Duran: Kenar mahallede durduğu gibi durmayanlar

"Duran", İstanbul içinde bir başka İstanbul'a götürüyor seyirciyi. Erksan'ın "Gecelerin Ötesi" filmi üzerinden seneler geçti. Nice darbe, göç dalgaları gördü İstanbul. Ekmek çöpten kazanılıyor artık..

Abone ol

Gain platformun son dizisi "Duran" ilk iki bölümüyle yayınlandı. İlyas Salman'ın seneler sonra boks hocası olarak setlere döndüğü dizi, arka sokakların, kenar mahallelerin nabzını tutmaya çalışıyor. Bahar Şahin ile Oktay Çubuk'un başrolleri paylaştığı "Duran", Zeytinburnu'nun yoksul bir semtinde hayata tutunmaya çalışan üç arkadaşın "aksiyon dolu" hikâyesi...

TELSİZ... KAÇ TELSİZ AH! KAÇ KUM TORBASI DELİNDİ, KAÇ SAHTE PARFÜM ŞİŞESİ KIRILDI ŞU YOKSUL GÖNLÜMDE?

Duran, Celal ve Mustafa daracık sokaklardan kutu kadar evlere varılan, tüm renklerin yoksul konut grisinde kaybolduğu bir mahallede, kendi yağında kavrulmakla hayal kurmak arasında gidip gelen, umutlarını henüz yitirmemiş fakat feleğin yüzlerine gülmeyeceğini de fark etmiş gençlerdir. Diziye adını veren Duran (Oktay Çubuk) tesisatçılık yapmakta öte yandan Altın Eldivenler Boks Kulübü'nde dövüş turnuvalarına hazırlanmaktadır. Mahalleden arkadaşı İrfan’ın (Zen-G Burak Kaçar)(1) şarkısını çalıp star olmasını unutamayan Celal (Burak Can Doğan) günün birinde şöhret ve servet sahibi bir rapçi olacaktır. En naifleri Mustafa (Batuhan Gelener) ise çocukça bir hevese kapılmış, mafyaya girmeyi arzulamaktadır. 

Üç arkadaş "serbest" meslekle iştigaldir. Duran'ın tesisatçılığı sorunludur, canı sıkıldığında bozuk iş yapabilmektedir mesela. Mustafa ile Celal mahallenin uğursuzu Adem'den aldıkları sahte parfümleri dükkanlara dağıtarak üç beş yolunu bulmaktadır. Mahalledeki geri dönüşüm deposu ise suça ve racona açılan bir kapıdır. Buradan beslenen Adem (Cem Söküt) köpek dövüştürmek gibi faaliyetlerle de ilgilenirken deponun başındaki Sedat (Erdem Şenocak) bir tür tefecidir.

Duran'ın hikâyesine dönersek; yalnız ve yoksul bir yaşam süren bu potansiyelli fakat özverisiz genç, hocası Hakkı'nın gözünden düşmüş, salonunun sıradan bir dövüşçüsü olmuştur. Hakkı Hoca'ya (İlyas Salman) göre ringler onu sevmemektedir. Hakkı Hoca bir çağrı merkezinde çalışan torunu Dilan (Nil Keser) ile yaşarken spor salonundan arta kalan vaktini at yarışı oynayıp içerek sürdürmektedir. İdealistlikle serkeşliğe eşit mesafede duran Hakkı Hoca, salonu ve nihayet evi tefeci Sedat'a kaptırmak üzeredir.

Mahallede hayat böyle akıp gitmektedir. Dizinin girişinde Dresden caddelerinde gördüğümüz Aslı (Bahar Şahin) çalıntı bir elmasla çıkagelir. Aslı, Hakkı Hoca'nın torunudur ancak yoksul mahalleye ilk adımını yine üç arkadaşın karıştığı bir kazadan sonra atmıştır. Polisten kaçarken Aslı'ya çarpan Duran ve arkadaşları baygın genç kadını mahalleye getirmişlerdir. Nedir ki elmasın olduğu çanta ertesi gün Adem'in el koyduğu arabada, torpido gözünde kalmıştır. Bu sorunun ivedilikle çözülmesi gerekmektedir!

ARKA SOKAKLARI KEŞFEDEN GAİN

Dizide dikkatimi çeken ilk nokta Gain platformunun yayın politikasına farklı dinamikler üzerinden derinlik kazandırma gayreti... Bir sene evvel popüler sunucularla yılbaşı programı, "10 bin Adım", "Terapist" gibi dizi ve nitelikli belgeselleriyle orta üst sınıfa seslenerek hatta avazı çıktığı kadar "ben buyum" diyerek pazara giren platform artık sokağı da görmeye, göstermeye başladı. Bu esnekliğin sermayeyi doğru yönetme kaygısından kaynaklandığını söyleyebiliriz. Ticarette günah olmaz! Son dönemde reklama ağırlık verip cazip üyelik kampanyalarına yönelen Gain imajını ve önceliklerini değiştirmese bile geniş kitlelere seslenerek tanınırlığını artırmaya uğraşıyor. Art arda gelen serbest Hamlet uyarlaması ve bir mockumentary örneği "500 T" hamlelerinden sonra bu kez "arka sokaklar" temalı bir iş sunuyor.

Sokakta organize suça, şiddete ve jargon kullanımına odaklanan bu diziler şüphesiz "Adana Sıfır Bir" ile ivme kazandı. Hatta "Sıfır Bir" birkaç sezon Youtube'da yayınlandıktan sonra BluTV'ye geçerek çevrimiçi platformların internet dünyasındaki popüler işlere kayıtsız kalamayacağını ortaya koydu. Gain, işte bu çizgiyi kendi yorumunu katarak sürdürmeye niyetlenmiş. 

SOKAKTA SUÇ ANLATILARI: GETTONUN KÜLTÜR VE İDEAL KARMAŞASI

Açıkçası "sokakta suç" temalı dizilerin öyküsü ve mekânları dünden hazır... Bu açıdan yapımcıya, platform yöneticilerine kolaylık sağlıyor. Bu yapımların temel yaklaşımı "sırt dönülen"in gündelik yaşamını abartarak aktarmak. "Göz önünde olmayan" demedim, "sırt dönülen" ifadesini tercih ettim çünkü "Sıfır Bir"in geçtiği Hürriyet Mahallesi (Adana) gayet göz önünde hatta sürekli gözetlenen bir yerleşim fakat "içinden çıkılmaz", daha doğrusu "içine girilmez" kültürüne sırt dönülüyor, görmezden geliniyor. Aynı yorumu İstanbul'un kenar mahalleleri için de yapabiliriz, zira birçok semt "gündüz gezmek dahi tehlikeli" ifadesiyle anılıyor. Öyleyse bu dizilerin göz önünde olmasına rağmen sırt dönüleni böylece tersten de olsa romantize edileni işlediğini, şehir efsanelerinden nemalandığını ve "ötekiyle temas" noktasında tedirgin edici cazibeden öyküler kurduğunu söyleyebiliriz.

Sokakta suç dizilerinin bir başka yazısız kuralı ise ana akıma da zaman zaman sıçrayan fakat özgün kalarak mahremiyetini ve çekiciliğini koruyan, daha ziyade dolgu öğesi niyetine kullanılan bir kültürden hareket etmesi. Mesela Almancılık... Bozuk Türkçelerini, görgüsüzlüklerini, oralı ve buralı olmayı bir türlü başaramayışlarını bilmeyen yoktur herhalde! Çünkü hep öyle anlatılmışlardır... Buna karşın Almancılık nihayetinde bir "sömürü" malzemesidir. Bir diziye, özellikle komedilere bir yerinden eklenebilir. Yahut rap müzik... Son yıllarda hit parçalar genellikle rap-trap parçalar arasından çıkıyor ancak rap kültürün tüm gençliğe hakim olması, baskın kültür halini alması ütopik değil mi? Günün sonunda "gençlik heyecanı" olarak tanımlanıyor ve bu bakımdan dizilere "hareket unsuru" namına monte ediliyor rapçilik. Bazı ögelerini saydığımız bu dizilerin çimentosu ise ifade aracına dönüşmüş bir ideal... Başkahraman bir spora, bir sanata, bir amaca sarılarak kendini ifade edecek yanı sıra kötü yoldan uzak duracaktır. "Kötü yol" biçiminde tanımlanan güzergâh şehirde yoksulluğun ve hayatta kalma içgüdüsünün tetiklediği illegal düzendir, şeytana uyulan sapaktır ve sinemamızda Metin Erksan'ın "Gecelerin Ötesi" filminden beri hem öcü hem cazip tarafıyla ele alınmaktadır.

Sokakta suç anlatıları büyük şehre, şehrin bastırdığı, sıkıştırdığı semtlere ihtiyaç duyar çünkü yine Erksan'dan beri tutunma ereği üzerine kurulmuştur ve her şeyden önce öğüt anlamı taşır, tutunanlara rekabeti hatırlatırken tutunamayanlara sonlarının karanlık olduğunu bildirir. (2) Dolayısıyla çoğu enerjiye dayanan ve ter attırarak bir tür topraklama ve detoks vazifesi gören boks, dans gibi faaliyetler "yegâne kaçış aracı" hatta "nihai çözüm" biçiminde belirirler. Kahraman, batağından ancak bu dallara tutunarak kurtulacaktır. Üstelik onu en yakınları dahi bilinçli-bilinçsiz dibe çekmektedir. Sokak anlatılarında zemberek genellikle böyle kurulurken "Duran"da bu üç öğenin (Almancılık, rap müzik ve muay thai) kesişimini yani bir anlamda mekanizmanın büyük kısmını görüyoruz. Diğer yandan öykü sokakta suç anlatılarının şemasına uygun çatılmış. Yoksul mahallede çıkış arayan gençler bir ideale (kurtuluş umuduna) tutunuyorlar. Herkesin yolu farklı elbette. Şampiyon veya şöhret olmak isteyen de var mafyaya girmek isteyen de... Omuzlarında iyi ve kötü melekler... Önlerinde kum torbaları ya da Adem Babalar... 

DIŞ MEKANLAR: ALIN TERİNE VURGU VE EMEK CEHENNEMİ İSTANBUL

"Duran", evvela bir getto anlatısı olduğundan bulunduğu şehirle sembolik düzeyde ilişki kurarak işini görebilir. İlerleyen bölümlerde gettoya dair kapalı yahut anlamca kapalı spor salonu ve dönüşüm deposu gibi mekânları daha sık göreceğimiz anlaşılıyor. Yine de depoyu, salonu ve mahalleyi ana şehirle ilişkilendirerek çatışmayı görünür kılmak gerekiyor. "Duran" ilk iki bölümünde yoksul mahalle-acımasız şehir kompozisyonunu alın teri vurgusuyla güçlendirmiş. Duran'ın mahalle dışına çıktığı sahnede Dilan ile diyaloguna şahit oluyoruz. Alın teriyle çalışmaktan bahsediyorlar. Fonda gökdelenler yükseliyor. Duran beden diliyle bu binaları işaret ederek herkesin her şeyi hakkıyla kazanmadığını söylüyor.

Dizideki çatışmayı harekete geçirecek sahne ise Sirkeci'deki hamal heykeli önünde çekilmiş. Duran ve arkadaşları Aslı'ya bu heykelin önünde çarpıyorlar. Aslı çalıntı elmasla gelmiş, üç arkadaş sahte parfümle yakalandıkları için polisten kaçıyorlar. Sahnede alın teri ile kolay yoldan zengin olma çabası bir zıtlık yaratıyor... Oysa bu sahnenin tam anlamıyla kırılmaya hizmet etmediği açık. Aslı mahalleye salt bu kaza üzerinden girseydi bir kırılmadan söz edebilirdik fakat dedesi Hakkı Hoca vasıtasıyla ikinci kez bağlantı kuruyor. Bu tesadüfle sahnedeki anlam kısmen boşa düşüyor. Duran müstakbel sevgilisi Aslı ile Hakkı Hocası'nın torunu olarak da tanışabilirdi pekâlâ. Çantayı kaybetmek için alelacele bulunmuş bir çözüm...

"Duran"da bir diğer özensizlik polis takip sahnelerinde karşımıza çıkıyor. İstanbul'da çekilen dizilerde Galata ve Unkapanı köprülerini sıkça görüyoruz. Ancak bu sahnelerde devamlılık gözetilmiyor. Dizide üç arkadaşı modifiye Şahin’leriyle ilkin Galata Köprüsü'nde Eminönü yönünde görüyoruz, ardından tabelasında "Nişantaşı" yazan bir dükkânın önünde. Polisten kaçtıkları sıra Unkapanı Köprüsü'nden geçiyor, Aslı'ya ise Sirkeci'de çarpıyorlar. Hadi polisi atlatmak için dolaştılar diyelim. Eminönü'ne doğru giderken neden bir anda Nişantaşı'nda bitiveriyorlar? Dizilerde üzerine düşülmeyen bir mesele bu... Tabii senaristler "biz navigasyon aleti miyiz" şeklinde itiraz getirebilir! 

Bununla birlikte ilk iki bölümde getto atmosferini de fazlaca solumadığımızı belirtelim. Hani mahalle hayatına dair kayda değer bir sahneye rastlamıyoruz. Soğuk ve yoksul bir semt olduğunu anlıyor, kahramanlarımız sokak ağzına geldiğinde bir ayrışmanın eşiğinde dikildiklerini fark ediyoruz fakat oraya özgü detaylara hâkim değiliz. Dizi ilerledikçe yan öykülerle birlikte gettoyu yakından hissedeceğimizi ve semt kültürünü tanıyacağımızı düşünüyorum.

YENİDEN İLYAS SALMAN

"Duran"ı değerli kılan bir unsur da usta oyuncu İlyas Salman'ı yeniden setlere döndürmesi... Salman'ın canlandırdığı Hakkı Hoca karakteri kenar mahalleye yakışıyor. Eski boksör, salon işletiyor. Şampiyon günleri mazide kalmış, rakı şişesinde balık, ganyan kuponunda rakam olmuş! Arada bir televizyon karşısına geçip boks maçı izliyor. Yine izlediği bir maçtan ilham alarak turnuvaya çıkarmayı düşündüğü favori dövüşçüsü Hüseyin (Lorin Merhart) yerine Duran'ı seçiyor. Yaptığı şey kumar oynamak... Onun için aslanın karşısına ha kurt çıkmış ha kuzu... Diğer salonun dövüşçüsü "aslan" olduğundan yatırımını daha çok kazandıracak sürprize, kuzuya yapıyor. Dizi için işlevsel bir seçim. Böylece onu gerçek manada "çalıştırıcı" olarak göreceğiz. Hocanın saf idealist biçimiyle çizilmeyişi de isabet olmuş. Zaafları ile bir köşeye itilmiş, dürüst Hakkı Hoca karakteri Salman'ın kariyeri boyunca çizdiği "direngen kaybeden" portresine uygun düşüyor. Sinemada mazlum rolleriyle hafızalara kazınan, sektörden sürüldüğü, çıkışlarıyla gündeme geldiği hayatını ise adeta anti kahraman sadeliğinde sürdüren Salman bu kez Hakkı Hoca gıyabında deneyecek şansını.(3) Girdiği her rolü dolduruyor ve onu izledikçe içimiz açılıyor. Eski Türkiye'nin iyi taraflarını görüyoruz onda. Özalizm’in kirletmediği bir vatandaş bilincini, o saflığı ve sıcaklığı...

* *

"Duran", İstanbul içinde bir başka İstanbul'a götürüyor seyirciyi... Erksan'ın "Gecelerin Ötesi" filmi üzerinden seneler geçti. Nice darbe, göç dalgaları gördü, yaşadı İstanbul ve gün geçtikte katmerlenen yoksulluk şehrin safrasını çöp kutularından alıp geri dönüşüm depolarına taşıyor, çelme takıp düşürüyor çocuklarını. Ekmek taştan bile değil, çöpten kazanılıyor artık. Siyahı, beyazı, Türk'ü, Kürt'ü, Arap'ı hep bir arada... Bazen birbirine düşman, kanlı bıçaklılar ama her zaman salam ekmekleri aynı gazete kâğıdına sarılı...

  1. Dizide Karbon sahne adıyla karşımıza çıkan İrfan’ı Burak Kaçar canlandırıyor. Kaçar aynı zamanda 2008’den beri Zen-G olarak müzik yapan bir rapçi ve dizideki karakter gibi Zeytinburnu’nda doğup büyümüş.
  2. Gecelerin Ötesi filmi Türk Sinemasında ilk toplumsal gerçekçi denemelerdendir ve doğrudan bir siyasi mesaj vererek açılır. Dönemin başbakanı Menderes tarafından dile getirilen “her mahallede bir milyoner” sloganında özdeşleşmiş popülist ve sermaye yanlısı politikalar henüz film başlarken eleştirilir. Erksan benzin istasyonlarını soyarak yoksul hayatlarına isyan eden gençleri anlattığı filmine “…her mahallede bir milyonerin türediği devirde, aynı mahallelerde bu gençler de türedi.” notunu düşer.
  3. https://www.ekdergi.com/ilyas-salman-beyaz-perdede-mazlum-gercek-hayatta-anti-kahraman/