Bugün kamu emekçilerinin emek ve mücadele örgütü Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası’nın kuruluşunun 24'üncü yılı. Sokak sokak, meydan meydan kurulmuş bir örgüt Eğitim Sen. Arkasında eğitim emekçilerinin yüz yıllık mücadele birikimi, deneyimi var. Benim kuşağım sendikanın kuruluş mücadelesini televizyondan hatırlar; öğretmenlerimizin geleceğimiz için verdiği mücadele, gerçekliğini OHAL koşullarında sendika olarak kalabilen tek kurumu yaratmakta bulmuştur. Bu yüzden o günlerde hakları için, öğrencileri için, gelecek için mücadele eden bütün eğitim ve bilim emekçileri önünde saygıyla eğilmeden, mücadeleyi Türkiye’nin istisnai rejimi içinde sürdüren tepeden tırnağa bütün sendika kadrolarına saygı sunmadan, bir kez daha hatırlamadan ve hatırlatmadan bu yıl dönümünü geçemeyiz. Elbette, geleneğinde olan tartışma ve eleştiri zeminini her koşulda açık tutarak...
Ama bugün yazı o yazı değil; sendikanın resmi tarihi ve tartışma gündemlerine her kanaldan ulaşmak mümkün, ben onu yazmayacağım. Ben eğitim ve öğretim hayatımın her alanına dokunmuş öğretmenim olmuş bir sendika anlatmaya çalışacağım bugün.
EĞİTİM SEN'Lİ ÖĞRETMEN KİMDİR?
Öğrenci seçicidir. Öğretmenin öğrenciyi tanıdığını sanması büyük yanılgıdır. Öğrenci seçer öğretmeni, onu sever ya da sevmez. Dersine girmek için koşa koşa erkenden okula gelir ya da geri geri gider ayakları. Öğretmen öğretim alışkanlığının rutininde farkına varmaz bunun. Bildiği işi en doğru biçimde yapmaya çalışandır Eğitim Sen'li öğretmen. Bunu ilk anladığım yılların sendikanın yeni kurulduğu yıllar olduğunu şimdi biliyorum. O zaman öğretmenlerimiz vardı sadece, orta mektepteydik. Bazı günler “görev”leri gereği derse gelmediklerini hatırlıyorum. Fakat o görevdeki öğretmenlerden birinin, ağabeyini kaybettiği gün, ayakta zor durduğu halde tahtaya formüller yazarak ve gözlerimizin içine bakarak anlattığı dersi de. Dersten matematiğe dair bir şey hatırladığım sanılmasın, ama o ders, hayatımda yıllarca takip etmeye çalıştığım bir ilkeyi yerleştirdi bana. Sevgili hocam sağ olsun.
Erkek lisesinde okudum. Zordu, sınıflar kalabalık ve kelimenin gerçek anlamıyla ergen erkekti. Kötüydü. Müfredatı oldukça esneterek Turgut Uyar’ı Cemal Süreya’yı, Nazım Hikmet’i okuyup tartışmamızı Eğitim Sen'li edebiyat öğretmenimize borçluyum. Adını anmak haksızlık olur belki, anmayacağım ama açık görüşlülüğünü anmak zorundayım. Gündelik hayatımız haline gelmiş kadını aşağılayıcı küfürlerden birini duyduğunda verdiği tepkiyle ve küfrü eden dahil kimseyi aşağılamadan cinsiyetçiliğin ne olduğunu öğretmişti bizlere. Okulda ilk yayıncılık faaliyetini onun yardımıyla gerçekleştirdik, birlikte öğrenmenin ve üretmenin ne demek olduğunu böylece kavradık. Sevgili hocam sağ olsun.
Ülkenin her yerinde savaş naraları atıldığı yıllardı. Tarih derslerinin bu hamasetle boğulduğunu başka okullardan ve derslerden biliyorum. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde yaşanan olayların ardından Eğitim Sen'li tarih öğretmenimin okuluna gözyaşı dökerken verdiği barış dersini hatırlıyorum. Savaşın devlet dersinde örgütlendiğini, ama barışın öğretilebilir olduğunu o gün öğrendim. Dersin konusunun Hollanda’nın yükselişi olduğunu hatırlıyorum sadece. Ama dersin de barış olduğunu, barışın konusunun sınıfımızdaki arkadaşlarımız, mahalledeki komşumuz, tüm ülkedeki yurttaşlarımız olduğunu da.
Eğitimin paralılaşmasının pilot uygulamasıydık belki. Katkı payları isteniyordu, direniyorduk. Aslında söylediklerimize ki bugün hepsi gerçek oldu, kendimiz bile tam inanmıyorduk. Ama olmakta olana direniyorduk, eylemler yapıyorduk paralılaşmaya karşı, yoksulların nitelikli eğitim görmesinin engellenecek olmasına, okullar arasında ayrım yapılmasına, özel okulların teşvik edilmesine karşı… Alacağı ceza pahasına ve inandığı gelecek, inandığı eğitim anlayışı için müdürlere, polislere karşı yanımızda duran öğretmenlerimiz Eğitim Sen'liydi. Gerçeği görmeyi olduğu kadar onu savunabilmeyi de onlardan öğrendik sağ olsunlar.
EĞİTİM SEN'Lİ OLMAK
Üniversite yıllarımda ilk katıldığım eylemlerden biri, bu nedenle belki de Eğitim Sen’e karşı açılan kapatma davası sırasında Ankara’da yapılan meşaleli eylemdi. Heyecanlıydım. Doğru yerde olduğumu biliyordum. Polis çemberindeydik, korkutucu bir çemberdi. Genel Başkanı orada gördüm, yöneticileriyle birlikte gitti, barikata yürüdü ve aştı, hocaya ne kadar hayran olduğumu size anlatamam. Güvenin nasıl sağlanacağını, dayanışmanın nasıl örüleceğini en iyi pratik gösterir, bunu o sokaklarda, o meydanlarda gösterdi Eğitim Sen.
Çalışma hayatıma ilk başladığım gün, okuldan önce sendikaya gittim, hiçbir şeyim, evim, eşyam olmadan. Bilmediğim bir şehirdi. O gün bir ev bulduk, eşyalar bulduk, ertesi gün göreve başladım. Sonrasında birçok sendikal sorumluluk aldım, öğrendiğimi yapmaya çalışarak. Örgütlenmenin, mücadelenin ülkeye, topluma, doğaya karşı sorumluluğunu taşımaya çalışarak…
İSTİSNAİ REJİM VE KHK'LER
Sadece Türkiye değil, dünya sendikal tarihine geçecek bir sendikal kıyıma karşı, insanların açlıkla terbiye edilmesine, yıllarca özenle yaptıkları işlerinden atılmasına karşı durabilen, zor günlerde üyelerine sahip çıkabilen tek sendika oldu KESK ve Eğitim Sen. Binlerce üyesi açığa alındı, binlercesi meslekten ihraç edildi. Hukuksuz ve keyfi kararnamelere karşı üyeleriyle gösterdiği dayanışma ve kazanımları, kuruluş mücadelesinin ne olduğunu yeniden hatırlattı.
24'üncü yılı kutlu olsun.