Basketbolun gördüğü en büyük dehalardan biri olan Duşan İvkoviç 77 yaşında hayata gözlerini yumdu. Yugoslav ekolünün yıllarca beslediği ve beslendiği Sırp antrenörün mezarında, kendi tasarladığı aile arması yer alacak. Ömrü kusursuz setleri aramakla geçen İvkoviç’in hikâyesi havada uçuşan güvercinlerle, arılarla ve basketbolcularla dolu…
HAÇLAR VE İŞÇİLER
Duşan “Duda” İvkoviç’in dünyaya gelişi zamanlama açısından pek de mükemmel sayılmazdı. İki sebepten dolayı: Birincisi, 1943 yılında Belgrad doğmak için ideal yer değildi. Şehir iki senedir Alman işgali altındaydı. Yoksulluk ve belirsizlik ağırdı. İkincisi, dünyaca ünlü bilim adamı Nikola Tesla, Duşan’ın anneannesiyle kuzendi. O günlerde Amerika’da yaşayan Tesla, sülalenin her yeni bebeği için Belgrad’a hediye olarak bir duka altını yolluyordu. Ama bu nüfuzlu akraba Duşan doğmadan dokuz ay önce ölmüştü. Yani dört kardeşin en küçüğü olan Duşan hem savaşı yakalamış hem de tarihin en büyük isimlerinden birinin hediyesini ıskalamıştı. En önemlisi, ailenin o dukayı bozdurarak elde edilecek paraya ihtiyacı vardı. Daha ilk günden itibaren Duşan’ın yaşamı ve kariyeri, iyi ve kötü zamanların bir türlü denk gelemediği tuhaf bir ironiyle şekillendi.
Belgrad’ın Crveni Krst (“Kızıl Haç”) semtinde, şair bir anne ile hukukçu bir babanın oğlu olan Duşan’ın çocukluğu, altı yaş büyük ağabeyi Slobodan’ın etkisi altında geçti. İki tutkuları vardı: Güvercinler ve basketbol. Sokağın karşı tarafındaki Radniçki (“İşçiler”) kulübüne ait açık saha, en büyük eğlenceleriydi. Oraya kaçıp boks, hentbol ve basketbol maçlarını izliyorlardı. Duşan boksa düşkündü. Anne Branka, çocuklarının ilgi alanlarını besleyen bir tutum izlerken, babası daha sert bir karakterdi, çocukların güvercinlerle ve sporla uğraşmasından memnun değildi. Boksu yasakladı. Basketbol ise “bütün gün topu havaya atıp durmak, maymun gibi zıplamaktı” ve mantıksızdı. Ama iki kardeş biraz farklı düşünüyordu.
Küçük yaştaki Duşan’ın basketbolda en çok dikkatini çeken nokta, hedefin – yani çemberin – yatay bir düzlemde olmasıydı. Futbol veya hentboldaki kalelerin aksine, basketbolda topu yatay bir hedefe göndermek için gereken özel maharet, onda özel bir ilgi uyandırmıştı. Üstelik erken yaştan itibaren sahadaki basketbolcuları, bir arada uçuşan yarışçı güvercinlere benzetmeye başlamıştı.
BİR ZAMANLAR YUGOSLAVYA
Ama basketbol o zamanlar epey farklıydı. Öncelikle kapalı salonlar bulunmadığı için basketbol bir yaz sporuydu. Yugoslav liginin iç mekâna, salonlara taşınması 1967’yi buldu. Dahası, 1950’lerde futbol gibi bir “erkek” oyunu varken basketbolculuk “kız işiydi” ve alay konusuydu. Ama İvkoviç kardeşler vazgeçmedi. Duşan 15-25 yaşları arasında oyun kurucu olarak sahaya çıktı. Maden ve jeoloji mühendisliği okusa da mesleğini hiçbir zaman yapmadı. Antrenörlüğe başladığının ertesi yılı ise babasını kaybetti. Bu olay, yaşamındaki en önemli dönüm noktası oldu.
Aslen hukukçu olan fakat Tito’nun yeni Yugoslavya’sında işsiz kalan babası, yoksulluk çeken ailesini arıcılıkla geçindiriyordu ve bir süredir kalp hastasıydı. Duşan ailenin en küçük ferdiydi ve küçük işleri becerme konusunda özel bir becerisi vardı. Üç gün süren Hıdırellez (ya da farklı kültürlerde Ederlezi, Aya Yorgi, St. George veya Curcevdan adı verilen) bayramında, toplu yemekler için ateşi o yakar, kömürü o taşırdı.
Küçük işleri üzerine alma alışkanlığı, bir gün hayatının en zor görevine neden oldu. 26 yaşındaki Duşan, babasının ölüm haberini alınca hemen cenazenin yanına gidip merasim kıyafetlerini giydirme görevini kendisi üstlenmek, annesini bu üzüntüden kurtarmak istedi. Babasına çizgili bayramlık takımlarını giydirmeden önce üzerindekileri çıkarmaya başladı. Pijamasının içinden bir arı çıktı. Babasının vücudundan çıkan bu arı Duşan’ı bir anda çocukluktan uyandırdı ve o günden sonra koçluk kariyerine daha sıkı tutundu.
İLK ADIMLAR
Yugoslav basketbolu içinse harika günlerdi. Ülke basketbolunun babası Aleksandar Nikoliç’in kurduğu düzen meyvelerini vermeye başlamış, Milli Takım 1970’te dünya şampiyonu olmuştu. İvkoviç kardeşler ülkede yükselen basketbol dalgasından hem beslendiler hem de bu dalganın devamını sağlayan isimler oldular. Ağabey Slobodan, yerel oyunculardan oluşan Radniçki’yi 1973 yılında lig şampiyonu yaptı. Duşko ise henüz 30 yaşında olmasına rağmen Radniçki genç takımını Yugoslavya Gençler Şampiyonluğuna taşıdı.
Belgrad’da basketbol kentin iki büyük kulübü olan Kızılyıldız ve Partizan’ın etrafında dönüyordu. Dolayısıyla Crveni Krst semtinden doğan Radniçki’nin yükselişi bir nevi başkaldırıydı. Takımın beş oyuncusu 1973’te Avrupa şampiyonu olan Yugoslavya kadrosunda yer aldı. Gözler Radniçki’ye döndü ve Duşan’ın gençlerle kurduğu iletişimden etkilenen Partizan, onu A takım seviyesindeki ilk baş antrenörlük deneyimi için takımın başına getirdi. İlk sezonunda ligi, Yugoslavya Kupası’nı ve Koraç Kupası’nı kazandı. Artık kariyerinin ileriye gideceği belliydi.
POTANIN DOĞUSU VE YİNE SAVAŞ
Duşan ile Slobodan ilk bakışta çok benzeseler de mizaçları farklıydı. Slobodan, antrenörlük eğitimi için ABD’ye giden ilk Yugoslavlardan biriydi. Duşan ise Batı’ya özellikle de Amerika’ya her zaman şüpheci yaklaştı. Kariyerinin ilerleyen dönemlerinde bile, Amerika’dan gelen vasat oyuncuların yerel isimlerin önünü tıkadığını savundu. NBA’e giden çoğu Avrupalı oyuncunun da fazla aceleci davrandığını, gerekli olgunluk ve deneyimden yoksun çıktıkları yolculuk yüzünden bir sürü zaman kaybettiklerini düşünüyordu.
Eski usul ve Doğulu perspektifini koruyan Duşan, kariyerinde hiç Belgrad’ın batısına geçmedi. Hocanın aynı zamanda psikolog olması gerektiğine, araya girecek üçüncü bir kişinin bu büyüyü bozacağına inandığı için asla psikologlarla çalışmadı. Yugoslavya (sonra Sırbistan), Yunanistan, Rusya ve Türkiye’de görev yaptı. Gittiği her yerde sözleşmesine özel bir madde koydurarak, güvercin kafesi temin edilmesini sağladı. Selanik, Atina, İstanbul gibi şehirlere giderken, güvercinlerini yanına götürdü. Onları besledi, büyüttü, bazen yarışlara sokup birincilikler aldı. Elinde dürbünüyle gözünü gökyüzünden ayırmadı.
Yaşamı boyunca ailesi, güvercinler ve basketbol hariç her şeye belli bir mesafeden bakmayı şiar edinmişti. Sert, sabırlı ve çalışkandı. Ona göre basketbolda “kısa yollar, kestirmeler” yoktu. Sürece ve zamana inanıyordu. Muhtemelen genç oyuncular üzerinde bu kadar başarılı olmasının sebebi de buydu. Kendi metodolojisine hep sadık kaldı. Bu tavrı bazen – özellikle de yaşı ilerledikçe – inat olarak yorumlandı, ama o vazgeçmedi. Ağabeyiyle arasındaki farkı, “Piva romantiktir, ben realistim” diyerek anlatıyordu.
Belki bu yüzden dönem dönem kendisinden beklenen politik doğruculuğu göster(e)medi; belki de aynı tutumu sayesinde en zor dönemlerde sağduyusuna güvenilen bir figür olarak ülke basketbolunun emanet edildiği kişi oldu. Komünizmin ailesine refah getirmediğini, ama insanların arasında belli bir saygıyı mümkün kıldığını, bu yüzden o günlerden şikâyetçi olmadığını söylüyordu. Ortodoks ve Sırp kimliğini çok öne çıkarmadan, gözünü hep sahaya dikti.
1980’lerin sonundaki Yugoslavya Milli Takımı’nın kadrosunda Drazen Petroviç, Toni Kukoç, Zarko Paspalj, Stojko Vrankovic, Vlade Divac, Pregrag Daniloviç ve Dino Radja gibi yıldızlar vardı ve takım İvkoviç yönetiminde 1988’de Seul’de Olimpiyat ikincisi, 1989’da Avrupa şampiyonu, 1990’da dünya şampiyonu, 1991’de yeniden Avrupa şampiyonu oldu. Dev egoları yönetmeyi başarmıştı. Ama Duşan siyasetten kaçtıkça, siyaset onu buluyordu. Zamanın ironisi onu bu kez de milli takımda yakaladı. Tarihin en iyi takımına sahip olan ülke, tarihin en korkunç iç savaşlarından birine doğru ilerliyordu.
II. Dünya Savaşı’nın ardından kurulan Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nin ömrü 49 yıl sürdü. 1980’de Mareşal Tito’nun ölümünün ardından ülkedeki ayrışma süreci hızlandı. Dini ve etnik açıdan çok sayıda farklı topluluğu içinde barındıran Yugoslavya, çeşitliliği daha fazla taşıyamadı. Ülkedeki çatışma yüzünden bu muhteşem kadro 1992 Barcelona Olimpiyatları’na katılma ve ABD Rüya Takımı’nı yenme şansını kaçırdı. Bu olay İvkoviç’in kariyerindeki en büyük ukde olarak kaldı.
ZAMANIN YÜZÜ
Slobodan 1995 yılında öldü. Duşan ise kıtanın en büyükleri arasındaydı. 1990’ları “ikinci memleketim” dediği Yunanistan’ın farklı kulüplerinde geçirdi. Sonrasında CSKA Moskova’da kulübün modernleşmesinin temellerini attı. Toplamda on iki kulüp çalıştırdı; hiçbirinde üç yıldan uzun, iki yıldan kısa kalmadı. Kulüp ve milli takım kariyerinde onlarca kupa kazandı. Obradoviç’ten Corceviç’e kadar birçok isim onun tedrisatından geçti; Avrupa basketbolundaki hemen her yıldız oyuncunun ve hocanın kariyerine bir şekilde dokundu. Saha kenarındaki sakinliğini, “rol yapmıyorum, maça hazırlanmak çok yorucu, o yüzden maç bana dinlenme gibi geliyor” diyerek anlatıyordu.
2010 yılında Olympiakos’a döndüğünde olgunluk çağının zirvesindeydi. İstanbul’daki unutulmaz 2012 Final Four’unda sürpriz takım olarak görülen Olympiakos, son 12 dakikasına 19 sayı geride girdiği finalde Printezis’in son saniye basketiyle CSKA Moskova’yı devirdi ve Duşan’ın önderliğinde ikinci kez EuroLeague şampiyonluğuna ulaştı. İvkoviç için hayatındaki tüm tuhaf zamanlama hataları, rastlaşmamalar, tesadüf etmemeler, hepsi o son saniyede yerli yerine oturdu.
Son olarak Anadolu Efes’in başına geçti, ama hem kendisinin hem de yöntemlerinin miadı dolmuştu. 2017 yılında FIBA Şöhretler Müzesi’ne seçildi. Emekli oldu. Her şeyin bir zamanı vardı; hayatta kestirmeler, kısa yollar yoktu. Babasının öldüğü gün kendine bir söz vermişti. Maddi durumu uygun olduğunda ona güzel bir mezar yaptıracak, üzerine de ailesini simgeleyen, kendi tasarladığı bir arma koyduracaktı. Sözünü yerine getirdi. Arma basket potası şeklindeydi. Petek biçimindeki filelerin arasında bir arı, yani babası vardı; çemberin üzerinde ise iki güvercin, Slobodan ile Duşan duruyordu. Duşan İvkoviç 16 Eylül 2021 günü, hayatın çizdiği şaşmaz seti oynayıp potanın üzerine kondu…
Kaynakça:
-Visokoletaç belgeseli, Cinnamon Production, 2014.
-It’s A Privilege To Live with What You Love, Aleksandar Miletiç ile 1 Mart 2019 tarihli röportaj, CorD Magazine, www.cordmagazine.com.
-Dusan Ivkovic, le “Master et Commander” du basket européen, Volkan Özaslan, www.basket-retro.com