Ekonomi Dünyası: Küreselleşmenin sonu bu kez geldi mi ve petrolde neler oluyor?

Bu kez gerçekten küreselleşmenin sonuna gelmiş olabiliriz. Ticaret savaşları, tedarik zincirlerinin bozulması ve yaptırımlarla küresel ticaret dip yaptı. Petrolde ise savaşa rağmen fiyatlar artmadı.

Abone ol

Çok yeni bir tespit değil ama bu kez gerçekten küreselleşme çağının sonuna geldik. Daha önce sayısız defalar, küreselleşmenin öldüğü, sonuna gelindiği vurgulanmıştı. Kimi uzmanlar ise, küreselleşmenin şekil değiştirdiğini ya da dördüncü evresinde olduğunu ya da son derece normal olan bir gerileme dönemi yaşadığını savunuyor.  

Küreselleşmenin sonunu hazırlayan gelişmeleri sıralayalım: Trump döneminde başlayan ticaret savaşları, Covid 19 pandemisi, küresel tedarik sıkıntısı, Rusya-Ukrayna savaşı ve Rusya’ya yönelik geniş çaplı yaptırımlar ve son olarak ABD ile Çin arasında boyutları daha da büyüyen ticaret savaşı…

Malumunuz, küreselleşmenin temeli serbest ticarete dayanıyor ve ticaret savaşları, korumacılığın yükselişi, yaptırımlar, savaşlar nedeniyle can çekişiyor.

Dünyanın en büyük yatırım yönetim şirketi BlackRock’ın CEO'su Larry Fink de, Ukrayna'daki savaşın yeni dünya düzenini şekillendiren küreselleşmenin sonunu hızlandırdığını düşünüyor.

BRICS’İN BÜYÜMESİ, PETRODOLLAR’IN EGEMENLİĞİNİN ZEDELENMESİ…

Küreselleşme hamlesini oluşturan Birinci Dünya ülkeleri son yıllarda her geçen gün güçlerini artırdılar. Ancak, özellikle son iki yıldır büyük bir geri çekilme yaşanıyor. BRICS yeni üyelerle daha büyüdü ve bu ülkeler arasındaki ticaret hızla artıyor. Ayrıca, ABD'nin enerji arzı konusunda sahip olduğu hegemonya ve petrodoların egemenliği giderek azalıyor.

ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşı Ocak 2018’de dönemin Başkanı Donald Trump’ın Çin’e gümrük tarifeleri ve diğer ticaret engelleri koymasıyla başladı.

BİDEN YÖNETİMİ ÇİN İLE TİCARET SAVAŞINI İYİCE GENİŞLETTİ

Biden yönetimi, Eylül 2022 itibarıyla Trump döneminde Çin'e uygulanan gümrük vergilerini geri çekmediği gibi yenilerini getirdi. Artık hızla büyüyen ekonomisi ve elektronikte Amerikan şirketlerinin önüne geçmesi nedeniyle, Çin, ABD için resmen en büyük tehdit haline geldi.

ABD, ekonomik ve askeri çıkarlarını korumak amacıyla Çinli şirketlere bir dizi yeni ihracat limiti ve yatırım yasağı getirdi. Ticaret Bakanlığı, dünyanın en büyük telekom ekipmanı üreticisi Huawei ve diğer 50 Çinli şirkete yönelik yaptırımları genişletti.

ABD, küresel mikroçip üretiminin sadece yüzde 10'unu üretiyor ve en gelişmiş çiplerden hiçbirini üretmiyor. Küresel üretimin yüzde 75'i Doğu Asya'da gerçekleşiyor.

2008 MALİ KRİZİNDEN İTİBAREN KÜRESEL TİCARET İNİŞE GEÇTİ

Ayrıntıları geçelim... Biraz rakamlara bakalım...

Dünya Ticaret Örgütü'ne göre, son 70 yılda dünya ekonomisi, küresel ticaretteki 45 kat büyümenin desteğiyle 14 kat büyüdü. Bu süreçte gelişmekte olan ülkelerin dünya üretimindeki payı 1980'lerde yüzde 24 iken 2020'de yüzde 43'ün üzerine çıktı ve gelişmekte olanlar somut kazanımlar sağladı. Bu arada zengin ekonomiler, düşük maliyetli üretim, daha ucuz tüketim malları ve düşük enflasyon döneminin tadını çıkardı. Ancak bu süreç şimdi durdu.

Reuters'in bir analiz-haberine göre, dünya ticaretinin GSYİH'ye oranı 2008'de yüzde 61 ile zirveye ulaştı. Ancak, düşüş bu seviyeden başladı. Son olarak Temmuz ayında küresel ticaret neredeyse üç yıl içinde yıllık bazda en büyük düşüşünü kaydetti.

Ticaretin tersine dönmesi 2008 mali krizini takip eden durgunluk sırasında başlamış olsa da, ABD ile Çin arasında artan jeopolitik gerilim ve gümrük vergisi savaşı serbest ticaretin gerilemesi sürecini ivmelendiriyor. ABD'nin Çin'den yaptığı ithalatın toplam ithalatına payı  2017'de yüzde 22 iken 2022’de yüzde 17 oldu ve 2007 seviyelerine geri döndü.

ABD'nin Çin'e doğrudan yatırımı geçen yıl neredeyse 20 yılın en düşük seviyesine geriledi ve Çin'deki özel sermaye ve risk sermayesi yatırımları 2021'den 2022'ye kadar tam dörtte üç oranında düştü.

VİETNAM, MEKSİKA ABD’YE DAHA ÇOK MAL SATIYOR AMA ÇİN’DEN ALIYOR

Bir de şöyle bir durum var: Çin'in ABD'ye yaptığı ithalatta payı düştükçe diğer ülkelerin payı arttı. Özellikle, Vietnam, Tayvan ve Meksika... Vietnam'ın ABD ithalatındaki payı 2017 ile 2022 arasında ikiye katlanarak yüzde 4'e yükseldi. Tayvan ve Meksika da ihracatını artırdı. Vietnam elektronik, hazır giyim ve tekstil, Meksika ise otomobil parçaları, cam ve çelik alanında iddialı...

Ancak bu ülkelerin üretimi hala büyük ölçüde Çin yapımı mallara dayanıyor. Örneğin Vietnam'ın ithalatında 1994'te sadece yüzde 9 olan Çin'in payı 2022'de yüzde 40 oldu. Aynı dönemde Meksika'nın Çin'den yaptığı ithalatın payı yüzde 1'den 20'ye çıktı.

PETROL FİYATLARI NEDEN YÜKSELMEDİ?

Petrol fiyatlarına biraz bakalım... İsrail'in Gazze'deki soykırım niteliğindeki askeri operasyonları ile petrolde yeni bir yükseliş döneminin başlayacağı öngörülmüştü. Savaşın bölgesel bir çatışmaya yol açacağı ve ABD'nin de bölgeye müdahale edeceği beklentiler arasında yer aldı. Bu durumda petrolün varilinin 150 dolara kadar çıkacağı tahmin edildi. Hatta kimi tahminlerde 250 dolar gibi uç rakamlar söz konusuydu.

Ancak, beklenildiği gibi olmadı. En azından şimdilik... Ortadoğu'da savaş başlamadan önceki Cuma (5 Ekim) Brent petrolün varili 84.5 dolardı, geçen Cuma günü 85 dolardan kapandı. 19 Ekim'de 94.2 dolara kadar çıksa da genel olarak süreç boyuna 90 doların altında seyretti.

Brent petrolü geçen Cuma günü yüzde 2.26 gerileyerek 84.89 dolardan haftayı kapattı. Brent petrolü haftalık yüzde 6 değer yitirdi. Önceki hafta da yüzde 1.8 gerilemişti. Cuma günkü düşüşün başlıca nedeni Ortadoğu'dan arz kesintilerine ilişkin endişelerin azalmasıydı.

Peki, petrol neden sert bir tepki göstermedi? Birincisi, piyasa için en korkulu rüya Hürmüz Boğazı'nın kapatılmasıydı. Çünkü küresel petrol arzının dörtte biri buradan geçiyor. Bu olmadı ve İsrail'in insanlık dışı saldırılarının bölgesel bir çatışmaya yol açabileceği yönündeki korkular şimdilik sönümlendi.

Küresel ekonominin sağlığına ilişkin endişeler de fiyatların düşmesine neden oluyor. Euro Bölgesi ve Çin ekonomisinin yavaşlayacağına ilişkin beklentilerin petrol talebinde azalmaya yol açacağı öngörülüyor.

DÜNYA BANKASI’NIN 157 DOLAR TAHMİNİ…

Pazartesi günü Dünya Bankası, yavaşlayan büyümenin talebi hafifletmesi nedeniyle petrol fiyatlarının yılın dördüncü çeyreğinde varil başına ortalama 90 dolar olmasını beklediğini açıkladı. Ancak Orta Doğu'daki çatışmanın tırmanmasının fiyatları önemli ölçüde artırabileceği konusunda uyarı yaptı. Dünya Bankası’na göre, bölgesel savaş durumunda petrol fiyatları varil başına 157 dolara kadar çıkabilir.

Goldman Sachs uzmanları ise, 2024 yılının ilk çeyreğine ilişkin Brent petrolü tahminini varil başına 95 dolar olarak korudu ancak Hürmüz Boğazı’ndan geçişlerin kısıtlanmasıyla İran'ın ihracatının azalması halinde bu seviyeden yüzde 5 artış öngörüyor.

BANK OF AMERICA: HÜRMÜZ BOĞAZI KAPANIRSA 250 DOLARA ÇIKAR

Bank of America, savaşın ciddi şekilde kızışması durumunda petrolün varil başına 250 dolara kadar çıkabileceğini öngörüyor. Şimdiye dek görülmemiş böyle bir fiyat seviyesi dünya çapında tüketim ve ekonomik büyüme üzerinde yıkıcı etkiler yaratabilir ve birkaç ay içinde küresel bir durgunluğu tetikleyebilir.

İran ile olası bir savaş durumunda, İran’ın dünya toplam petrolünün yaklaşık dörtte birinin geçtiği Hürmüz Boğazını kapatmasıyla fiyatların bu seviyelere çıkması öngörülüyor.

ORTADOĞU VE KUZEY AFRİKA PETROL VE GAZ REZERVLERİNİN YÜZDE 65'İNE SAHİP

Malumunuz Ortadoğu, dünyanın en iyi ve en büyük petrol ve gaz rezervlerine orantısız bir şekilde sahip bölgesi… OPEC'in Ortadoğu ile Kuzey Afrika'daki başlıca üyeleri dünyadaki mevcut petrol ve gaz rezervlerinin yüzde 65'ine sahip.

Bölge bu nedenle yıllardır küresel jeopolitiğin merkezi ilgi alanı oldu ve 1930'lardan bu yana, İngiliz ve Amerikan emperyalizmi bölgeyi kontrol altına almak için askeri güç, suikastlar, darbeler, rüşvet ve diğer yöntemleri kullandı. Biden’ın geçtiğimiz günlerde Kongre'deki "İsrail'e yılda üç milyar dolar yardım yaptığımız en iyi yatırımdır. İsrail olmasaydı ABD bölgedeki çıkarlarını korumak için bir İsrail yaratmak zorunda kalacaktı" sözleri ABD’nin Ortadoğu’ya bakış açısını özetliyor.

FED FAİZ ARTIRMADI, EURO BÖLGESİ’NDE HEM ENFLASYON HEM DE BÜYÜME DÜŞÜYOR

Geçen hafta ABD Merkez Bankası (FED), son toplantısında piyasa beklentileriyle uyumlu olarak faiz artırmadı ve böylece üst üste ikinci kez faiz artırımlarına ara verdi. FED, politika faizini 22 yılın en yüksek seviyesi olan yüzde 5,25-5,50 aralığında bıraktı. FED, ayrıca Aralık ayındaki son toplantısında faiz artırımına gidip gitmeyeceğine dair karışık sinyaller verdi.

Ekonomi yavaşladıkça Euro Bölgesi enflasyonu da düşüyor. Tüketici fiyatları Ekim ayında yüzde 2,9 ile beklenenden daha düşük bir artış göstererek iki yılı aşkın sürenin en düşük seviyesini gördü. Ancak üçüncü çeyrekte gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) faiz artışının büyümeyi yavaşlatması nedeniyle yüzde 0.1 ile tahminlerden daha kötü düştü.

ALTIN 2 BİN DOLARDA VE WALL STREET’İN EN İYİ HAFTALARINDAN BİRİ…

Altın ise, 2 bin dolar seviyesinde dar aralıkta oynadı geçen hafta…  Ancak, Pazartesi günü onsu 2.005 kadar çıksa da 2 binin üzerinde tutunamadı. Haftayı ons başına 1.999 dolardan kapattı.

Wall Street, Ekim ayından beri en iyi haftasını geride bıraktı. İstihdam verilerinin ABD işgücü piyasasının beklenenden fazla soğuduğunu göstermesiyle Cuma günü Dow Jones endeksi 222 puan yüksek kapandı. Dow Jones yüzde 4 artışla Ekim 2022'den bu yana, S&P 500 endeksi de yüzde 4.7 artışla Kasım ayından bu yana en iyi haftasını yaşadı.

FOSİL YAKIT TALEBİ 2030 OLMADAN ZİRVEYE ÇIKACAK

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), önceki hafta 2023 Dünyanın Enerji Görünümü raporunu yayımladı. Rapora göre, atılan adımlar 2030’a gelindiğinde büyük değişimlere neden olacak.

Raporda, elektrikli otomobil sayısının artması ve Çin ekonomisinin daha yavaş büyüyüp daha temiz enerjiye yönelmesiyle birlikte, küresel kömür, petrol gibi fosil yakıt talebinin 2030 yılından önce zirveye ulaşacağı vurgulandı. Rapora göre, onlarca yıl yüzde 80 civarında sıkışıp kalan kömür, petrol ve doğal gazın küresel enerji arzındaki payı düşmeye başlıyor ve 2030 yılına kadar yüzde 73'e düşecek.

Güneş enerjisi ve elektrikli araçların öncülüğünde yeni bir temiz enerji ekonomisinin ortaya çıkışı, ileriye yönelik umut sağladığı ve temiz enerjiye yapılan yatırımların 2020'den bu yana yüzde 40 arttığı belirtiliyor.

2020 yılında satılan her 25 arabadan biri elektrikliydi; 2023'te bu oran 5'te bir oldu. 2030 yılında ABD'deki yeni otomobil tescillerinin yüzde 50'sinin elektrikli olacağı öngörülüyor.

2023'te 500 gigawatt'ın (GW) üzerinde yenilenebilir enerji üretim kapasitesinin eklenmesi bekleniyor; bu da yeni bir rekor. Güneş enerjisi dağıtımına günde 1 milyar dolardan fazla para harcanıyor.

ÇİN KÜRESEL ENERJİ PİYASASINI BİR KEZ DAHA YÖNLENDİRECEK

Raporda, Çin'in küresel enerji trendlerini şekillendirme konusunda büyük çapta rol sahibi olduğu vurgulanarak, ekonomisi yavaşladıkça ve temiz enerji kullanımı arttıkça daha farklı bir yapıya evrildiği ifade ediliyor.

Son on yılda Çin, küresel petrol kullanımındaki artışın neredeyse üçte ikisini, doğal gazdaki artışın ise neredeyse üçte birini gerçekleştirdi ve kömür piyasalarının baskın oyuncusu oldu. Ancak Çin ekonomisinin bir dönüm noktasına ulaştığı konusunda, ülkenin liderleri de dahil olmak üzere herkes uzlaşıyor.

Ülkenin fiziki altyapısı çok hızlı bir şekilde inşa edildi. Yeni eklemelerin kapsamı daralıyor. Ülke dünya standartlarının üzerinde yüksek hızlı bir demiryolu ağına sahip. Kişi başına düşen GSYİH çok daha düşük olmasına rağmen, kişi başına düşen konut alanı artık Japonya'dakine eşit ve bu doygunluk, çimento ve çelik gibi enerji yoğun birçok sektörde gelecekteki talebin azalacağına işaret ediyor.

Çin aynı zamanda temiz bir enerji ülkesi olmaya başladı. Çin'de 2022 yılında rüzgar ve güneş enerjisi ek yatırımlarının yaklaşık yarısı ve küresel elektrikli araç satışlarının yarısından fazlası gerçekleşti.

Çin enerji dünyasını değiştirdi ama şimdi Çin değişiyor. Fosil yakıtlara yönelik büyüme döneminin sonu yaklaşıyor. Çünkü Çin'in ekonomik büyümesinin arkasındaki ivmenin daha da yavaşlaması fosil yakıt talebi açısından daha büyük bir aşağı yönlü potansiyel anlamına geliyor.

IEA'nın senaryosuna göre, Çin'de yılda ortalama yüzde 4'ün biraz altında büyüme ve temiz enerjinin güçlü bir şekilde genişlemesi; küresel toplam enerji talebinin bu on yılın ortasında zirveye ulaşmasıyla sonuçlanabilir ve genel fosil yakıt talebini ve emisyonlarını azaltır. Çin'in yakın vadedeki büyümesi bir puan daha yavaşlarsa, bu durum 2030'da kömür talebini neredeyse tüm Avrupa'nın şu anda tükettiği hacme eşit miktarda azaltacak.