Fransa Cumhurbaşkanı Macron, 11 Kasım 2018 tarihinde I'inci
Dünya Savaşı’nı sona erdiren ateşkesin yüzüncü yıl anma törenini
başrolünde kendi olduğu büyük bir kamu diplomasisi etkinliğine
dönüştürdü. Aynı Macron, iki gün sonraki, 13 Kasım 2015’teki Paris
ve St. Denis terör saldırılarının anma törenine ise “ebedi bir anma
halinde” bulunmayı arzu etmediğini beyanla katılmadı. (Yerine
Başbakan Philippe orada bulundu.)
Macron’un her iki tercihinde de toplumsal olgunlaşma, ilerleme
kaygısının başat etmen olduğu belirtilebilir. İlkinde bir yüzleşme,
ders çıkararak olgunlaşma; ikincisinde ise biteviye matemden
kaçınma, travmayı geride bırakarak olgunlaşma. Her iki olayda da
yaraları birlikte sarma, birleşme arayışı var. Her iki olayı da
Macron’un ele alış biçimi politik.
Aynı Fransa’da o görkemli ateşkes anmasından henüz bir hafta
önce 4 Kasım’da Yeni Kaledonya’da (YK) bağımsızlık referandumu
yapıldı. Yüzde 56,4 oy oranıyla Fransa’ya bağlı kalma kararı çıktı.
Bu defa Macron, sonuçtan gururlandığını kaydettiği açıklamasında,
“tek kazanan YK’da otuz yıldır devam eden barış süreci ve artık
hiçbir şeyin aksatamayacağı diyalog ruhu” dedi.
Bir hafta sonra, (bu yazının yazıldığı gün) 17 Kasım’daysa tüm
Fransa’yı felç etmesi beklenen sıra dışı “Sarı Yelekliler” eylemi
gerçekleşiyor. Sosyal medyadan türeyen eylem benzin fiyatlarına
yapılan zamları protesto amaçlı. Sıra dışı çünkü hiçbir örgüt,
sendika, parti tarafından organize edilmiyor, lideri, sözcüsü yok.
Şu inşaatlarda giyilen sarı fosforlu emniyet yeleklerinden edinip,
giyip, sosyal medya üzerinden sözleşilen yere gidip, trafiği
aksatarak bildiri dağıtıyor, farkındalık yaratıyorsunuz.
Fransa’yla tarihsel ve yönetsel benzerliklerimiz yadsınamaz.
Osmanlı’nın son ve Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde yöneticilerin,
aydınların Fransızcaya meylettikleri; aydınlanma, idari reform
esinlerini Fransa’da aradıkları da bilinir. Hatta “aydın” tanımı
dahi Fransa’ya öykünür. O zaman yukarıda sıraladığım üç haftaya
sıkışan şu dört olayın Türkiye’ye uyarlandığını düşünelim. KKTC’den
TSK’nın çekilmesine dair bir referandum, bir hafta sonra iki gün
arayla Çanakkale Zaferi ve 10 Ekim Ankara Garı Katliamı anmaları,
bir hafta sonra Gezi patlak vermiş olsun örnekse. Ne, nasıl
olurdu?
Ben söyleyeyim: KKTC seçmenine asla gaflet ve delalet içine
girmemeleri bildirilir, TSK teyakkuza geçerdi. KKTC’yi geçtim, Irak
Kürdistan Bölgesi 25 Eylül 2017’de Irak’tan bağımsızlık referandumu
yaptı, ne olduydu anımsayalım. Çanakkale’de zaten yedi düveli
önümüze katıp, kovaladığımızı ezber ediyoruz her sene. 10 Ekim’in
üzerini ise nasıl örteceğimizi şaşırdık, mütevazı bir anıta dahi
tahammülümüz yok. Haziran 2013’ten kalma Gezi ise, beş yıldır nasıl
bir korku saldıysa halkına hesap verme alışkanlığı olmayan
devletimize, Osman Kavala yetmez, Anadolu Kültür’le bir dönem
bağlantılı kim varsa içeri tıkıyoruz.
Bizde, 14 bin kişinin 1990’ların köy yakmalarından bu yana
barındığı Erbil’in banliyösü görünümündeki Mahmur dağıtılır.
2010’ların IŞİD’in soykırım yaptığı Ezidi yurdu Sincar yerle bir
edilir. 500’ün üzerinde köyün bulunduğu Kandil PKK’nin başına
yıkılır. Afrin’in yerel halkı tehcir edilir. Fırat’ın doğusu
temizlenir. Mart 2019 yerel seçimlerinde halk HDP’ye yeniden
teveccüh cüreti gösterirse yeniden kayyum atanacağı şimdiden
açıklanır. Pekiyi, varılmak istenilen nihai düzlem acaba nedir?
Hangi vadede ve hangi maliyetle o düzleme varılması
öngörülmektedir?
Denebilir ki “efendi, Korsika’nın kentlerinde, kasabalarında
hendekler kazılsa Fransa ne yapardı?” Pirene dağlarından her gün
çatışma, askeri harekat haberleri gelse ne olurdu? Brötonlar
anadilde eğitim diye tuttursa Paris ne derdi? Ama aşağı yukarı tüm
bunlar oldu zaten. 1789 devrimine, Bonaparte’a filan gitmeyelim.
I'inci Dünya Savaşı’ndan alalım, 1946-54 Vietnam Savaşı, 1954-62
Cezayir Savaşı ve darbe girişimi, De Gaulle ve bu yıl 60 yaşına
basan V. Cumhuriyet, Mayıs '68, 1970'lerin “kurşunlu yılları”,
Mitterand ve derin devlet, 1982 ve 1991 Korsika Kanunları, Avrupa
Birliği üyeliğinin getirdiği bölgelerin vilayetlere eklenmesi,
bölgeleşmeye yönelik idari reformlar…
Durun küfür etmeyin: Peşinen kabul ediyorum ben cahil ve safım.
Biz bize benzeriz. Bizim dünya haritasındaki konumumuz da, dünya
tarihindeki yerimiz de biriciktir, başkasına benzemez. Tek başımıza
da kalsak, “olsun be, bizim de Allah’ımız var” der, tevekkül
ederiz. Şehitlik, peygamber makamıdır. Ne tuhaf memleket ki,
şehadete susamış tertemiz alınlarından öpülesi vatan evlatları
kadar hain, gafil, sütü bozuk da türüyor şu güzide milletin
içinden. Onun için milletin, bu içinden türeyen illetle mücadelesi
adeta ebedi. Emperyalistlerle savaşı da ezeli. Kafa yormaya ne
hacet? Mutluluğun formülü çok açık: “Tek bayrak, tek millet, tek
vatan!”