Eğer; yani konuştuğunuz biri yoksa?!
Gelin ki, faşizm yenildiğinde -hiç uzak değil o gün, şüpheniz olmasın- birbirimizin yüzüne -belki resmine- bakıp “Buluşmuştuk; oradaydık!” diye hatırlayabilelim.
Selçuk Kozağaçlı*
Söz uçar yazı kalır denir
Yazıya değil söze övgüdür bu
Yazı; sayfada hareketsiz ve ölü
Unutkanlığın yerleştiği ruhlarda
Belleğin düşmanı, aklın görüntüsü
Söz ise Zümrüdüanka, kanatlı
Ruh verir yazılı sayfalara
İnsanın aklını ferahlatır (1)
5-6-7 Ocak boyunca konuşmaya niyetliyiz: Sözlü savunma.
Mesleğimizi ve yaşamlarımızı savunacağız. Davaya bir etkisi olacağına inandığımızdan değil aklımız ferahlasın, belleğimiz canlansın, sözle kanatlanalım diye.
Mesele, kiminle konuşacağımız.
Benim gençliğimde -dünya daha mahcup bir yer iken- hoşlandığınız insanlara “konuşma” teklif edilirdi. Bir sevgilisi olup olmadığını öğrenmek için doğru soru da şöyleydi: “Konuştuğu birisi var mıymış?”. Şimdi daha dolaysız yolları vardır sanıyorum bu işlerin ama soru hâlâ çok güzel: “Kiminle konuşuyor?”.
Sizinle konuşmak istiyoruz. Bizi hâkime, savcıya, mübaşire, kâtibe, jandarmaya “konuşma teklif etmek” zorunda bırakmayacağınızı umuyoruz. Onların zaten konuştuğu -galiba daha çok dinlediği- “başka biri” var sanki ama o değil sorun; size konuşmak istiyoruz. Çünkü biz sadece size ilgi duyuyoruz.
Yaşamlarımız boyunca emperyalizme karşı Bağımsızlık, faşizme karşı Özgürlük, kapitalizme karşı Sosyalizm için mücadele ettik. Bu güzelim mesleğin Adalet için var olması gerektiğine inandık. Bunca yıl sonra hâlâ her anını büyüleyici bulduğumuza göre zamanla solmayacak, gerçek bir meslek aşkı içimizdeki.
Hâkimle, savcıyla konuşacak bir şeyimiz yok; ona rağmen orada olacaklar. Kabul ederseniz, biz sizinle konuşmak istiyoruz. O yüzden, gelin.
Ebru, bunun için yaşamını ortaya koydu. O gün “Aşk olsun!” diyebildik; çok canımız yandı. Gelin ki, bugün de “Ecel safa geldi dedik/Yası umut ile yuduk/Ölür iken on beş idik/Şimdi on beş bine döndük”(2) diyebilelim.
“O kadar kalabalık Aşk olur mu?” demeyin. Olur. Hatta ne kadar kalabalıksa o kadar güzel olur. Gelin o yüzden duruşmaya. Kapıda hep beraber fotoğraf çektirin, gönderin içeri. Zulamızda saklanacak mahzun olmayan bir resminiz olsun. Resim istemek ne kadar ciddi düşündüğümüzü gösterir zaten, isterseniz biz de göndeririz.
Tabii, böyle alenen söylemek zor ama -ben hâlâ eski modayım biraz- eğer kabul ederseniz buluşmayı, 5 Ocak sabahı Silivri’deki duruşma salonunda konuşmak için bekliyor olacağız. Bizi tanımakta zorlanmazsınız -jandarmalar arasında üniformasız duranlar işte- biz sizi zaten görür görmez tanırız. Yine de isterseniz, Ebru’muzu hatırlatacak kırmızı bir karanfil takın yakanıza; emin olalım.
Otuz yıldır ilk defa Aşk Mektubu yazıp randevu istiyorum. Acemilik var biraz, heyecanımı ona verin.
Gelin ki, faşizm yenildiğinde -hiç uzak değil o gün, şüpheniz olmasın- birbirimizin yüzüne -belki resmine- bakıp “Buluşmuştuk; oradaydık!” diye hatırlayabilelim.
Heyecanlıyız. Size söylemek istediklerimizi tekrar tekrar gözden geçiriyoruz. “Gözümüze uyku girmiyor.” Öyle denirdi eskiden; paslanmışım biraz ama hatırlıyorum yavaş yavaş.
Adalet Mücadelesi kazanacak ve elbette meslek Aşkı.
Avukatlar kazanacak.
Gelin, lütfen.
Biz kazanacağız.
*ÇHD Genel Başkanı, Avukat
1- Tozan ALKAN, “OKUMANIN TARİHİNDEN (MANGUEL) NOTLAR YA DA TARİHTE İLK SESSİZ OKUMA”, “Şimdi” (Toplu Şiirler) içinde, Islık Yayınları, 2019
2- Ülkü TAMER, “KIRDA VURULANLARIN TÜRKÜSÜ”, “Ben Sana Teşekkür Ederim” içinde, Kırmızı Kedi, 1. Baskı, 2019