Eğitim Sen Başkanı: Milli Eğitim Bakanı Selçuk sınıfta kaldı
Eğitim Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ilk Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un bir yıllık performansını değerlendirdi, “Sınıfta kaldı” dedi. Selçuk’un İstanbul seçimlerine ilişkin Cumhur İttifakı adayı Binali Yıldırım’a açık desteğine tepki gösteren Aydoğan, Meclis’te görüşülen eğitim kanunu teklifini de eleştirdi.
ANKARA – 24 Haziran seçimlerinin ardından yürürlüğe giren cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi kapsamında atanan Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk bir yılını doldurdu. Göreve gelişi ile birlikte birçok çevrede olumlu beklenti yaratan Selçuk’un bir yılını Eğitim Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan ile konuştık. “Milli Eğitim Bakanı sınıfta kaldı” diyen Aydoğan, AK Parti’nin Meclis’e sunduğı son eğitim teklifi ile kendi dönemlerinde düşürülen okula başlama yaşının yeniden yükseltilecek olmasını da “yanlış yaptıklarının itirafı” diye niteledi. Eğitim Sen Başkanı Feray Aytekin Aydoğan’ın sorularımıza yanıtları şu şekilde oldu:
24 Haziran seçimlerinin ardından göreve başlayan Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk geride kalan yaklaşık bir yılda beklentileri karşıladı mı?
24 Haziran seçimlerinde bütün partiler gibi AKP de seçim beyannamesi açıkladı. Seçim biter bitmez bir KHK yayınlanarak saraya bağlı Eğitim Öğretim Kurulu oluşturuldu. Bu KHK dedi ki, ‘Bundan sonra eğitim alanındaki bütün politikaları oluşturacak olan bu kuruldur ve bakanlar sadece uygulayıcıdır’. Devamında da bir vizyon belgesi açıklandı. Eğitimle ilgili vizyon belgesi açıklandığında Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un sunum yapması beklenirken, Cumhurbaşkanı yaptı. Vizyon belgesinin omurgasını, AKP’nin seçim beyannamesinin oluşturduğunu gördük. Geride kalan bir yılda atılan her adım seçim beyannamesinde ve vizyon belgesinde yer alan adımların hayata geçirilmesi şeklinde oldu.
'İPTAL EDİLEN PROTOKOL İMZALANMAYA DEVAM EDİYOR'
AKP iktidar olduğundan bu yana kamusal ve bilimsel eğitimi yok eden bir eğitim politikası izledi. AKP’nin 2002 yılından bu yana eğitim alanında izlediği bütün politikalar bu bir yılda hayata geçirildi. Örneğin Ensar ve Hizmet Vakfı'nın okullarda çalışma yürütmesine karşı açtığımız davayı Eğitim Sen olarak kazanmıştık. Ama ısrarla onlarca protokol bu ve başka vakıflarla imzalanmaya devam ediyor. Milli Eğitim Bakanı’nın değişimiyle bir algı yaratılmaya çalışılmıştı. Bu başlangıçta kısmen başarılı olmuştu ama geçtiğimiz bir yıllık süreçte Milli Eğitim Bakanı AKP’nin eğitim alanında oluşturduğu hattın daha da hızlı hayata geçiricisi oldu. Bakanın değişimiyle bizim ve öğrencilerin somut yaşantısında değişen hiçbir şey olmadı. Aksine kamusal ve bilimsel eğitimi hedef alan politikalar daha hızlı hayata geçirildi.
ANKET SONUCU: SELÇUK BEKLENTİLERİ KARŞILAYAMADI
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk sizin açınızdan, geride bıraktığı yaklaşık bir yıllık görev süresi düşünüldüğünde sınıfta kaldı mı geçti mi?
Sınıfta kaldı. Biz Eğitim Sen olarak öğretmenlere yönelik bir anket yaptık. O anket verilerinde, tüm sorulara verilen cevaplarda sorunların devam ettiği görüldü. Sözleşmeli öğretmenlik uygulamasıyla iş güvencemizin kaldırılması, okul idarecileri ve öğretmen atamaları gibi konularda yaşanan sorunlar da sonuçlar da görüldü. Öğretmenlerin değerlendirmesinde de Milli Eğitim Bakanı sınıfta kaldı. Hemen hemen her soruya verilen cevaplarda Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un beklentileri karşılamadığını, sınıfta kaldığını dile getirmiş oldu.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, 23 Haziran’daki İstanbul seçimlerinde AK Parti’nin adayı Binali Yıldırım’ın vaatlerini içeren paylaşımını not düşerek kendi sosyal medya hesabından paylaştı. Bakan Selçuk’un Yıldırım’a açık desteğini eğitimciler nasıl yorumladı?
Milli Eğitim Bakanı tarafından yapılan iki açıklama geride kaldığımız yılda yaşadığımız tablo açısından da oldukça önemli. 31 Mart yerel seçimlerinde Anadolu Ajansı’na çıktığı programda, “Eğitimden gelecek bekliyorsanız bize oy verin” dedi. Yine geçtiğimiz günlerde de sadece bir ittifakın adayının eğitimle ilgili vaatlerini paylaştı. Bize oy verin derken de siyasi ittifakı işaret ediyordu. Şimdi de bir adayın vaatlerini açıkladığında aynı durumun devam ettiğini görüyoruz.
‘HİÇBİR BAKAN BU KADAR AÇIKTAN DESTEK VERMEMİŞTİ’
Bir Milli Eğitim Bakanı bütün öğrencilere, bilim emekçilerine ve velilere eşit mesafede olmak zorundadır. Zaman zaman il ilçe milli eğitim müdürlerinin, müsteşarların seçim zamanlarında çeşitli açıklamalar yaptıklarına tanık olduk ama hiçbir zaman bir Milli Eğitim Bakanı bu kadar açıktan bir destek vermemişti. Ziya Selçuk’la Türkiye tarihinde bir ilk yaşandı. Dolaylı destek verenlere tanık olmuştuk ama hiç bu kadar açık desteği görmemiştik. Bu destekle bütün öğrencilerden, velilerden ve bilim emekçilerinden yana taraf olmadığını, bir siyasi ittifaktan yana taraf olduğunu açıkça deklare etmiş oldu.
‘ÇOK BÜYÜK BİR HATAYDI’
AK Parti, eğitim alanında kimi değişiklikler içeren 19 maddelik bir kanun teklifi hazırladı. 2012 yılında hayata geçirilen 4+4+4 sürecinde de Eğitim Sen’in en çok itirazı okula başlama yaşıydı. Yeni teklifle, 2012 yılında önce 72’den 60’a indirilen sonra 66 aya çıkarılan okula başlama yaşının şimdi 69 aya çıkarılması planlanıyor. Aradan geçen yedi yılda ne değişti? O dönem AK Parti’nin aldığı karar hata mıydı?
Çok büyük bir hataydı. 4+4+4 düzenlemesi başlı başına çok büyük bir hataydı. Bu yasa bu haliyle geçerse kamusal ve bilimsel eğitimi kaybedeceğiz demiştik. 2002’de yüzde 2’lerde olan özel eğitim kurumlarının oranı bu yasanın çıkma süreciyle, teşviklerle yüzde 25’i buldu. Orta öğretimde ise yüzde 35’e çıktı ve biz kamusal eğitimi kaybettik. Okula başlama yaşına ilişkin o zaman da bunun 80’lerde denenen ve vazgeçilen bir yöntem olduğunu, sonuçlarının bütün öğretmenler tarafından olumsuz değerlendirildiğini söylemiştik. 72 ay öncesi çocukların olması gereken yerler okul öncesi kurumlarıdır ve her çocuğun hakkıdır, iktidar 72 ay öncesi çocuklara bunu ücretsiz ve zorunlu vermelidir demiştik.
2012 yılında okula başlama yaşı 60 ay olarak düzenlendi ve okul öncesi eğitim almayan, özellikle yoksul aile çocukları ciddi anlamda travmalar yaşadılar. Okul öncesinden hazırlıkları olmayan, kişisel ihtiyaçlarını karşılayamayan çocukları ilk okula başlama üzerinden bir süreç dayatıldı. Bu sorunlar o kadar derin yaşandı ki başlama zorunluğunu 66 aya çıkardılar ama 60 ayda isteyen veli başlatabilir dediler. Çocuklarını 60 ayda başlatan velilerin çocukları hep yoksul ailelerdendi. Okul öncesi eğitim ücretli olduğu için veremeyen aileler ilkokula vermeyi tercih etmek zorunda kaldılar. Bu düzenleme yani okula başlama yaşının 69 aya çıkarılması yanlış yaptıklarının itirafıdır. Yine tasarıda problemli ifadeler var. 69 ay olarak düzenliyor ama öncesinde de okula başlanabileceğini belirten ifadeler koymuş durumdalar. Bir yandan yanlışı itiraf ederken bir yandan da bu yanlıştan vazgeçmiyorlar.
‘ÇOCUKLARDA BÜYÜK TRAVMALARA NEDEN OLDU’
Okula başlama yaşının düşürülmesinin ardından geride kalan 7 yılda çocuklar mağdur oldular mı? Öğretmenlerin, velilerin okula erken başlama nedeniyle yaşadıkları sorunlar nelerdi?
Yüz binlerce çocuk bu süreci zor bir şekilde yaşadı. Çocuklar bilişsel, fiziksel olarak hazır olmadığı bir süreci yaşadılar. İlkokula başlama yaşıyla birlikte ne sınıf ortamları bu çocuklar için uygundu ne de ön hazırlık süreçleri vardı. Hiçbir okul öncesi eğitim almadan, fiziksel olarak o gelişim süreçlerini tamamlamadan çocukların birden sınıf ortamına alınması çocuklarda büyük travmalara neden oldu. Sınıflar, okulun mimari yapısı bu çocuklara uygun değildi. 60 aylık çocuklarla 72 ayın üzerindeki çocuklar aynı sınıflarda yer aldılar. Çocuklar bireysel farklılıklarından dolayı da sorunlar yaşadılar. Millî Eğitim Bakanlığı kendisi bir araştırma yapsa bu durumun sonuçlarının çok ciddi olduğunu görecektir.
‘SÖZLEŞMELİLERİN TAMAMININ KADROYA GEÇİRİLMESİ GEREKİYOR’
AK Parti’nin Meclis’e taşıdığı teklif, Millî Eğitim Bakanlığı’nda ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nda görev yapan sözleşmeli personelin zorunlu görev süresinin dört yıla düşürülmesini öngörüyor. Sözleşmeli öğretmenlikle ilgili bu adımı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sözleşmeli öğretmenler Diyanet üzerinden tanımlanmış durumda. Eğitim alanında güvencesiz ve sözleşmeli çalışan binlerce bilim emekçisi var. AKP’nin kamuda izlediği hat güvencesizliğin hayata geçirilmesi oldu. Bütün sözleşmeli güvencesiz çalışanların tamamının kadroya geçirilmesi gerekiyor. 3+1 gibi düzenlemelerle bu sorunlar aşılamaz ve daha derinleşir. Arkadaşlarımızın iş güvencesi yok. Mazerete dayalı tayin hakkı konusunda ciddi hak kayıpları var. Güvencesiz oldukları ve mülakatla belirlenen okul idarecilerinin başlı başına baskı aracı olduğunu da biliyoruz. Tüm bunlara tepkilerden dolayı bir adım atılmış gibi görünüyor ama bu var olan sorunları çözmüyor.
Bu kanun teklifinin eğitim düzenlemesi adı altında olduğu belirtildi. Fakat Millî Eğitim Bakanlığı bünyesindeki sözleşmeli personelle ilgili düzenlemenin yanında Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin de dahil edildiğini görüyoruz. Bu iki farklı kurumun personeline ilişkin düzenlemenin aynı anda teklif edilmesi ne anlam ifade ediyor?
Genel olarak kamu emekçileri arasında ciddi bir ayrım var maalesef. Biz bunu psikolojik danışman ve rehber öğretmenler için açılan sertifika programlarına aynı zamanda ilahiyat mezunlarının başvurabileceği kararının alındığı süreçte yaşadık. Yine yurtlara yapılan manevi danışman adı altında sadece ilahiyat mezunlarının atamasında da yaşadık. Ataması yapılmayan yüz binlerce eğitim fakültesi mezunu varken ilahiyat mezunlarına bir istihdam alanı açma, ilahiyat mezunlarının haklarını güçlendirme üzerinden bir süreç yaşatılıyor. Biz bu torba yasada da bunun devamını görüyoruz. Pratikte yaşananlar Meclis çatısı altında da devam ettiriliyor.
‘TÜM SORUNLARIN GELECEK YIL DA DEVAM EDECEK'
Gelecek eğitim ve öğretim yılında öğrencileri ve velileri neler bekliyor?
Biz yaşadığımız tüm sorunların gelecek yıl da devam edeceğini görüyoruz. Öğrencilerimiz açısından düşündüğümüzde kamusal ve bilimsel eğitim adım adım yok ediliyor. Yok eden her uygulamada da özellikle yoksul ailelerimizin çocukları olan öğrencilerimiz örgün eğitimin dışına çıkıyor. Velilerin kaygılar nedeniyle çocuklarını kamu okullarından uzaklaştırdığını görüyoruz ve bu da problem olarak devam ediyor. Eğitim ve bilim emekçileri açısından da hukuksuz KHK süreci yaşatıldı. Bütün eğitim ve bilim emekçilerini hiçbir hukuksal süreç olmadan bir gecede işten çıkarılabilir üzerinden korku yaratılmak istendi ve bunu ısrarla devam ettiriyorlar.
En temel mücadele hattımız kamusal eğitim olmaya devam edecek. 3+1 gibi lütuf kanun teklifleri yapıyorlar ama sözleşmeli öğretmen uygulamalarına devam edeceklerini görüyoruz. Eğitimciler, öğrenciler ve veliler açısından değişen hiçbir şey yok. Bu süreci tersine çevirecek tek hat birlikte mücadele hattı olacak. Tüm eğitim ve bilim emekçileri olarak milyonu aşan bir gücüz. Ataması yapılmayan meslektaşlarımızı da düşününce 1.5 milyonuz. Öğrencilerimizi ve velilerimizi de düşününce bu ülkenin tamamıyız. Kamusal ve bilimsel eğitim mücadelesini birlikte başarmak zorundayız. Bu mücadele aynı zamanda hepimizin geleceği için verilecek bir mücadeledir.