Inter’in 37 yaşındaki Bosnalı golcüsü uzun kariyerinde sürpriz zaferlere, büyük başarılara, 9 numaraların düşüşüne ve yükselişine tanık oldu. Şimdi son bir mucizeye imza atıp İstanbul’da en büyük kupayı kaldırmak için gün sayıyor…
BAHANE DÜŞMANI
Bir insanı sporda ve hayatta saygıdeğer kılacak birçok faktör bulunabilir. Dürüstlük, yardımseverlik, çalışkanlık, hatta makam-mevki, güç, para, dış görünüş üzerinden itibar kazanmak mümkün. Benim favorim bahanesizlik.
Edin Džeko’nun futbola hiç başlamamak, başladıktan sonra bırakmak, oynadığı takımdan kaçmak, kariyerini kısa kesmek için bir sürü haklı bahanesi oldu. Ama hepsini ya yok saydı ya da yendi.
En zor sınavı ilkiydi. 1980’lerde Yugoslavya’da dünyaya gelen her çocuk gibi Edin de savaşla erken yaşta tanıştı. Doğduğu kent Saraybosna kuşatıldığında altı yaşındaydı. Hayatının olayını o günlerde yaşadı.
Kendisi anlatsın: “Çocukken annem hayatımı kurtardı. Bosna’da arkadaşlarla top oynamaya gidecektik, onlar gitti ama ne kadar ısrar etsem de annem bana izin vermedi. Gitmediğim sahaya birkaç dakika sonra bomba düştü ve arkadaşlarım öldü. Savaş yüzünden doğru düzgün bir çocukluğum olmadı ama yaşadıklarım beni daha da güçlendirdi.”
Vazgeçmek için daha sağlam bir gerekçe, daha şiddetli bir travma bulunamazdı. Ama Edin futbolcu olan babasının da desteğiyle oyuna tutundu. 15 yaşında Bosna’nın en başarılı kulübü, “demiryolu işçileri” anlamındaki Zeljeznicar’ın altyapısına girdi. Orta sahada oynuyordu fakat uzun boyu, hareketsizliği ve teknik eksikleri yüzünden “kazık gibi” olduğu söyleniyordu.
Öyle düşünmeyen çok az isimden biri Zeljeznicar teknik direktörü Jiri Plisek’ti. Çek hoca ülkesine dönünce Džeko’nun Teplice’ye transferine önayak oldu. Bonservis mi? 25 bin euro. Ardından Plisek’in yeni takımı Usti nad Labem’e kiralandı. Avrupa’da üst düzey kariyer için doğru yolda görünmüyordu.
MAGATH’IN GÖZBEBEKLERİ
Kaderini değiştiren ikinci hoca Felix Magath oldu. 1983 Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde Juventus’a attığı golle Hamburg’u zafere taşıyan Magath, şimdi Wolfsburg’un başına geçmiş, sahaları yine sürpriz bir takımla fethetmeye niyetlenmişti. Sefer için iki hücumcu getirdi: Le Mans forması giyen Brezilyalı Grafite ve Teplice’den Edin Džeko. İlk yıl gelen beşinciliğin ardından 2008-2009 sezonunda Bayern Münih adındaki dev bahaneye karşın Wolfsburg tarihinin ilk ve tek lig şampiyonluğuna uzandı. İkili toplam 54 gol kaydetti (Grafite 28, Džeko 26). Ertesi sezon Džeko Bundesliga’yı gol krallığıyla tamamladı.
Başarıları onu “yeni” Manchester City’ye taşıdı. BAE’li sahipler kesenin ağzını açmıştı: Džeko 27 milyon pound bonservisle Bundesliga tarihinin o güne kadarki en pahalı ihracatı oldu. Ertesi sezonun şampiyonu belirleyecek son haftasında Premier Lig tarihinin en unutulmaz maçında iki başrol oyuncusundan biriydi. İngiliz spiker Martin Tyler’ın “Agüeroooo!” narasıyla hatırlanan ve 3-2 biten mücadelede QPR karşısında beraberlik golünü atan Džeko’ydu.
ROMA SIKINTISI
Dört yıl sonra Roma’ya geçtiğinde her ülkede, her ligde, her yaşta gol atılabileceğini göstermek istiyordu. Ama ortam tozpembe değildi. Džeko hem maç sayısı hem skor katkısı bakımından son derece istikrarlı kariyerine rağmen aynı eleştirilerden kurtulamıyordu: Tembeldi, çok gol kaçırıyordu, yeterince koşmuyordu. O ise en çok takımını umursamadığını söyleyenlere kızıyordu.
Roma kentinin eşsiz futbol ilgisine ve tutkusuna bayılsa da İtalyan medyası ve taraftar bir o kadar sertti. İlk sezonunda 31 maçta 8 gol atınca bazı taraftarlar isminin telaffuzundan ilhamla oyuncuya “Edin Cieco” (“Kör Edin”) lakabını taktı. Tahmin edileceği üzere yılmadı. Ertesi sezon 29 golle Serie A’da kral oldu.
Bu geri dönüşleri hep futbol aşkına bağladı. Ekim 2017’de The Guardian’a verdiği röportajda, “Futbolu hep sevdim, savaş zamanı bile futbolla yatıp kalktım ama hiçbir zaman kafayı yıldız olmaya takmadım. Elbette her çocuk gibi ben de dev kulüplerde oynamanın hayalini kurdum ama futbol oynamak istememin esas sebebi oyunu çok sevmemdi. Hâlâ da öyle. Kendimi yıldız değil şanslı biri olarak görüyorum” diyecekti.
Savaş sonrası UNICEF iyi niyet elçisi oldu. Ülkesinin iç savaş sonrası umduğu kadar gelişemediğine hayıflanıyordu. Geçmiş hakkında ise açık sözlüydü: “Savaşı artık hemen hemen hiç düşünmüyorum. Tabii ki yaşananları unutmadım. Ama üç yıl boyunca çocuk aklımızla bile normal hayata dönmenin hayalini kuruyorduk. Savaş bittikten sonra da bunu yaptım ve bir daha dönüp arkama bakmadım.”
LUKAKU’YA VE MİLAN’A RAĞMEN
Zaten öyle olmasa 35 yaşında yukarı yönlü transfer yapamazdı. Serie A’nın “yaşlı” futbolculara ekstra kıymet verdiği aşikar (bkz. İtalyanlar yaşlı futbolcularda ne buluyor?). Yine de 2021-2022 sezonunun başında Roma’dan Inter’e geldiğinde epey şüphe vardı. Önceki sezon takımı şampiyonluğa taşıyan Romelu Lukaku’nun yerine gelmişti; yani “yatış” seçeneği yoktu. Yatmadı: 48 maça çıktı, 18 gol ve 10 asistle katkı verdi.
Inter transferinin ilginç bir şahsi boyutu da var: Džeko çocukluğundan beri Milan taraftarı ve Şevçenko hayranı. Küçükken odasında kendisinden 10 yaş büyük Ukraynalı yıldızın posteri asılıymış.
Futbol tesadüfleri sever. Bu sezon Inter’in Barcelona ve Bayern Münih’in yer aldığı ölüm grubunda başlayan Şampiyonlar Ligi macerası bütün beklentileri aşarak yarı finali bulduğunda karşılarına düşman-kardeş Milan çıktı. Yarı finalde turu getiren gollerden birini atması ve iki maçta oynadığı harika futbol belki de bu ekstra motivasyonun meyvesiydi. Performansının kanıtı ise kulübede. Olaylı Chelsea macerasından dönen Lukaku ancak Džeko yorulunca dakika alabiliyor.
Hocası Simone Inzaghi formayı Džeko’ya vermekte haksız değil. Edin Džeko uzun ve istikrarlı kariyeri boyunca görkemine, gözden düşüşüne ve yeniden kıymete binişine tanık olduğu “9 numara” rolünde ustalık çağını yaşıyor.
SON BİR MUCİZE
Şimdi sırada büyük final ve yine dev bir haklı bahane var: Džeko’nun eski takımı Manchester City, Pep Guardiola’nın görkemli kariyerinde 2011’deki Barcelona’dan sonra ikinci “tamamlanmış ürün” gibi görünüyor. Uzun zamandır Şampiyonlar Ligi finalinde hiçbir ekip bu kadar ağır favori değildi. Herkes İngilizlerin kazanacağından emin.
Ama Džeko’nun bu bahaneye sığınmayacağı kesin. Wolfsburg herkesi hayretler içinde bırakıp Bundesliga’yı kazanırken, Manchester City onlarca yıl sonra ilk Premier Lig şampiyonluğunu yaşarken, Bosna-Hersek 2014’te tarihinin ilk Dünya Kupası’nda mücadele ederken oradaydı. Bir aksilik yaşanmazsa İstanbul’daki finalde de olacak ve kupayı kazanmak için elinden geleni yapacak. Başaramasa bile her şey bitmiş sayılmaz. Daha sadece 37 yaşında…