Dünya Forum... Muhteşem Asoka: Bir zalimden Budist azize uzanan yol

İmparator ‘Muhteşem’ Asoka (ya da Ashoka) antik Hindistan’da kısa bir dönem içinde hüküm süren Maurya İmparatorluğu’nun üçüncü hükümdarıydı. Hint yarımadasındaki en büyük ve kendi döneminde dünyanın sayılı imparatorluklarından birini kurdu. Budizm geleneği için bir kraliyet modeli oluşturdu. Asoka’nın yönetimi altında Hindistan, çağdaşı olan Yunan krallıklarının hepsinden çok daha yüksek, tahminen 30 milyon kişilik bir nüfusa sahipti. Ancak Asoka'nın ölümünden sonra Maurya Hanedanlığı sona erdi ve imparatorluğu kısa süre sonra dağıldı.

Abone ol

Asoka Bindusara Maurya, MÖ 304 yılında Maurya Hanedanlığı’nın ikinci imparatoru Bindusara’nın oğlu olarak dünyaya geldi. Annesi Dharma, kraliyet tebaasından bir kadındı. Asoka’nın kendisinden büyük birkaç üvey kardeşi vardı ve bu nedenle tahta çıkması pek kolay olmayacaktı.

Asoka, avlanmaya son derece düşkün, cesur, hırçın ve acımasız bir genç olarak büyüdü. Bir efsaneye göre, gençliğinde, yalnızca bir sopa kullanarak bir aslanı öldürmüştü. Üvey kardeşleri Asoka’dan korkuyordu ve babalarını, Asoka’yı Maurya İmparatorluğu’nun uzak sınırlarına doğru uzun süreli bir göreve yollamaya ikna ettiler. Asoka, o dönem Pencab bölgesindeki Takshila şehrinde çıkan bir isyanı bastırarak becerikli bir komutan olduğunu kanıtladı.

Kardeşlerinin kendisini taht için ciddi bir rakip olarak gördüklerinin farkında olan Asoka, komşu Kalinga ülkesine iki yıl süreyle sürgüne gönderildi. Oradayken âşık oldu ve Kaurwaki adındaki Kalinga halkından balıkçı bir kadınla evlendi.

Muhteşem Asoka, MÖ 268’den MÖ 232 yılına dek Maurya Hanedanlığı’nın İmparatoru oldu. MÖ 265 yılında Kalinga bölgesinde kendi saldırısının yarattığı yıkıma ve yok ediciliğe tanık olduktan sonra, ülkesini şiddetsizlik ilkesine göre yöneten, hayırsever bir imparatora dönüştü. Gençliğinde şiddet düşkünü ve hırçın bir karaktere sahipken, yaşamının ilerleyen yıllarında Budist öğretiyi benimsedi ve inanılmaz bir dönüşüm geçirerek şiddet karşıtı ve merhametli bir yönetici haline geldi. Yayınladığı fermanlar hayvanların korunmasını, suçlulara merhametle yaklaşılmasını ve diğer dinlerin hoşgörüyle karşılanmasını teşvik etti.

MAURYA HANEDANLIĞI

Asoka’nın yönettiği imparatorluk, MÖ 324-300 arasında hüküm süren kurucusu Chandragupta Maurya’nın adıyla anılıyordu. Yunanlılar tarafından ‘Androcottus’ ismiyle tanınan Chandragupta, MÖ 321 yılında, Büyük İskender’in o bölgeyi fethetme girişimlerinin başarısızlığa uğraması sonucunda herhangi bir yönetimin bulunmadığı Kuzeybatı Hindistan’daki toprakları ele geçirerek kendi imparatorluğunu kurdu. Maurya İmparatorluğu kurulduktan sonra, Doğu ve Batı arasında bir köprü işlevi görmeye başladı.

Erken dönem Maurya hükümdarları, özellikle de Mezopotamya’da bulunan Helenistik Seleukos Hanedanı ile yakın ilişkiler kurdular. Hanedanlar arası yapılan bazı evlilikler Yunan ve Hint hükümdarları arasındaki ilişkiyi daha da kalıcı hale getirdi ve hatta Megasthenes ve Deimachus gibi bazı Yunan filozof ve âlimler Maurya mahkemelerinde görev yaptılar. Seleukalılar ve Mauryanlar arasındaki ilişkinin girift yapısı, Hint kralının hanedanlığını nasıl kurduğunu ve Seleukalıların Batı’daki diğer Helenistik krallıklara karşı yürüttükleri savaşlarda bu bağlantıları nasıl kullandığı, MS birinci yüzyılda yaşayan Yunan tarihçisi Plutarch tarafından aktarılmaktaydı.

Chandragupta öldükten sonra, MÖ 297 yılında İmparator’un oğlu ve Asoka’nın babası olan Bindusara tahta geçti. Yunanlılar arasında ‘Amitrochates’ adıyla biliniyordu ve MÖ 272’ye kadar ülkeyi o yönetti. Bindusara’nın Asoka’ya öğrettiği en temel bilgi, nasıl acımasız bir fatih olunacağıydı. Bindusara, kendisiyle rekabet halindeki on altı şehrin tüm krallarını ve soylularını yok etti; böylece, Kuzey Hindistan’dan Pasifik Okyanus’u kıyılarına kadar Hindistan’ın neredeyse tamamında egemen oldu ve yaklaşık 100 yıl sürecek olan Maurya İmparatorluğu’nun temel sınırlarını oluşturdu.

Bindusara’nın şiddete başvurmasının temel nedeni, muhtemelen kendi krallıklarında isyanlara neden olan zalim yöneticilere karşı bir tepkiydi. Yine de Asoka’nın, babasından, dünyanın kaotik bir bölgesinde iktidarı korumak ve elinde tutmak için şiddetin etkili bir yöntem olabileceğini öğrendiğine hiç şüphe yok.

VAHŞİ İMPARATORUN KANLI HÜKÜMDARLIĞI

Bindusara öldükten sonra, oğulları imparatorluğun kontrolü için dört yıllık bir iç savaşta birbirlerine karşı savaştılar. Susuma, babasının varisi olma hakkına sahipti ama Asoka tahta geçmek istedi ve Pataliputra bölgesinin başkentini ele geçirdi; bu hamlesi imparatorluğun geleceği üzerinde belirleyici bir adım oldu. Asoka, Pataliputra’dan imparatorluğun kaynaklarını ve ordularını kontrolü altına aldı ve bu da diğer tüm taht sevdalılarını yenmesine ve tamamını kılıçtan geçirmesine olanak sağladı.

Asoka iktidara geldiğinde, kendisine karşı çıkan herkese üstün savaş yeteneklerini ve sahip olduğu vahşi yüzünü göstermeyi sürdürdü.

Saltanatının ilk sekiz yılı boyunca Asoka, çevredeki bölgelere sürekli biçimde akınlar yaptı. Çok büyük bir imparatorluk miras almıştı; ancak topraklarını Hint Yarımadası’nın çoğunu ve Batı’daki İran ve Afganistan’ın bugünkü sınırlarından Doğu’daki Bangladeş ve Burma sınırına kadar olan bölgeyi içerecek şekilde genişletti. Bununla birlikte, Sri Lanka ile Hindistan’ın kuzeydoğu sınırı ile ülkenin güney ucunda kalan Kalinga Krallığı onun egemenliği dışında kalmıştı.

MÖ 265’te Asoka Kalinga’ya da saldırdı. İkinci eşi Kaurwaki’nin anavatanı olmasına ve Kalinga Kralı Asoka’yı tahta geçmesinden önce korumasına rağmen, Maurya İmparatoru, Hint tarihinin en büyük işgal kuvvetini topladı ve saldırıyı başlattı. Asoka yönetiminin ilk birkaç yılı boyunca Maurya İmparatorluğu ve Kalinga arasında süren savaş, Kalinga Kralı tamamen gücünü yitirinceye ve ülke tam anlamıyla harap oluncaya kadar devam etti. Asoka, savaşın ardından iki taş sütuna yazdırdığı fermanlarda, Kalinga’dan 150 bin kişinin sürgün edildiğini, 100 bin kişinin öldürüldüğünü ve binlerce kişinin yaralanmalar ve açlık gibi sorunlar yüzünden öldüğünü anlatarak, Kalinga’ya karşı kazandığı zaferi dünyaya duyuruyordu.

Bu sayılar günümüz standartlarına göre inanılmaz derecede yüksek görünse de, bilim insanları, arkeolojik kanıtların bu iddiaları doğruladığını belirtiyorlar. Şiddet, Asoka’nın o zamana kadarki hayatı boyunca istediğini elde etmek için kullandığı en temel araçtı; buna karşın, Kalinga ile yaşanan savaştan sonra, inanılmaz bir şey gerçekleşti ve kendisinin neden olduğu bu insani yıkımın devasa boyutları karşısında derin bir acı ve pişmanlık yaşamaya başladı.

İmparator Bindusara henüz tahttayken, Avanti Krallığı’nın eski başkenti Ujjain’deki bir ayaklanmayı bastırmak için oğlunu bu bölgeye yollamıştı. Asoka görevinde başarılı olsa da savaş sırasında yaralanmıştı. Bölgedeki Budist rahipler, en büyük kardeşi olan Susuma’nın Asoka’nın yaralandığını öğrenmemesi için yaralı prensi gizlice tedavi etmişti.

O günlerde Asoka Budizm’e ilgi duymaya ve ilkelerini benimsemeye başlamıştı; ancak bu ilkeler genel olarak kendi hayatıyla büyük oranda çelişiyordu. Ancak Kalinga Krallığı’nın harap edilmesinin ardından yaşadığı vicdan azabı, Asoka’yı daha sakin ve adaletli bir insan olmaya, dolayısıyla Budist ilkeleri benimseyerek hayata geçirmeye yönlendirecekti.

HAYVAN DOSTU, VEJETARYEN BİR İMPARATOR 

Asoka, henüz gençliğinde Budist ilkelere göre yaşayacağına söz vermiş olsaydı, daha sonraki çağlarda muhtemelen ismi hatırlanmayacaktı. Bununla birlikte, MÖ 265’te, tüm imparatorlukta okunması için kendi koyduğu yönetim ilkelerini yazılı hale getirdi. Asoka, imparatorlukla ilgili politikalarını ve niyetlerini anlatan ve başkalarını da kendi aydınlanışını takip etmeye çağıran bir dizi ferman hazırlattı.

İmparator, taş sütunlar üzerine oyulmuş 40 ilâ 50 metre yüksekliğinde fermanları tüm Maurya İmparatorluğu’nun sınırlarının yanı sıra, Asoka Krallığı’nın kalbine diktirdi. Bu sütunların onlarcası hâlâ Hindistan, Nepal, Pakistan ve Afganistan’da varlığını sürdürüyor.

Asoka, fermanlarında halkına bir baba gibi davranacağına söz verdi ve komşu halklara ondan korkmamaları yönünde telkinde bulundu. İnsanları kazanmak için sadece şiddeti değil ikna yolunu da kullanmaya niyetliydi. İmparator, insanlara gölge ve meyve sunan ağaçların yanı sıra tüm insanlar ve hayvanlar için tıbbi bakım hizmetleri sunmayı taahhüt ediyordu.

Canlılara duyduğu ilgi nedeniyle, kurban ve spor avcılığı yasağıyla birlikte, hizmet için kullanılanlar da dahil olmak üzere tüm yaratıklara saygı gösterilmesini talep ediyordu. Asoka, halkını vejetaryen bir beslenme yolu benimsemeye çağırdı ve vahşi hayvanları barındırabilecek ormanları veya tarımsal atıkları yakma uygulamasını yasakladı. Yayınladığı uzun bir listede boğaları, yaban ördeklerini, sincapları, geyikleri, kirpileri ve güvercinler de dahil olmak üzere birçok türü koruma altına aldı.

Asoka, insanlara karşı da inanılmaz bir değişim yaşıyordu. Tarihi bir kayıtta şunları ifade ediyordu: “İnsanlarla tanışmanın en iyi yolunun şahsen oraya gitmek olduğunu düşünüyorum.” Bu amaçla, imparatorluğunun etrafında sık sık gezilere çıktı. Ayrıca, akşam yemeğinde ya da yorgun olsa bile, imparatorluğu ilgilendiren bir mesele söz konusuyken yaptığı şey her neyse bir kenara bırakacağını duyurdu.

Buna ek olarak, Asoka yargı meseleleriyle çok ilgiliydi. Suçlulara karşı tutumu merhamet doluydu. İşkence, insanların gözlerini dağlama ve idam gibi cezaları yasakladı ve sorumlu olduğu yaşlılar ya da aileler olan tutuklular ve hayır işleri yapanlar için af ilan etti.

Asoka, son olarak tüm halkını Budist değerleri uygulamaya ve diğer dinlere saygı göstermeye teşvik etti. Onun imparatorluğu içinde yaşayan insanlar yalnızca nispeten yeni olan Budist inançları değil, aynı zamanda Jainizm, Zerdüştlük, Yunan inançları ve diğer birçok inanç sistemini öğrenmek ve uygulamakta özgürdü. Asoka, vatandaşlarına bir hoşgörü timsali olarak hizmet etti.

Muhteşem Asoka, MÖ 232 yılında, 72 yaşındaki ölümüne kadar yaşadığı dönüşümle ulaştığı ‘adil ve merhametli kral’ ruhuyla ülkesine hükmetti. Ölümünden sonra bedeni Hint geleneklerine uygun biçimde yakıldı.

Asoka’nın eşlerinin ve çocuklarının çoğunun isimlerini bilmiyoruz; ancak ilk eşinden doğan Mahindra adındaki oğlu ve Sanghamitra adındaki kızı, Sri Lanka’yı Budizm’e dönüştürmede etkili oldu. Asoka’nın ölümünden sonra, Maurya İmparatorluğu kademeli bir düşüşe girmeden önce 50 yıl boyunca varlığını sürdürdü. Son Maurya İmparatoru’nun adı Brhadrata idi ve kendi generallerinden Pusyamitra Sunga tarafından MÖ 185 yılında öldürüldü. Asoka’nın ölümünden sonra ailesi uzun süre hüküm süremese de, onun ilkeleri ve verdiği örnekler, Vedalar ve fermanları aracılığıyla yaşamayı sürdürdü; diktirdiği sütunların büyük çoğunluğu bugün de hâlâ ayakta ve verdiği öğütleri insanlara aktarmayı sürdürüyor.

Bunların yanı sıra Budist İmparator Asoka, Budizmin takipçileri için binlerce tapınak ve anıt inşa ettirdi. Yaptırdığı Stupa’lardan (kuleleri ve büyük bir çatısı olan Budist tapınağı) biri olan ‘Sanchi Stupa’, UNECSO tarafından dünya mirası olarak ilan edildi. Sarnath’da bulunan Asoka sütunu, daha sonra modern Hint Cumhuriyeti’nin ulusal amblemi olarak kabul edilen dört aslan figürünü içermektedir.

Kaynaklar:

https://ivu.org/history/east/asoka.html

https://www.ancient.eu/Asoka_the_Great/

https://www.khanacademy.org/humanities/art-asia/south-asia/buddhist-art2/a/the-pillars-of-Asoka

https://www.culturalindia.net/indian-history/ancient-india/Asoka.html

https://www.thoughtco.com/Asoka-the-great-195472