Bir yandan, erkekler her ay onlarca kadın ve çocuğu gözlerini
kırpmadan öldürüyor.
Diğer yandan, Ankara’nın Elmadağ ilçesinde bir oto tamir
atölyesinde 13 yaşındaki çocuk, yük asansörünün altında kalıp can
veriyor.
Her sosyo-ekonomik statüde yaygınlaşan aşı karşıtlığı ve
kontrolsüz göç sonucu ülkenin pek çok yerinde kızamık vakalarında
artış yaşanıyor ve kızamık kaynaklı ölümlerin görülebileceği
konusunda uyarıda bulunuluyor. Ancak, okur-yazarlığın kişisel
aydınlanma ile paralel gitmediği durumlarda halen bilim-karşıtlığı,
toplumun başını ağrıtmaya devam ediyor.
Yüz binlerce öğretmen atanmayı bekliyor; akademisyenlerin
bilimsel çalışmalarından ziyade geçim derdinden söz ediliyor;
okullara tartışmalı şekilde pedagojik formasyondan geçmeksizin
“manevi rehberler” atanıyor; zorunlu eğitim çağındaki 5-17 yaş
arası 500 bin çocuğun ise son dönemde mevsimlik işçi olarak
tarlalara göçtüğü bildiriliyor.
Ülkenin sosyolojik dönüşümü, siyasi fay hatları üzerinden
ilerliyor.
“Kadına yönelik şiddet”i eleştirenler düşmanlaştırılıyor,
“kendinden olmayan” sanatçılar Cannes’da en iyi kadın oyuncu ödülü
alsa dahi “öteki” görülüyor, tebrik edilmiyor.
Bir milletvekilinin mecliste protesto amaçlı şarkı söylemesi
üzerine, dikkatleri başka yöne çekme ustası taktiklerle, kimliğine
dair tartışmalar alevleniyor.
Hakikatin önemsizleştirildiği bir ortamda tüm bu toplumsal
çürümeye karşı çözüm olarak da “her şeyin başı eğitim” deniyor,
çünkü eğitim hem sebep hem de çözümü içinde barındırıyor.
Peki nasıl bir eğitim? Ve nasıl bir eğitim reformu gerekiyor?
İşte tam o noktada her bir kafadan ayrı çözüm önerisi geliyor.
Tüm ideolojik ve politik şemsiyelerden arınmış bir ortamda,
eğitim denildiğinde akla gelen en önemli ve vizyoner
yapılanmalardan biri, Eğitim Reformu Girişimi (ERG).
Kurucuları, Boğaziçi
Üniversitesi’nin eski rektörü (1992-2000) Prof. Üstün Ergüder,
Sabancı Üniversitesi eski rektörü rahmetli Prof. Dr. Tosun
Terzioğlu, AÇEV direktörü Ayla Göksel ve Hakan Altınay’dı.
Kurulduğu ilk günden beri ERG Sabancı Üniversitesi bünyesinde özerk
bir statüde yer aldı.
ERG, Türkiye’nin eğitim sektörüne odaklanan ilk bağımsız düşünce
kuruluşu. 21 yıl önce temelleri atılan ve başlangıçta 18 aylık bir
projeyken kartopu etkisiyle büyüyen bu girişimin ardında,
Türkiye’nin önde gelen vakıflarının desteği var.
Dolayısıyla, ERG, birçok açıdan sivil toplum kuruluşlarının
birleşerek bir “ortak akıl” geliştirmeleri, kaynaklarını “eğitim”
hedefli olarak seferber ederek “ortak bir sivil kurum”
tasarlamaları ve bu projeyi de sahiplenmeleri açısından yenilikçi
bir iyi uygulama örneği. Çünkü ERG, “Türkiye’nin projesi”.
ERG, eğitime erişim, eğitimde eşitsizlik, erken çocukluk
eğitimi, öğretmenler için mesleki ve teknik eğitime kadar birçok
başlıkta araştırma, izleme ve savunu çalışmalarını soluk almaksızın
yıllardır aynı özen ve titizlikle sürdürüyor; veriye dayalı ve
katılımcı çalışmalarından ödün vermiyor. Bu da onu hem siyaset-üstü
hem de siyasetin tam içinde “dönüştürücü bir güç” olarak
konumlandırıyor.
ERG, 4+4+4 eğitim sistemi gibi tartışmalı kırılma noktalarından,
eğitimde din odaklı değişikliklere, toplumsal cinsiyet eşitliğine
dair müfredat sorunları gibi birçok kangrenleşmiş alandaki
önerilerini ve Öğretmen Ağı gibi ülke geneline yayılan ekip
çalışmalarını her zaman medya, sivil toplum ve karar alıcılarla
paylaşmaya devam ediyor.
ERG, kurulduğu 2003 yılından bugüne kat ettiği tüm bu zorlu ama
bir o kadar da keyifli ve verimli yolu anlatan “Bir Ortak Akıl
Deneyimi: Eğitim Reformu Girişimi” adlı, Aytaç Demirci imzalı
20.yıla özel bir kaynak kitap yayımladı.
ERG’nin kurumsal yolculuğunu, ülkenin yakın tarihinde toplumsal
ve siyasi bir bağlam içerisindeki eğitim politikalarının hayata
geçiş süreçleri ve sonuçlarını, farklı kesimlerden tanıklıklar
eşliğinde anlatan, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları’ndan çıkan
kitabın lansmanı da yarın (Perşembe) gerçekleşecek.
Peki ERG’nin Türkiye’de eğitim sektöründe bıraktığı “dev ayak
izleri” neler?
ERG, Türkiye’nin eğitim sisteminin
erken çocukluktan üniversite çağına dek yaşadığı köklü sorunlarına
dair 20 yıldır düzenli araştırmalar yapıyor ve bu araştırmalarda
olgu ve istatistik temelli verileri kullanırken bir yandan da
paydaş katılımcılığı ve diyalogu önceliyor.
Bu da, eğitimin farklı alanlarındaki reform ihtiyacına dair hem
ortak bir akıl yürütmeyi, hem de kanıta dayalı, politize olmayan
yapıcı bir yaklaşımı karar alıcılara ulaştırmayı mümkün
kılıyor.
Bu açıdan ERG dendiğinde akla, “ortak akıl arayışı” ve
“toplumsal uzlaşı deneyimi” geliyor.
Aslında, ERG, siyasetin her alanında ihtiyaç duyulan bir
deneyimi, mikro ölçekte sunuyor: Örneğin, “Eğitim Gözlemevi” adlı
birimi sayesinde, eğitim sisteminin iyileştirilmesine ve karar
süreçlerinin veriye dayalı olmasına katkıda bulunmak için nitelikli
veri kaynağı oluşturuyor.
Böylelikle, eğitim politikalarının iyileştirilmesi için yapıcı
görüş sunuyor, öneriler geliştiriyor. Her yıl eğitim alanındaki
gelişmeleri izleyerek yıllık “Eğitim İzleme Raporları”nı
yayımlayarak, eğitim sektörü üzerinde “üçüncü bir göz” oluyor.
Örneğin pandemi sonrası dönemde okullulaşma oranlarındaki olumlu
gelişmeleri ortaya koyarken, eğitim dışı kalan çocuk sayısını
belirleyerek, bunun kök sebepleri arasında olan eğitimde toplumsal
cinsiyet eşitsizliği ve çocuk işçiliği odaklı projelerin gereğine
dikkat çekiyor.
ERG’nin yürütücülüğünü üstlendiği
Öğretmen Ağı ile, öğretmenler, meslektaşları ve farklı
disiplinlerden kişi ve kurumlarla bir araya gelerek bir paylaşım ve
işbirliği ağı oluşturuyor. Deprem olduğunda derhal aktif hale gelen
bu Ağ, öğretmenlerin deprem bölgesindeki gereksinimlerini
belirleyip sahada ve dijital ortamda bir araya gelerek işbirliği
yapıyor; mesleki açıdan tıkanma noktalarında ortak projeler
geliştirerek saha gerçekliklerini Bakanlıklara iletmede hızlı bir
kanal açıyor.
Mesleki gelişimleri için sunulan kaynakların nerede yetersiz
olduğu, öğretmenlerin hangi açılardan kişisel gelişim ihtiyaçları
duyduğu, meslektaşlarıyla nasıl daha iyi iletişim kurabilecekleri
bu Ağ sayesinde ortaya konuyor.
Yani, öğretmenler adına değil, öğretmenlerle birlikte, öğretmen
olan bireyin güçlendirilmesi için bir Ağ yürütülüyor; artık
öğretmenler odasında yalnız olmadıklarını görüyorlar; “yapabilirim
hisleri” güçleniyor. Bu, birçok açıdan “yaparak ve yaşayarak
öğrenme” modelinin geçerli olduğu Köy Enstitüleri’nin felsefesini
anımsatıyor.
ERG, eğitim politikalarının süreç ve çıktılarını iyileştirmek,
kamuoyunu bilgilendirmek için araştırma ve politika belgeleri
hazırlıyor. 2004 yılından beri her yıl bahar mevsiminde düzenli
olarak “Eğitimde İyi Örnekler Konferansları” düzenleyerek eğitimde
yenilikçi fikirler, uygulamalar ve materyallerin yaygınlaşmasını ve
görünür kılınmasını sağlıyor. Her yıl 1000’e yakın başvuru
arasından 100’ün üzerinde iyi örnek seçilerek paylaşılıyor.
Toplantılara üst düzey bürokratların da dahil olduğu Milli
Eğitim Bakanlığı ve Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı yetkilileri
de katılıyor ve sınıflarda “öğrenme kalitesini artırmak için iyi
örnekler geliştiren öğretmenler” ile eğitim politikalarını
merkezden tasarlayanlar bir araya geliyor. Bu, bir anlamda vaktiyle
ortak aklı devreye sokan ancak yıllar içerisinde göstermelik
toplantılara dönüşen Eğitim Şûraları’nın sivil toplum düzeyinde
yeniden canlandırılması girişimi olarak okunabilir. ERG’nin bir
“ekole” dönüşen Eğitimde İyi Örnekler Konferansları, eğitimde
alttan üste doğru bir reform hareketi olarak görülüyor.
Eğitim sektörünün karşılaştığı
çatışmalı konularda herkes çekingen iken, ERG, çözüm önerilerini
Milli Eğitim Bakanlığı’na ulaştırıyor; takipçisi oluyor ve kendini
“eleştirel dost” olarak konumlandırıyor.
Örneğin, ERG, Türkiye’nin PISA ülke sıralamasında, katıldığı
2003 yılından beri neden okuduğunu anlama, matematik ve fen
konularında OECD ortalamasının oldukça altında olduğumuza, bir G20
ülkesi olmamıza rağmen dünyada çocuklarını en iyi yetiştiren 40
ülke arasında neden hiç yer alamadığımıza kafa yoruyor.
ERG, eğitim hakkının kişinin doğuştan sahip olduğu evrensel bir
hak olduğu kabulüyle hak sahibi çocukların katılımcı demokrasiye
hazırlanmasında, onların aktif yurttaş olarak yetiştirilmesinde
eğitimcilerin de eğitilmesini önemsiyor. Zira çocuklar, ancak hak
temelli bir eğitimin ne olduğunu öğrenen eğitimciler tarafından
yetiştirildiğinde ve böyle bir eğitimi öncelik haline getiren
siyasi karar alıcılar tarafından eğitim süreçleri
kolaylaştırıldığında demokrasinin sırf beş yılda bir sandıklara
gitmek anlamına gelmediğini anlar.
ERG, bir yandan Düşünme Gücü isimli bir proje uygulayarak
Türkiye’de sadece eğitim alanında değil tüm sektörlerde çok fazla
ihtiyaç duyduğumuz “eleştirel düşünme becerileri”ni
yaygınlaştırmaya çabalıyor; öğretmenlerin güçlenmesine ve deneyim
paylaşmasına yönelik olarak Öğretmen Ağı projesini 7 yıldır
uygulamaya devam ediyor.
Tüm bu tabloya bakıldığında, ERG’nin “reform anlayışı”,
Türkiye’de her yeni gelen bakanla gündeme gelen, “kişiye mahsus
reform adımları”nın çok ötesine geçerek, müdahaleleri sistem
düzeyinde yapmayı önceliyor; kişileri aşan, uzun soluklu bir reform
yapma modeli sunuyor.
ERG’nin yönetim kurulundan Prof. Emre Erdoğan, bu girişimin
önemini şu sözlerle ifade ediyor:
“Türkiye’de 20 yıldır onca bakan değişti, onca politika
değişikliği oldu. Ancak ERG sürekliliğini korudu. Bakan ve
bürokratlar düzeyinde işbirliği yapabilmesi, partizan bir tavrı
olmamasından, süreçleri çok-paydaşlı yürütmesinden ve eğitimin
niteliği üzerinde kafa yoran bir ekip tarafından yönetilmesinden
ileri geliyor. ERG’nin son dönem çalışmaları, özellikle pandemi ve
depremin getirdiği eğitimdeki eşitsizliklerin giderilmesi konusunda
farkındalık yarattı. Öğretmenler, adeta birbirlerinden öğrendi ve
eğitimin bir yarış değil uzun soluklu işbirliği olduğunu
gösterdiler. Bilgi Üniversitesi’nde pandeminin en başında nasıl
efektif ders verebileceğimizi araştırırken, Öğretmen Ağı’ndan
destek aldık.”
ERG, faaliyetlerini Karaköy’de Sabancı Üniversitesine bağlı
Minerva Han’da sürdürüyor. Minerva, bilgeliğin tanrıçası. ERG de,
eğitim sektörüne bilgeliği aşılamak için 20 yıldır
ideolojiler-üstü, bilgece ve farklı bir perspektif sunuyor.
Türkiye’de eğitim sektörünün birçok açıdan tepetaklak olduğu,
birçok açıdan ise krizler karşısında dayanıklılık kazandığı bu süre
zarfında ERG’nin eğitim sektörüne getirdiği yenilikçi formüller ve
projelerin kalıcı olması ise, toplumun geniş kesimleri tarafından
sahiplenilmesiyle mümkün. Bundan sonraki süreçte hepimize bu açıdan
büyük sorumluluk düşüyor.
Zira 4+4+4 süreciyle birlikte Üstün hocanın da söylediği gibi,
“paradigma değişti”. Üstün hoca, bu bağlam değişikliğini, “Hükümet
ve iktidar, kendini daha güçlü hissettiğini, tek başına hareket
edebilir noktaya geldiğini bize gösterdi. Ondan evvelki yıllarda
kendini meşrulaştırmak için sivil toplum kuruluşlarıyla iş yapar
gibi göründü”, şeklinde özetliyor.
Dolayısıyla, ERG, 4+4+4 ile
birlikte eğitim açısından yaşanan köklü değişimin sonucunda,
Bakanlık ile diyalogu kesmeden, velilere, öğretmenlere odaklanarak,
öğretmenlerin iyi olma hali ve deneyim paylaşımı platformlarını
güçlendirerek yoluna devam etmeye karar verdi.
Eğitim sorununu sadece “eğitim şart” diyerek çözemeyiz; bu
konuda sahada “ter döken”, eğitimde müdahale edilmesi gereken
alanları tespit eden, tüm paydaşları bir Ağ içerisinde bir araya
getiren sivil aktörlerin de çalışmalarını takip etmek ve katkı
sağlamak, yurttaşlık görevimiz. Çünkü eğitim, dar bir kadroya
teslim edilemeyecek kadar partiler-üstü, toplumsal mutabakatı
gerektiren, ulusal bir sorundur.
“Bütün mutlu aileler birbirine benzer” diye başlar Lev
Tolstoy’un Anna Karenina’sı ve devam eder: “Her mutsuz ailenin
ise kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.” Bütün mutlu ülkeler
de birbirine benzer ve her mutsuz ülkenin, mutlaka eğitimle ilgili
yanlışlarından kaynaklı, kendine özgü bir mutsuzluğu vardır. ERG,
işte bu mutsuzluğun sebeplerini kaynağında tespit edip çözmeye
çalışan bir girişim.
Daha nice 20 yaşları olsun... Eğitim Reformu Girişimi bize hep
şart!