakimiyetini olağanlaştırdığı bir dünyaya gözünü açıyor. Bu noktada Ekim Devrimi’nin tarihte kat ettiği bir yol yok mu? Ve dolayısıyla yüzüncü yıldönümü de nostaljik bir 'anma'dan mı ibaret? Bu sorular, günümüz sosyalist hareketleri için de oldukça büyük bir önem taşıyor.
‘LENİN’İN SÖZLERİNİ BUGÜN NEDEN TEKRARLAMAYALIM?’
Latin Amerika bugün Asya’yla birlikte sosyalist hareketlerin en güçlü olduğu bölgelerden biri. Ancak Latin Amerika’da ‘sol’ hatta ‘sosyalist’ diye genel bir tabir kullanırsak, burada dönen tartışmaların derinliğine ulaşamayabiliriz. En azından Ekim Devrimi özelinde durum böyle. Latin Amerika’da Brezilya, Arjantin, Şili, Venezuela gibi kıta politikasında ciddi etkileri olan ülkelerden başlayarak pek çok ülke özellikle 2000’lerin başından itibaren birbirinden farklı sol, sosyalist ekollerden gelen hareketlerce yönetiliyordu. Ancak geçtiğimiz yıllarda Latin Amerika’nın bu 'sol' iktidarları, Arjantin ve Brezilya’daki yenilgilerle kan kaybetmeye başladı. Yönetici profilleri yavaş yavaş ‘ABD destekli milyarder iş adamlarına’ doğru kaymaya başlarken kapitalizmin hız kesmeyen vahşileşmesi de hız kazandı. Bu nedenle Latin Amerika’da Ekim Devrimi tartışmalarının merkezinde sol yönetimlerin başarısızlığı ya da yenilgisinin, devrimci solun güçlenmesine olanak sağlayacağı yönündeydi.
Arjantin’den Ekim Devrimi’nin Yüzüncü Yılı Komisyonu Kordinatörü Sebastian Ramirez, 'La Marea' dergisinde yayınlanan yazısında hem buna hem de yazının başında cevabını arayacağımızı söylediğimiz ‘Geçmiş mi gelecek mi?’ sorusuna yanıt veriyor:
“Nostalji mi yoksa gereklilik mi? Bu sorunun kendi başına cevaplandığına inanıyoruz. Bunun ne anlama geldiğini ve geleceğini anlamak için anıyoruz. Sosyalist ülkelerin emperyalist güçlere dönüşümü trajik bir yenilgi. Hayal kırıklığı ve şüphecilikle olan ilintisiyle birlikte. Uluslararası kapitalist pazarı tekrar birleştirmek daha insancıl bir kapitalizmin zamanının geldiği düşüncesine alan açmıyor. Eşiğin aşılmasına karşı çıkan sesler yükselmekte. Ama acımasızlık kapitalizmin yükselen bir unsuru değil, özünde, doğasında var. Lenin’in emperyalizmin çehresinden bahsederken dikkat çektiği noktalar, bugün bin ile çarpılarak geçerlidir. Emperyalizm gittikçe zıvanadan çıkar… Tekerlek uçuruma ulaşıncaya kadar döner durur. Lenin’in kapitalizmin asalaklığı ve çürüyüşü hakkında söylediklerinden bugün bahsetmemek için bir neden var mı?”
EKİM'İ YENİDEN ÜRETİMLE OKUMAK
Ekim Devrimi’nin ne anlam ifade ettiği ve etkisi sorusuna genel bir yanıt arandığında elbette tarihte ilk kez işçi sınıfının, iktidarı tamamıyla ele almayı başardığı ve dolayısıyla sermayenin, muktedirlerin planlarını rafa kaldırttığını söyleyebiliriz. Bu anlamda, Ekim Devrimi bırakın son yüzyılı, insanların üretim araçlarını geliştirmeye başladığı andan itibaren attığı en devrimci adımlardan. ABD’de yayınlanan Counterpunch dergisinden Eric Mann, devrimin ifade ettiği anlamı ülkedeki devrimci hareket çerçevesinde ele alan bir yazı kaleme almış:
"Sosyalizm ve devrimden konuşurken ‘21. Yüzyıl Sosyalizmi’ yerine ‘Anti Emperyalist Sosyalizm’ ve hatta ‘Anti Emperyalist Eko Sosyalizm’den bahsetmenin daha faydalı olacağı düşüncesindeyim. Her ne kadar bazılarının niyetinde bu olmasa da 18, 19, 20 ve 21’inci yüzyılda var olmuş sosyalizmler için savaşmaya hayatını vermiş insanların reddine yol açabiliyor… Biz ABD’de yeni solu ekolojik, ruhsal, ekonomik, sosyal ve siyasal krizlerin enginliğinde tekrar inşa etmeye çalışırken umuyorum ki Ekim Devrimi tarihini, bu yüzyılın komünist partilerine saygıyla, meyille, iç gözlemle, özeleştiriyle ve elbette yeniden üretimle okuyabiliriz.”
‘MİLYONLAR DEVRİMİN KALP ATIŞINI YENİDEN BULABİLİR’
Geride bıraktığımız yüzüncü yıldönümünde sosyalist çevrelerin ‘geçmiş mi gelecek mi’ tartışmasının ortak zeminlerinden biri de Ekim Devrimi’nin kendi coğrafyalarına yansımaları oluyor haliyle. Sosyalizmin yerelliği açısından düşünüldüğünde yerinde olan bu bakış, hele hele kimi ülkelerdeki toplumsal hareketlere doğrudan etkisi varsa daha da yoğunlaşıyor. Hindistan bu coğrafyalardan biri. Nitekim Ekim Devrimi’yle beraber Hindistan’daki İngiliz sömürgeciliğiyle mücadelenin sosyalist eksene göz kırparak yürümeye başlaması, ülkedeki yüzüncü yıl analizlerinde de kendisini gösteriyor. Kalküta Presidency College’in eski tarih profesörü Subhas Ranjan Chakraborty'nin, Hindistan’ın The Economic Times of India gazetesine yazdığı yazı da hem Hindistan üzerindeki etkileri hem de Ekim Devrimi’nin geleceğe ‘ilham kaynağı’ olma potansiyeli üzerineydi:
“K. M. Panikkar şöyle yazdı: Ekim Devrimi Asya halklarının nabzını hızlandırdı. Genel etkisi, Batının Asya halklarını zaptetmesini zayıflatmaktı… 1917’den bu yana Ekim Devrimi bir devrim paradigması olarak kalmıştır. Sosyalizm arka koltukta yerini aldı gibi duruyor. Ancak insanı insan kılma arayışı kaybolmadı. Reel sosyalizmin ortadan kayboluşu o ideolojinin özünü kaybettiği anlamına gelmez. Diyalektik süreç yeni fikirler üretecektir… Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra piyasa ekonomisinin mutlak tırmanışı dünyayı daha mutlu bir yer haline getirmemiştir. Otoriter ve faşist eğilimler alarm verici düzeyde artmaktadır. Mülksüzleştirilmişlerin sayısı da…"
"20’inci Yüzyıl'da gerçekleşen devrimleri yerli yapan nedenler 21’inci Yüzyıl'da kaybolmadı. Kasım 1917’deki o anın hatırası hâlâ umut için ilham kaynağı olabilir. Kırsalda açlık çeken köylüler, savaşan gerillalar, milyonlarca işsiz işçi, talihsiz göçmenler, iç (ya da vekalet) savaşlarının kurbanları, şiddet ve iklim felaketlerinden göçenler… Aniden kalkıp devrimin kalp atışını bulabilirler ve şair Sukanta Bhattacharya’nın da dediği gibi 'Görünen o ki ben Lenin’im' diye beyan edebilirler. Tarih başka bir şaşırtmayla yeniden bahara dönebilir.”
AFRİKA'NIN EKİM'İ
Her ne kadar fazla gündeme gelmese de Ekim Devrimi, Afrika ve dünyanın dört bir yanında yaşayan Afrikalılar için büyük anlam ifade ediyordu. Devrimin yankıları, korkunç bir ırkçılıkla mücadele eden ya da etmek isteyen Afrikalılar’da hissediliyordu. Tunus merkezli Jeune Afrique dergisinin İngiltere’deki Chichester Üniversitesi’nde Afrika tarihi ve diasporası profesörü Hakim Adi ile yaptığı söyleşi bu anlamda aydınlatıcı duruyor.
“Komintern’in 1920’deki İkinci Kongresi'nde Lenin ABD’de siyahlara yönelik ırkçılık konusunu ele aldı ve bunu sömürgeci kaygılarla ilişkilendirdi… Lenin’in emperyalizm analizi ve Ekim 1917 deneyimi emperyalist sistemin yarattığı gediğin sadece sanayileşmiş Avrupa’nın kalbinde değil, her yerde vuku bulabileceğini gösteriyor. Öte yandan o dönem Komünist Enternasyonal dışında renk ve millete bakmaksızın herkesin birbirine karşı olan haklarını savunan uluslararası organizasyonlar çok nadirdi.”
Revue Periode ile yaptığı bir söyleşideyse Adi, Fransa ve İngiltere komünist partilerinin sömürgecilik karşıtı politikalarıyla Afrikalı özgürlük hareketlerinin ilişkisine dair ilginç detaylara değiniyor. Komintern’in sömürgeci ülkelerin anti emperyalist hareketlerine kayıtsız şartsız destek verme görevi biçtiğini hatırlatan Adi şöyle devam ediyor:
“O dönem Komünist Enternasyonal [Komintern] aynı zamanda 'Siyah Dünya Kongresi' düzenlemeye çalışıyordu ve bu organizasyonda Fransız ve İngiliz komünist partilerinin de sorumluluk almasını umuyordu. Bununla birlikte bu partiler yeni ve deneyimden yoksundu. Aynı zamanda Avrupa’da yaşanan sömürge kökenli insanlarla çok zayıf bağları bulunuyordu… Bu nedenle bu partiler Komitern ve hatta kendi içlerinden sömürge düzeninin sona ermesini istememek nedeniyle eleştirilerin odağı oldu. Bu, aynı komünistlerin emperyalizm tarafından üretilen şovenizm ve ırkçılıktan etkilendiğini gösteriyor.”
‘SOSYALİZMİN GÜNCELLİĞİ TARTIŞMASI GÜNCEL Mİ?’
Son dönemde Sovyetler ve sosyalizm gündemi, sadece Ekim Devrimi yıldönümü coşkusundan mı geçmişe oranla daha fazla ilgi görmeye başladı, bilinmez. Ancak geride bıraktığımız yıl, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından itibaren başlayan, “Sosyalizmin güncelliği” sorusuna sağlam bir yanıt oluşturdu. Önümüzdeki dönem bu sorunun, “Sosyalizmin güncelliği tartışmasının güncelliği” şeklinde evrilmesi ise kaçınılmaz görünüyor.
Sosyalizm gündemine ilginin yanı sıra şu tespiti rahatlıkla yapabiliriz: Ekim Devrimi ve teorik tartışmalar, sosyalist çevrelerin dikkatini son dönemde hiç olmadığı kadar çekmiştir. Genelde dünya üzerindeki sol ve sosyalist hareketler tartışma ve ilgilerini ülkesel ya da bölgesel boyutta ele alma, tartışmaları ve ilgiyi bu yönde dile getirme eğilimindedir. Elbette yerel tartışmalar kilit konumdadır ancak yüzüncü yıl dünyadaki pek çok kişinin aynı anda aynı şeyi düşündüğü bir yıl olması açısından önemlidir. Düşünün ki Filipinler’den Lübnan’a, Bolivya’dan Tunus’a insanlar kafa kafaya verip 2017 boyunca tüm dünyayı kökünden etkileyen bir olayın analizini yapıyor. Bu küçümsenecek bir şey değildir. Ve elbette bu birliktelik ve fikir ayrılıklarını bir nebzede de olsa giderme ve Ekim Devrimi özelinde ortaklaşmanın da kapasını aralamaktadır.
Tarih düz bir çizgide ilerlemez. ‘Henüz bitmedi’ diyenler daima ‘Bitti’ denilen anlarda ortaya çıkmıştır. Belki de yeni yıla girmeden, henüz hâlâ resmi olarak yüzüncü yıldönümündeyken, bundan yüzyıl sonrası için torunlarınıza, kapsülün içinde not bırakmakta fayda vardır!
Kasvetin dağıldığı bir yıl dileğiyle...