Geçen hafta ekonomik gidişatı 10 maddede özetlemeye çalışmıştım. Geçen haftadan bugüne yaşanan gelişmeleri de aşağıda sıraladım. Tekrara düşmemek için bu sefer sürecin nasıl yönetildiğine odaklanacağım. Özetin özeti: ekonomi bıçak sırtında.
TEK PARTİ "KOALİSYONU" ÇATIRDIYOR
Geçtiğimiz hafta Cuma günü dolardaki sert yükseliş yaşandığında gözler bu hafta yapılacak olan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK) kararlarına çevrildi. Ancak bu bir haftada ekonomi yönetiminden çelişkili mesajlar gelmeye devam etti. Ekonomi yönetimde yaşanan sorunlar, mevcut iktidarın tek parti görünümde bir koalisyon olmasından kaynaklanıyor. Özellikle ekonomi ile ilgili karar alıcıların duruşlarına bakıldığında, farklı sermaye kesimleri arasında bir koalisyon olduğu görülebilir. Bu yeni bir durum değil, 2002’den beri böyleydi. Ekonomik sorunlar artmaya başlayınca, koalisyonun bileşenlerinin öncelikleri de farklılaşıyor. Bu tartışmanın detayları için geçtiğimiz haftaki yazıya bakılabilir.
Tartışmada kişiler değişiyor ama pozisyonlar benzer. Bir dönem Kürşat Tüzmen ya da Zafer Çağlayan ile Ali Babacan arasında yaşanan gerilimler, geçtiğimiz hafta Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ve Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Bülent Gedikli arasında yaşandı. Şimşek “döviz kuru, en az faiz, enflasyon ve ücretler kadar önemli bir barometredir” diye açıklama yaparken, Gedikli, “yatırım ve ihracat en az faiz ve tüketim kadar önemli bir parametredir!” diyerek yanıt verdi.
EKONOMİK KOORDİNASYON KURULU HAMLESİ
Geçtiğimiz hafta dolarda yaşanan hızlı yükseliş sonrasında, normalde çok sık işletilmeyen bir mekanizma olan Ekonomik Koordinasyon Kurulu (EKK) 18 Kasım’da toplandı ve isabetsiz bir tespitle, "piyasalardaki hareketliliğin esas itibariyle küresel kaynaklı olduğu” açıklandı. Hafta sonu Kalkınma Bakanı Lütfü Elvan’ın “son günlerde vatandaşlarımızın döviz satmadığını görüyoruz, bu yanlış” uyarısının yeni hafta başladığında vatandaş tarafından pek de dikkate alınmadığını, doların artmaya devam etmesinden anlıyoruz!
Bunun üzerine EKK’nın yeniden toplanması gündeme geldi ancak bu toplantı iptal edilerek yenisi TCMB’nin faiz kararını açıklayacağı 24 Kasım’dan bir gün önce yapıldı. Son EKK sonrasında bir açıklama yapılmamış olması dikkat çekicidir. Bunun nedeni, TCMB faiz artışı yaptığında, faiz kararının hükümete "rağmen" alınmış olduğu görüntüsü verilmesi ve bu yolla TCMB'nin zaten oldukça zedelenen itibarını iyileştirmek olabilir. Ancak EKK sonrası açıklama gelmemesi faiz kararının orada alındığını düşündürüyor.
TCMB’NİN BOŞA DÜŞEN FAİZ KARARI
TCMB, dünkü toplantısında hızla değersizleşen TL’yi kontrol altına almak için üç adım attı. Bunlardan ilki, Ocak 2014’ten beri ilk kez faiz artırmasıydı. TCMB, beklentilerin dışında politika faizi olan haftalık repo faizini % 7.5’ten % 8’e yükselterek yarım puan artırdı. İkinci adım ile zorunlu karşılık oranları indirilerek piyasaya 1.5 milyar dolar ek likidite sağlandı. TCMB’nin üçüncü hamlesi ise, ihracat reeskont kredileri için yıl sonuna kadar vadesi gelen döviz kredilerinin ödemesinin 3 ay ertelenmesiydi. Ancak bu kararların açıklandığı saatlerde Avrupa Parlamentosu’ndan (AP) gelen üyelik görüşmelerinin geçici olarak dondurulması yönündeki tavsiye kararı, hükümetten gelen “tanımıyoruz” yanıtına rağmen, faiz artırımının etkisini sildi ve dolar gün sonunda rekor tazeleyerek 3.45 seviyesini gördü (saat 19.10).
Faiz artışı kararının etkisinin, AP kararı olmasa dahi sınırlı olacağı biliniyordu. Zira Türkiye ekonomisi, basitçe faizi artırarak yaşanan sıkıntıları aşacak evreyi geçeli çok oldu. Bir süredir işaret ettim gibi, Türkiye ekonomisi döviz ve faiz arasına sıkışmış durumda. Örneğin kuvvetli bir faiz artışı, dövizin yükselişini durdurabilir ve buradan kaynaklanan riskler azaltılabilir. Ancak bu durumda karşılaşılacak sonuç, zaten duraklama evresine giren ekonomik büyümenin daralma evresine geçmesi olabilir. Hükümet çevrelerinin faiz artışına bu denli uzak durmalarının arkasında, kendisini ekonomik büyüme sayesinde var eden bir iktidarın bunu kaybetmeme mücadelesi var.
NEREYE GİDER?
Bu sürecin nereye gideceğini kestirmek güç. Hele her gün beklenmedik yeni siyasi gelişmelerin yaşandığı, bombaların patladığı, rejim değişikliğinin kısa sürede gündeme gelmesi ihtimalinin arttığı, Suriye ve Irak’taki belirsizliklerin artarak sürdüğü bir dönemde ekonomik gelişmelerin bunlardan etkilenmemesi mümkün değil. Ancak Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Gedikli’nin yaptığı “sermaye kontrolleri gündemde değil” açıklaması, yaşanan sıkıntının ne denli büyük oluğunu gösteriyor. Zira normal zamanlarda sermaye kontrollerinin lafı bile edilmez, bu ancak işler kontrolden çıkmaya başladığında gündeme gelir.
ARALIK MUAMMASI
TCMB Aralık ayının ortasına kadar olağanüstü bir toplantı yapıp yeni faiz artışına gitmek zorunda kalmazsa, üzerindeki basıncın yoğunlaşacağı bir sonraki tarih FED’in faiz artırma ihtimalinin yükseldiği Aralık ortası olacak. ABD, AB ya da Japonya gibi önemli kapitalist merkezlerin dışında kalan ülkelerde politika yapıcıların manevra alanının daralması, mevcut küresel finansal sistemin temel özelliklerinden. FED’in faiz artırması durumunda TCMB’nin bu sürecin dışında kalabileceğini beklemek gerçekçi olmayacaktır.
Aralık ayındaki bir diğer önemli gelişme büyüme rakamlarının açıklanacak olması. Bunun önemi, 2009 yılından beri ilk kez ekonomik büyümenin negatif gelme ihtimalinin olması. Ancak Aralık ayı bir nedenle daha önemli: 12 Aralık'ta açıklanacak olan büyüme rakamlarıyla uzun süreden sonra ilk kez ekonomik daralmanın gündeme geldiği sırada, TUİK'in milli gelir hesaplama yöntemini değiştireceği açıklandı ve beklenti yukarı revizyon olacağı şeklinde. Ancak uyaralım: Dolar olarak düşen milli geliri makyajlayarak düzeltmeye çalışmak, resmi istatistiklerin daha da çok sorgulanmasından başka bir şey getirmez. Kısacası, ekonomi bıçak sırtında ve ekonomi yönetime bakıldığında bu gidişata köklü bir şekilde müdahale edebilecek bir tutarlılığın olmadığı görülüyor.