Bu hafta tarihimde ikinci defa bu köşede basketbol yazıyorum. Nedeni belli, Anadolu Efes Final Four’a kalma başarısını yeniden gösterdi, bir taraftarı olarak şu noktada yemek yazasım yok açıkçası.
Sezon başında Efes’ten beklentiler çok çok yüksekti. Geçen sene pandemi nedeniyle yarım kalan Euroleague sezonunda 28 haftanın sonunda 24 galibiyet ve 4 mağlubiyet ile en yakın rakibinin iki galibiyet önündeydi. Shane Larkin’in tarihi oyunu ile durdurulması çok zor bir takımın yeni sezonda da o tempoyu sürdürmesi bekleniyordu. Ancak sezon başı beklenen gibi olmadı. Uzun arada iki dizinden ameliyat olan Larkin sezona geç katıldı, hemen sonra bir de Covid oldu. Aynı zamanda sezonun ilk aylarında takımda sürekli Covid vakaları yaşandı. Hal böyle olunca da takım bir türlü beklenen noktaya gelemedi. 15. hafta sonunda Efes 18 takımlı ligde 7 galibiyet ile 10. sıradaydı.
Bu arada aynı tarihte sadece 5 galibiyetle sondan ikinci sırada olan Fenerbahçe’nin böyle bir noktadan Playoff yapabilmesini de çok büyük bir başarı olarak not düşmek gerekir. Çok zor bir sezonda müthiş bir seri yakalayarak Playoff yaptılar, CSKA’yı da geçmeleri işten bile değildi ama Vesely’nin şanssız sakatlığı ve yoğun Covif vakaları sonrası, biraz da hakemlerin olumsuz etkisi sonucunda ne yazık ki direnemediler.
Efes’e dönecek olursak, onlar da zorlukla geçen 2020 yılının sonundan itibaren bir anda adeta yeni bir karar vermişçesine oyunlarını farklı bir seviyeye getirdiler. Geçen senenin durdurulamaz Shane Larkin’i bu sene o seviyede değildi belki ama Vasilje Micic, Shane Larkin, Krunoslav Simon ve Rodrigue Beaubois gibi Euroleague’de benzersiz bir kısa oyuncu kalitesine sahip olan Efes, Sertaç Şanlı’nın da kariyerinin en iyi performanslarını arka arkaya koyduğu bu dönemde adeta bir tanka dönüştü ve önüne çıkan takımı dağıtmaya başladı.
Geçen sezonun yarım kalmasını haksızlık olarak gördüğünü birçok defa ifade eden Ergin Ataman yönetiminde Efes sahada topu inanılmaz paylaşarak, dış atışlarda son derece iyi bir yüzde yakalayarak, bir de bunun yanında çok etkili bir yardımlaşma savunması uygulayarak rakiplerine büyük üstünlük sağladı. Az önce bahsettiğim Fenerbahçe’nin üst üste 9 maç kazanarak geldiği ve çok formda olduğu bir noktada Efes onlara 106-74 gibi bir üstünlük sağladı, yine aynı dönemde ligin en kuvvetli takımlarından, sorunlu döneminde 35 sayı farkla mağlup olduğu CSKA Moskova’ya 30 sayı fark attı, Real Madrid deplasmanında 108-83’lük bir galibiyet aldı, bu seri sonunda sezonu 3. sırada tamamladı.
Playoff’ta rakip Real Madrid’di, ilk iki maç Efes rakibine yine büyük üstünlük sağlayarak 2-0 öne geçti. Bu iki maçta zorlu rakibine toplam 50 sayı fark atan Efes’te herkes serinin 3. maçta biteceğini beklerken, hem 3. hem de 4. maçlarda gerçekten tuhaf maç sonu serileri oldu ve Real Madrid bu maçları kazanarak seriyi 2-2’ye getirdi. Son maçta, özellikle bu kaybedilen maçların en önemli sorunu olan alan savunmasına karşı hücumu NBA tecrübesine de sahip olan ve Euroleague’de aktif oyuncular arasında üst üste maç kaçırmadan en çok oynama rekoruna da sahip olan Chris Singleton’un 26 sayı ve 8 ribauntluk müthiş performansının da desteğiyle rakibini 88-83 mağlup ederek Final Four’a kalmayı başardı.
Efes’in son üç yılda Euroleague’de bu denli başarılı olmasının bir sebebi, takımın ana parçalarının bu süreçte hep sabit olmasıydı. Geçtiğimiz sezondan bu yana sadece bir oyuncusu giden ve yerine toplamda iki oyuncu katılan bir kadroda, oyuncular artık takım arkadaşlarının hangi anda nerede olduğunu ezbere biliyor, bu hem hücum hem de savunmada geçerli bir durum. Krunoslav Simon’un muhteşem zekası, Vasilje Micic’in dış şut ve içeri penetre yetenekleri, Shane Larkin’in sınırsız potansiyeli, Rodrigue Beaubois’nın keskin nişancı atışları derken, takım gerçekten çok fazla hücum seçeneğine sahip.
Olumsuzluklar da var elbette, Final Four’da Efes için en zorlu rakip yarı finalde karşılaşacakları CSKA Moskova olacak. Efes’in rotasyonunu daha dengeli kullanması, temel oyuncularının maç sonuna enerjisini saklayarak gelmeleri bu aşamada olağanüstü önem taşıyor. Bu noktada Ataman’ın sezonun büyük bölümünde kadroyu ekonomik kullanmakta eksik kaldığını söylemek gerekir. Bunun haricinde eski gücünü bu sezon biraz kaybetmiş görünen ve Euroleague tarihinin en çok blok yapan oyuncusu da olan Bryant Dunston’ın bitiriciliği zaman zaman sıkıntı oluyor. Son aylarda Adrien Moerman’ın da hücum katkısı oldukça zayıf görünüyor. Son dönemde çok olmasa da Vasilje Micic eğer konsantre olamazsa çok fazla basit top kaybı yapabiliyor. Ancak Efes’in karşısındaki en büyük risk, bu sezon geçen seneki performansını bir türlü bulamayan Shane Larkin. Larkin, seyircinin desteğinden müthiş enerji alabilen bir oyuncu, ayrıca çok duygusal bir yapısı var. Maça kötü başlarsa adeta başı öne düşüyor ve oyundaki etkinliğini yitirebiliyor. Ancak bazı maçlarda da maça o şekilde başlayıp, sonradan inanılmaz bir patlama yaparak 25-30 sayılara da ulaştığını gördük. Burada önemli görev Larkin’in motivasyonunu en üst seviyeye çıkaracak olan Ergin Ataman’a düşecek elbette. F4’teki tüm takımlar içerisinde Efes’e en fazla sorun çıkartma ihtimali olan oyuncu olarak gördüğüm Will Clyburn’e de mutlaka çözüm bulunması gerekecek. Önümüzde 20 güne yakın bir zaman var, Efes teknik ekibinin bu konuda gerekli çalışmayı yapacağına inancım tam.
1996’da Koraç Kupası’nı kazanıp ülkemize bir takım sporunda tarihin ilk uluslararası kupasını getiren Efes Pilsen’in, bu sene Final Four’da da aynı başarıya ulaşmasını tüm gönlümle diliyorum. İstikrarlı bir şekilde kadrosunu koruyan ve ülkemizde basketbolun lokomotiflerinden biri olan bu takımın kötü bir gününde olmazsa tüm rakiplerini rahatça yenecek gücü var. Umuyorum ki geçen sene yarım kalan görevi tamamlayacak ve Euroleague şampiyonluğunu ülkemize getiren ikinci takım olacaklar. Sonrasında da eğer takımın iskeletini yine kaybetmeden, bir iki takviye de yapabilirlerse, Efes’in Euroleague’de en az iki üç sene daha çok üst seviyede olabileceğine eminim.
Keyifli bir pazar günü dilerim.