Yerel seçim sonuçları uluslararası alanda pek de parlak günler geçirmeyen Erdoğan’ın durumunu daha da zorlaştıracak gibi görünüyor.
Daha somut ifade edecek olursak Erdoğan yönetimindeki Türkiye ABD, NATO, AB, Arap Birliği, Suudi Arabistan, Irak, Suriye ve Kürtler ile sadece iç açıcı olmayan bir süreçten geçmekle kalmıyor, anılan muhataplar ile gelecekte sorunları çözmek için iyimser olunmasını sağlayacak bir işaret de yok. Sudan’da El Beşir’in durumu ve Libya’da Hafter’in başlattığı yeni hamleyi de eklemek lazım.
Dünya basınında yer alan haberlere bakılırsa da (çoğu uluslararası ajanların geçtiği haberler) Erdoğan’ın “eski havasında olmadığı” görülüyor. ABD ve Batı basınının seçimle ilgili haber ve yorumları Türkiye basınında yer aldı. Japonya, Çin, Güney Kore, Hindistan gibi ülkelerin basınlarına göz atmaya çalıştım. Buralarda da Erdoğan’ın “başkenti kaybettiği” yorumlarının yanı sıra Erdoğan-İmamoğlu eksenli vurguların yapıldığını görüyoruz. Yerel bir seçimin bu kadar heyecan yaratmasını nasıl yorumlamak lazım?
Birincisi bu seçimlerin yerel olmaktan çıkıp uluslararası alanda ilgi çekici hale gelmesinin ana sebebi iktidar partisinin tutumu. İmamoğlu gelecek için kendisine biçilen rolün farkında olmasına rağmen mazbatayı kimseyi rahatsız etmeyecek şekilde alacaktı. Ancak AKP İmamoğlu’nu zorla dünya vitrinine çıkarmayı başardı.
İkincisi İmamoğlu ve İstanbul üzerinde bu kadar durulmasıyla da Erdoğan’ın zayıflamaya başladığının görülmesi.
Artık bundan sonra zaten rahatlama dönemini başlatacak bir isim beklentisi içinde olduğu sır olmayan komşular başta olmak üzere birçokları için İmamoğlu, sadece bir kentin belediye başkanı değil, Erdoğan’a karşı yükselebilecek bir potansiyeldir. Erdoğan ise asıl “topal ördek” sıfatını hak edecek şekilde bundan sonra “tek muhatap” olmaktan çıkacak taraftır.
Nitekim Batı ve Uzakdoğu basınının yanı sıra Arap basınında da bunun işaretlerini görmek mümkün. Arap basınının İmamoğlu yorumlarının bir kısmını da kapsayan özeti Gazete Duvar’da yer aldı.
Yorumların çoğu Erdoğan’ın Arap dünyasında belli kesimler dışında popülaritesinin neredeyse bittiğine işaret ediyor.
AKP’nin Arap Baharı adı verilen süreci hoyratça harcaması sonucu geldiği bu durum İmamoğlu gibi bir alternatif kıvılcımında dahi hemen ortaya çıkıveriyor.
İmamoğlu bundan sonra belediye başkanlığı koltuğuna oturmasa bile Erdoğan’a alternatif arayacak olanların listesinde üst sıralarda yer bulacaktır. Erdoğan’ın “büyüsü” bozulmuştur çünkü.
Peki İmamoğlu gerçekten dış dünyada ve daha sonrasında dış politikada Erdoğan’a alternatif olabilir mi gerçekten?
Bir önceki yazımızda AKP’nin temel stratejisinin bir yandan Batı’yı muhatap alırken temelini Ortadoğu ile sağlama almaya çalışmak olduğunu ve bu nedenle Ortadoğu’da Türkiye’deki çeşitli kesimlere alternatif olacak ilişkiler geliştirdiğini yazmaya çalışmıştık. AKP’nin ilişki geliştirdiği kesimlerin ve örgütlerin Arap dünyasında geniş taraftar buldukları görüşü büyük bir yanılgıdır. Müslüman Kardeşler örneği ortada. Suudi Arabistan ya da Mısır gibi ülkelerin bu örgüt ile mücadelesi ve bunun Türkiye ile doğurduğu sonuçlar dışında bu örgüt ve benzeri dinci örgütlerin Ortadoğu halkları nezdinde bir karşılığı yok.
Türkiye ve Batı basını tarafından ısrarla görülmek istenmese de Ortadoğu insanı da laikliğe susamış durumda ve ciddi bir potansiyel, düşünürler, politik liderler, aktivistler, tartışmalar ve literatür mevcut.
Daha geçmişe gidecek olursak Türkiye zaten Arap dünyasını her zaman ihmal etmiştir. Araplara “bize çok uzak” gözü ile bakan zihniyet bu dünyadaki olağanüstü ekonomik, sosyal, kültürel birikimi gözardı etmişti. AKP bu “açığı” kapatma iddiası ile yola çıktığını öne sürdü ancak olağanüstü durum olan Arap Baharı gerçek niyeti ortaya çıkartınca bu coğrafyada kapılar bir kez daha kapandı. Katar dışında iyi ilişki içinde olduğumuz ülke var mı? Arap Baharı’nın birçok ülkeye birçok ders vermesi ile şimdi “iyi ilişkiler geliştirip” ekonomik refaha çok büyük katkı sunabilecek bir potansiyel “açgözlülük nedeni ile” heba edildi. Bu heba sonucu kala kala bize bazı örgütler kaldı.
CHP’nin geçmiş dönemde Arap dünyasına soğuk olmasının yanı sıra yeni dönemde en büyük yanılgısı Ortadoğu’yu AKP’nin alanı olarak görmesiydi. Oysa bu alan CHP için de çok büyük potansiyeller taşıyordu. CHP içinde Ortadoğu’da politikacı, akademisyen, düşünür, yazar, gazeteci, STK ya da temsilcilerinden birkaçını tanıyan, ilişki içinde olan kaç kişi var?
Bu durum iktidara alternatif olduğunu savunan bir parti için büyük eksiklik ve bu durum diğer partiler için de geçerli.
İmamoğlu adının basında telaffuz edilmesi ve üzerinde durularak “bu isme dikkat edin” yorumlarının yapılması İmamoğlu adının Arap-İslam dünyasında konuşulduğu anlamına gelir ve bu en azından bazı kesimlerin attığı ilk adım olarak görülebilir. Bakalım devamı gelecek ve İmamoğlu bunun karşılığını en azından bir belediye başkanı olarak verebilecek mi? İstanbul’un sadece İstanbul olmadığını, Türkiye’deki iktidar gibi Batı ve Ortadoğu başkentleri de biliyor. Ortadoğu’da yeni alternatif bir dünya yaratılacaksa bunun en önemli ayağı bir zamanlar örnek alınan Türkiye’dir çünkü. Bu potansiyeli görmek, kullanmak lazım değil mi?