Dünyadan silinen sesler: Babil'den günümüze anadil
Dünya genelinde Anadil Günü olarak kutlanan 21 Şubat, farklı bölgelerde varlığını yitirmeye başlayan birçok yerel dili her yıl gündeme taşıyor. Fakat diller, ekonomik, siyasi ve kültürel baskılar nedeniyle hızla yok olmaya devam ediyor. Küresel dil kuruluşlarının raporlarına göre gidişat hiç de iç açıcı değil.
DUVAR - Dünya genelindeki yerel dillerin karşı karşıya olduğu yok olma tehdidi, dil bilimcilerin ve dil planlamacılarının son 20 - 30 yıldır dikkat çektiği ciddi bir endişe kaynağı. Küçük bir bölgede, sınırlı ölçekte kullanılan pek çok dili konuşan topluluklar, kendilerine miras kalan bu dilleri farklı nedenlerle bırakarak başka bir dil kullanmaya başlıyor. Küreselleşme ve internet gibi araçların etkisiyle anadilini bırakan ebeveynler yeni egemen dili çocuklarıyla birlikte kullanmaya başlıyor ve aşamalı olarak atalarından miras kalan dilin kuşaklar arası iletimi azalıyor, bir gün tamamen unutuluyor. Neticede, artık belki de yalnızca yazılı kayıtlarda var olan bir dil tamamen ortadan kayboluyor. Şayet bu dil yazılı kayıtlara sahip değilse, tamamen unutuluyor.
İncil’de Babil Kulesi'ne dair aktarılan hikâyelerde, dünyada kullanılan birçok dilin kaynağı olarak Babil gösterilir. Kitabın Yaratılış (Genesis) 11 bölümü, binlerce yıl önce Babil’de yaşanan olaylara ilişkin bir anlatıyla başlar. Aktarıldığı kadarıyla bu dönem, dünya kültürlerini büyük ölçüde yeniden şekillendirir. Yaratılış 10, dünyada hangi toplulukların bulunduğuna ilişkin geniş bir perspektif sunar.
Toplumlar, dil ve kültürlerinin önündeki engelleri aşmaya çalışmaktadır. Güç ve zenginlik arayışı dünya kültüründe baskın hale gelmiştir. Genişleyen Babil hükümranlığı, etrafında yaşayan toplumlarla birlikte farklı dilleri de egemenliği altına almıştır. Tanrı, kendisine övgüde bulunan farklı dillerdeki toplulukların kurduğu ittifakı kendisine yakın görür. O dönemin merkezi olan Mezopotamya’da yükselen kibir ve zulüm karşısında, kendine yakın gördüklerine yardım etmeye karar verir.
Sahip olduğu büyük güç ve gerçekleştirdiği fetihlerle korku ve ölüm saçan Nebukadnezzar sonuçta Tanrı’nın hışmına uğrayarak tüm gücünü ve ihtişamını yitirir, ardından dünyayı titreten Babil İmparatorluğu tarihe karışır. Binlerce yıldır zulmün ve sonsuz gücün sembolü olmayı sürdüren Babil Kulesi harap olur, toz ve kirle kaplı bir moloz yığınına dönüşür ve zamanla üzerini kaplayan toprakların altına gömülür. Neticede, tek kültür altında varlığı tehlikeye girmiş olan toplumlar tekrar farklı dillerde konuşmaya başlar.
BİR DİLE YÖNELİK TEHDİT NASIL ÖLÇÜLÜYOR?
Tehdit altındaki dillerin saptanması konusunda bir derecelendirme sistemi kullanılır. Ölçeğin bir ucundaki güçlü ve yaygın dilleri konuşanların sayısı ve bu dillerin işlevsel kullanım alanları giderek genişlerken, ölçeğin ortalarındakiler, baskın bir dilin gölgesi altında varlığını sürdürmeye çalışır. Diğer uçtaysa yok olma eşiğindeki diller bulunur.
Tehlike tanımında iki boyut vardır: Belli bir dili yaşatan kullanıcıların sayısı ve dilin kullanıldığı alanların veya işlevlerin niteliği. Bir dilin nesli tükenmek üzere olabilir; zira bu dilin kendine ait olduğunu düşünen az sayıda insan varsa, azalan kullanım nedeniyle bir süre sonra kendileri de bu dili kullanmayı bırakır ve sonraki nesillere aktarmaz. Diğer bir olasılık, günlük faaliyetlerin azalması ve bu nedenle dilin belirli toplumsal veya iletişimsel işlevleriyle karakteristik olarak yakın ilişkisini kaybetmek olabilir. Bu etkenler, neticede dilin tamamen kaybolmasına neden olacak türden, aşağıya doğru bir sarmal haline gelebilir.
Dil, yaşayan toplumsal kültürle yakından bağlantılı olduğu için, yok olması neredeyse her zaman toplumsal ve kültürel yaşamda aksamalara yol açar. Daha geniş bir ifadeyle, bir dil kaybolduğunda tüm insan topluluğunun maddi olmayan mirası da eksilir.
Dillerin canlılık düzeylerini tespit etme konusunda her zaman kullanılan yerleşik bir yaklaşım mevcut bulunmuyor. Bununla birlikte, dünya çapında uygulanabilecek bilimsel bir anlayış büyük ölçüde gelişti ve dil canlılığının durumunun küresel olarak değerlendirilmesi giderek mümkün hale geliyor. Sosyologlar ve dil bilimciler, konuşmacı sayısındaki değişiklikler veya dilin belirli alanlarda veya işlevlerde kullanılması gibi dil canlılığını gösteren doğrudan ölçütlerin açıklaması yoluyla, dil kullanımındaki eğilimleri belirlemeye çalışıyor.
Etnologlar da, dil kullanımının iki önemli boyutunun göstergesi olan verileri (kullanıcılar ve işlevler) rapor eder. Veriler toplandığında, tehdit değerlendirmesine katkıda bulunabilecek aşağıdaki etkenler kayıt altına alınır:
- Kullanıcı sayısı,
- Etnik nüfus; (dili konuşsalar da konuşmasalar da) etnik kimliğini dile bağlayanların sayısı,
- Bu nüfus büyüklüğündeki istikrar ve eğilimler,
- Yerleşiklik ve göç eğilimleri,
- İkinci dillerin kullanımı,
- Başkaları tarafından ikinci bir dil olarak kullanılması,
- Topluluk içindeki dil yaklaşımları,
- Kullanıcıların yaş aralığı,
- Dilin kullanım alanları,
- Ulusların veya bölgelerin dillerinin resmi olarak tanınması,
- İletim araçları (çocukların evde dili öğrenip öğrenmemesi ya da okullarda dilin öğretilip öğretilmemesi),
- Ekonomik fırsat veya bunlardan yoksunluk gibi dilsel olmayan faktörler.
Genişletilmiş Dereceli Kuşaklar Arası Kesinti Ölçeği veya kısaca EGIDS, dillerin yaşam eğilimini takip edebilmek için özel olarak geliştirilmiş bir ölçek. Bu ölçek, her ülkede konuşulan çeşitli dillerin belirlenmesi konusunda bir “canlılık” bildirimine sahip olunmasına yardımcı oluyor.
DÜNYADAKİ YEREL DİLLER ÖLME EĞİLİMİNDE Mİ?
Dünyanın her yerinde ölmekte olan diller ya da daha doğrusu dilin ölmesiyle ilgili bir kaygı duyuluyor. Belki de, içinde bulunduğumuz asır, doğal dillerin yok olduğu ,'Sözün Bittiği Yüzyıl' olarak hatırlanacak.
İnsan türünün geleceği hakkında iki farklı ve popüler tahmin söz konusu: İyimser olan tahmin, insanlara uzayda yolculuğa çıktığı, gezegenler ve galaksiler arasında dolaştığı bir ütopyayı barındırıyor. Geleceğin gezegenler arası kolonicileri, şu an kullandığımız ses simgelerinden ziyade elektro-manyetik sembollerle iletişim kuracak.
Kötümser görüş ise doğal kaynaklarını tüketmiş, birkaç devasa küresel şirket tarafından köleleştirilen ve kitlelerin “sessizliğe büründüğü” aşırı kalabalık bir dünya resmi çizer. Böyle bir dünyada iletişim, zorbaca bir denetim altında gerçekleştirilir.
GÜNÜMÜZDE 5-7 BİN DİL KONUŞULUYOR
Günümüze döndüğümüzde, ölmekte olan dillerin sayısına ilişkin birkaç tahmin söz konusu. Henüz kesin ve kapsamlı bir küresel dil araştırmasından bahsetmek mümkün değil. Çeşitli uluslararası kuruluşlar, günümüzde 5 bin ilâ 7 bin arasında yaşayan dil bulunduğunu ifade ediyorlar. Bu dil tahminlerine karşı, çok sayıda dilsel topluluktan elde edilen raporlar, bu yüzyılın sonuna dek bu dillerin yaklaşık üçte ikisinin kaybolacağını ve geriye kalan 2 bin dilin de yalnızca birkaç yüz yıl boyunca bozulmadan işlevini sürdüreceğini belirtiyor.
Bir dilin kaybolması yalnızca siyasi ve ekonomik faktörlere bağlanamaz. Önceki yıllarda, sosyo-dil bilimsel uzmanlar dillerdeki genel gerilemeyi açıklamak için politik hâkimiyeti temel neden olarak görmekteydi. Öte yandan, günümüzün dünyasında, siyasi boşluk, devletlerin ihmalkârlığı, yerel dillerde öğretim yapılmaması gibi birçok farklı etkenden bahsetmek mümkün.
HİNDİSTAN'DA 850 YAŞAYAN DİL VAR
Dünyanın en çeşitli dil havuzuna sahip olan Hindistan hakkındaki dil senaryosu biraz şaşırtıcı. Hindistan, tehlike sınırına dayanan 197 farklı dille UNESCO’nun “tehlikede olan diller” listesinin başındayken, şu an için yaklaşık 850 yaşayan dile sahip. Hindistan Halk Dilbilim Araştırması (PLSI) bu dillerin sayısını 780 olarak belirliyor. Hintli araştırmacılar, hâlâ yaşamakta olan yaklaşık 80 ilâ 100 adet dilinse gözden kaçmış olabileceğini de dile getiriyorlar.
64 DİLİ KONUŞAN BİR YA DA İKİ KİŞİ KALDI
UNESCO’nun güncellediği Dünya Dilleri Atlası’na göre, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan diller grubundaki 64 dili kullanan yalnızca 1 ila 2 kişi kaldı. Birleşmiş Milletler’in yayınladığı raporlara göre, her iki haftada bir tehdit altındaki dillerden biri yok oluyor.
Dil sıkça kullanılmadığında tehlike altında sayılır. UNESCO’nun 2018 başında yayınladığı raporda aktarıldığı kadarıyla, dünya çapında tehlike altında olan yaklaşık 577 dil bulunuyor.
KAYBIN SONUCU AĞIR
Diller aynı zamanda onu kullanan toplulukların tarihinde büyük rol oynuyor. Yerli kabileler ve ataları arasındaki bağlantılar dil aracılığıyla kuruluyor. Tarih, konuşmacıların kimliğine katkıda bulunması nedeniyle, yerli toplulukların varlıklarını sürdürebilmeleri açısından hayati önemde; bu kritik rol, kültürel varlıkları ve gelenekleri üzerinde belirleyici bir etkiye sahip.
Bir dilin yok olması, yalnızca bazı sözcükleri kaybetmekten çok daha geniş kapsamlı sonuçlara neden oluyor. Yazılı kayıtlara geçmiş olsa bile, bir dil, ton, aksan, dilbilgisi, söz dizimi ve bağlam yok olabilir. Bu sözlü özelliklerin çoğu, konuşmacıların düşünme biçimlerini yansıtmaları için en etkili araçtır.
Bir dili kaybetmek aynı zamanda, dil grubunun tarihi, kültürü veya yerel çevresi hakkında da önemli bir bilgi birikimini yitirmek anlamına gelir. Örneğin bitkiler ve hatta yaşadıkları topraklar için üretilen özgün kelimeler, bilim insanlarına, botanikçilere ve akademisyenlere, bu açıklamaların daha baskın bir dilde eşdeğer bir kelimeye sahip olmaması durumunda kaybolabilecek büyük bir bilgi birikimi sağlar.
KORUMAK MÜMKÜN MÜ?
Ölmeye yüz tutan dillerin değerini iyi bilen birçok dil bilimci ve akademisyen, modern teknolojiyi kullanarak onları korumak için çaba sarf ediyor. Bu çalışmalar, kimi dillerin içeriğini sadeleştirecek kayıtları da içerebiliyor. Bu çalışmalarda, bir kültürün genç nesillerine özel olarak hitap edebilecek cep telefonu uygulamaları gibi bazı yenilikler de ortaya konuyor.
Ölmekte olan dillerin korunması için teknoloji kullanımına ek olarak, tehdit altındaki birçok dil, dilsel topluluklar tarafından yeniden yaygınlaştırılıyor. Yeni bir dil öğrenme kabiliyetine sahip olan çocuklar için özel kurslar ve eğitim programları düzenleniyor.
Bu dilleri yaygınlaştırmak amacıyla yaz kamplarında ve çocuk yuvaları gibi eğlenceli öğrenme alanlarında anadil eğitimleri veriliyor. Elde edilen sonuçlara göre, anadili eğitimi alan çocukların birçoğunun, yalnızca baskın olan dili konuşan akranlarından akademik alanda daha yüksek performans sergilediği görülüyor. Özellikle Avrupa ve ABD merkezli bu tür çabalar, öncelikle Batı dünyasının genelinde büyümeye devam ediyor.
*UNESCO'nun tehlike altındaki diller atlası için tıklayınız.
Kaynaklar:
https://www.ethnologue.com/endangered-languages
https://www.daytranslations.com/blog/rare-languages-spoken/
https://languagedebates.wordpress.com/category/endangered-languages/