Sıklıkla ifade edildi: 14 Mayıs seçimleriyle son dönemlerin en muhafazakâr, en sağ meclisi ortaya çıktı. Aynı zamanda en cinsiyetçi meclis. Her ne kadar geçen geçen dönem 107 milletvekili sayısı bu kez 121’e, kadınların meclisteki oranı yüzde 7’den 20’ye çıksa da kadın karşıtlığı hakim bu döneme.
Üç eşli milletvekiline ilişkin tartışma bunun ilk somut göstergelerinden.
Yeniden Refah Konya Milletvekili Ali Yüksel çok eşliliğine yönelik tepkileri “hususî hayatımı ve bilhassa aile hayatımı ilgilendiren ayrıntılar özel hayatın mahremiyeti kapsamındadır” sözleriyle yanıtladı.
İlk eşinin öldüğünü, 2006’da evlendiği eşinden ayrıldığını belirten Yüksel, “Hakkımızda yapılan haberler ve paylaşımlar tezvirattan ibarettir” diyor. Twitter’daki açıklamasına gelen yorumlar, meclisin de ötesinde ülkece içinde yol aldığımız “duygusal veba” zamanını, iklimini ortaya koyuyor.
***
Yüksel, “tezvirat”, Türkçesiyle “yalandan ibaret” diyor ama bu, durumu “tevil etmek”den başka bir şey değil.
2000’lerin başında Avrupa Milli Görüş Teşkilatları Genel Başkanı Yüksel, “Şeyhülislam” olarak tanıtıyor kendisini ve daha o sıralar üç eşli. Fehmi Çalmuk’un 2004’de yayımlanan Merak Edilen Kızlar kitabında üçüncü eş Dilber Yavuz ve kendisiyle yapılan söyleşiden biliyoruz bunu.
Dortmund Üniversitesi’nde bilgisayar işletmeciliği öğrenimi gören Dilber Yavuz, henüz 11 yaşındayken aşık olduğunu belirtiyor müstakbel eşine: “O zamanlar beni etkileyen belki kocamın hali. Belki hayalimde düşündüğüm eşe uygun olması. Bilmiyorum yani. Karakterini tanırsınız, İslami bir yaşantısı varsa o etki yapar. Hepsi bir bütün olarak beyaz atlı prenstir.”
Çalmuk’un eşler arasında “adil davranma” meselesine ilişkin sorusunu üçüncü ve en genç eş olarak “Her gün birimizde. Sırayla gidiyor. Günü üçe bölmüyor. Her gün birimizde. Sıra atlanmıyor. Hanımlar yanında olduğu müddetçe sıra atlanmıyor” sözleriyle yanıtlıyor Dilber Yavuz.
Avrupa Milli Görüş Teşkilatları Genel Başkanı Ali Yüksel’in kızı yaşındaki biriyle üçüncü evliliğini yapması tepkilere, kınama ve söylentilere de yol açmış. Dilber Hanım bunu da açıklıyor, yanıtlıyor: “Bayanların tepkisinin ‘benim de başıma böyle bir şey gelebilir’ korkusundan kaynaklandığını düşünüyorum. Erkeklerinki kıskançlıktan olabilir. Ben yapamıyorum o yapıyor.”
Ya dördüncü eş gelirse?
Yanıt: “Evlenmesin dersem haksızlık yapmış olurum. Onun hakkıdır. Ama hanım olarak, onu seven biri olarak istemem. Zor. Çok kırılırım.”
Ali Yüksel ise “kısmet” diyor dördüncü eş ve evlilik için, niyetli.
Önce adil davranma, eşler arasında eşitlik meselesine açıklık getiriyor: “Ayet-i Kerime'de ‘gücünüz yettiği kadar riayet etmeye çalışın. Tam adaleti sağlamanız mümkün değil’ diyor. Duygularımı bir tarafa atarak hepsine eşit davranmaya gayret ediyorum. Bunu da zannederim bir hayli başarıyorum. İkinci eşimi alırken de üçüncü eşimi alırken de hep şunu düşünmüşümdür. Ben bu evliliği Allah'ın müsaadesine göre yaptığıma göre, Allah'ın koyduğu çizgileri çiğnememem lazım demişimdir.”
Dördüncü eş?
“Ben iki evlendiğim zaman dedim ki ‘Benim niyetim dörde kadar gitmek ama kısmetim nedir, onu bilemem Allah bilir’ dedim.”
Her evlilikte önceki eş ve eşlerden izin alınıyor mu?
“Hayır, izin almadım. İzin vermezler ki... Sünnet bir ibadeti yapacağımda izin almak olur da, izin almak mecburiyetinde değilim.”
***
2003’de hal, durum bu.
Sayın vekilin 1 Haziran 2023’deki açıklamasından anlıyoruz ki, dördüncü evlilik de 2006’da gerçekleşmiş. Ama eş sayısı, yine üç olarak kalmış: “1971'de evlendiğim eşim 2005'te vefat etmiştir; 2006'da evlendiğim eşim ile de 2018 yılında boşanmış durumdayım” diyor kendisi.
KİŞİLİK YAPISI VE DUYGUSAL VEBA
Aslına bakılırsa hiç ilgilendirmiyor bütün bunlar bizi. Sadece “gerçek”, onun ifadesine başvurulan dil, yöntem, mantık, topluma ve karşısındakilere bakış, patolojik göstergeler taşıyor. Sorun burada.
1933’de yayınlanan ve Nazi iktidarının hemen yasakladığı Kişilik Çözümlemesi'nde Wilhelm Reich, “Kişilik yapısı, belirli bir devrin katılaşıp kalmış sosyolojik sürecidir” saptamasını yapar. Yazarın 1945’de yayınladığı Duygusal Veba makalesinin üçüncü basıma eklenmesiyle kitap tamamlanmış olur.
Bedensel arazların “yapay hareket etme biçimleri” yaratması gibi, çocukluktan beri engellenen duyusal – fizyolojik hareketlerin de benzer refleksler yarattığını belirtiyor Reich:
"Doğal biçimde hareket etme becerisi doğumdan itibaren sürekli olarak olanaksız kılınmış bir organizma, yapay hareket etme biçimleri geliştirir. Topallayarak veya koltuk değnekleriyle yürür. Aynı şekilde insan da, doğal otomatik yaşam işleyişinin dışavurumları doğumdan itibaren engellendiği zaman, duygusal vebanın araçlarını kullanarak hayatın içinde ilerler. Duygusal vebalı kişi, karakter bakımından topallar."
Karakter yönünden topallama neleri getirir?
Yine yazarın ifadesiyle, “duygusal vebanın etkilerini organizmada olduğu gibi sosyal yaşamda da bulmak mümkün”. Geliyoruz “yaşam tarzı” meselesine!
'SAĞLIKLI KİŞİ YAŞAM TARZINI KİMSEYE DAYATMAK İSTEMEZ'
Duygusal vebalıyı sağlıklı kişiden ayıran husus, kendisinin hayattan beklediklerini yalnızca kendisine değil, her şeyden önce çevresine yöneltmesidir. Vebalı kendi yaşam biçimini başkalarına zorla dayatır. Vebalılar başka hayat görüşlerine tahammül edemezler. Sağlıklı kişi eylemlerinin nedenleri kendisine anlatıldığında memnun olur. Vebalı ise çileden çıkar … kendisini hiç etkilemeyen durumlarda bile başka yaşam biçimlerine karşı mücadele verir. Onu mücadeleye iten güdü, başka yaşam biçimlerinin salt mevcut olmakla kışkırtma teşkil etmesidir.
Kendisine ters gelen her şeyi kışkırtma olarak görür, dolayısıyla derin bir nefretle izler.
Evet, duygusal veba ve nefret iklimindeyiz.
Çare’yi yine Reich gösteriyor:
"Hayatımıza sevgi, çalışma ve bilgi egemen olmalıdır çünkü bunlar yaşamımızın tükenmez kaynaklarıdır."
*Kitabın iki çevirisi var: Kişilik Çözümlemesi, çev. Bertan Onaran, Payel Yayınları; Karakter Analizi, çev. Leyla Uslu, Cem Yayınları. Alıntılar Uslu çevirisinden.