Amerikan Merkez Bankası'nın haziran ayında faiz indirimine
gitmesine yüksek olasılık, o olmazsa temmuz ayında indirim
gerçekleştirmesine kesin gözüyle bakılıyor. Sene
bitmeden bir indirim daha gelmesi bekleniyor. Bu gelişmeler kısmen
dolar endeksine ve küresel Güney ülkeleri para birimlerine yansıdı.
Türkiye’de mayıs ayında en çok getiri sunan
yatırım aracı yine de dolar olurken, bahsettiğim son gelişmelerin
Türkiye’deki yabancı para mevduatlarına yansıyıp yansımayacağı
sorusu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi sonrasına
kalmış duruyor.
Ancak Merkez Bankası 12 Haziran’da faiz indirimine gitmeyerek, havanın
marttan mayısa değiştiğini ve işlerin Türkiye’deki ekonomi politika
yapıcıları açısından şubat ayına nazaran zorlaştığını teyit etti.
Bahar aylarında küresel Güney ülkelerine yönelik fon akımlarındaki
yavaşlamanın yeni koşullar altında geride kalması bekleniyor.
Ekonomik faaliyetin canlanmasını takip ederken yakından izlenmesi
gereken kredi hacminde son haftalarda önemli bir değişiklik yok,
ancak yerel seçime giderken yaşanan genişlemenin devam etmediği
kesin. İVME paketini, Kredi Garanti Fonu'nun kullanıldığı “Değer”
kredi paketinin takip etmesinin nedeni de bu.
Daha fazla kredi temini için sermayenin organik aydını çeşitli
akademisyenler ve uzmanlara göre tek bir hamle kalmış olabilir:
Gayrimenkul ve enerji sektöründeki batık kredilerin
temizlenmesi.
Üzerini örtmek istedikleri ya da dokunmadıkları iki sorun alanı
var. Birincisi daralan ekonomideki diğer krediler sorunu. Diğeri de
etkide bulunamayacakları için pek topa girmedikleri siyasi kriz ve
yaptırım konusu. Kısa vadede ne olacağını ilki, orta vadede ne
deneyimleyeceğimizi ikincisi belirleyecek.
SON YAPILANDIRMA TRENİ KALKTI MI?
Önümüzdeki virajda yüksek işsizlik, yüksek enflasyon ve yüksek
faiz dışı bütçe açığı sorunlarının üstesinden gelmek için halen son
derece sert bir kemer sıkma programı uygulama düşüncesinin iktidar
blokunda ağır bastığını ancak bu hamlenin en son yaz aylarına
ertelendiğini düşünüyorum.
İktisadi düşünce bakımından standart reçetelere meyletme
ötesinde bir hamle AKP kadrolarından gelemeyeceği için kamu
harcamaları temposunun aynı şekilde sürmesini beklemek gerçekçi
değil. Bununla birlikte 2019 yılı ilk çeyrek verilerine göre yıllık
yüzde 2,6 küçülmüş ekonomide devletin harcamaları dışarıda
bırakıldığında GSYH daralmasının yüzde 4,3
olacağını görüyoruz. Bütçe açığını kontrol altına almak için
devletin harcamalarını ve kamu kaynaklı hizmet sunumunu artırmasına
dur denmesi bizi daha derin bir ekonomik daralma ile karşı karşıya
bırakabilir. 2019’un temel ikilemi halen
geçerli ve kolay aşılamıyor.
Ekonomik daralmanın görüldüğü ya da en iyi ihtimalle uzun süre
sıfıra yakın büyüyen bir ekonomide daha önce yapılandırılmış
kredilerin geri ödenmesi kolaylıkla gerçekleşir mi? Banka bilançoları dışına
çıkarılması planlanan kredileri durağan bir ekonomide yeni
sorunlu krediler takip etmez mi? Reel sektör bir yılda vadesi
gelecek toplam 76,4 milyar dolarlık borcunu bütün mevduatını
kullanarak ya da varlıklarını seferber ederek çevirdi diyelim,
sonra vadesi gelecek borç hızlı
ekonomik büyüme olmazsa nasıl çevrilecek?
Sorun sadece enerji sektöründeki 13 milyar
dolarlık sorunlu krediler için kurulacak bir Enerji Girişim
Sermayesi Fonu ile çözülebilir mi? Bankacılık sektöründe 111 milyar
TL’lik takipteki alacakların önümüzdeki aylarda artmayacağını mı
düşünüyorsunuz? Bu tehlikeyi bertaraf etmenin yolu bağımlı bulunan
uluslararası finansal sermayeyi dikkate almadan devlet
harcamalarını aynen sürdürmek midir?
Soruların cevabını, emin olun AKP kadroları da bilmiyor. Daralan
ekonomide kredi hacmini sürekli artırma telaşının yarattığı gerilim
varlığını sürdürüyor.
SİYASET DEDİĞİN
Siyasi partilerin altı bir süredir oyuluyor. Hazine yardımı ve
belediye kaynaklarının siyasi tercihlerle aktarılması mekanizmaları
varlığını koruduğu için henüz hızlı bir partisizleşme süreci
görmüyor olabiliriz. Fakat anayasasızlaşma ve meclissizleşmenin
tamamlayıcısı olarak karşımıza kurulu yapıların kabuk
değiştirmesinin yetmediği bir süreç gelecek. Söz konusu eğik düzlem
öncelikle olmasa dahi AKP’ye de etkide bulunarak bütün partileri
kapsayacak sıkıntılı bir siyasi yeniden gruplaşma dönemini
getirecek. Siyasi krizin bir unsuru bu yeniden gruplaşma.
Fakat siyasi kriz derken daha ziyade kısa vadede S-400 alımı
nedeniyle Türkiye’nin ABD’nin çeşitli yaptırımlarına maruz
kalmasından ve bunun orta vadeye uzanarak yayacağı şok
dalgalarından bahsediyorum.
Birkaç yüz milyon dolarlık net finansal sermaye çıkışının büyük
alt üst oluş yarattığı bir ülke burası. Son 17 yılda Türkiye’ye
yapılan doğrudan yabancı yatırımlarının yüzde 7,5’inin kaynağı,
menkul kıymetler piyasasına giren yatırımların önemli bir kısmının
aracısı fonların merkezi ABD’nin yaptırımıyla baş etmek için
iktidarın hazırlığa sahip olmadığı görülüyor. Rezerv olarak ABD
tahvili tutmama tercihiyle çözülebilecek bir sorun değil
karşımızdaki.
Birçok gözlemci için tam da böyle bir hazırlığa sahip olmama
durumu S-400 alımının sonunda iptal edileceğini ya da alınanların
depoya kaldırılacağını söylemek için yeterli gerekçe oluşturuyor.
Ancak “S-400'leri alacağız demiyorum, aldık” sözü ağızdan boşa
çıkamaz. Gerginliğin kontrollü bir şekilde de olsa sürekli
yükseltilmesinin arkasında ya daha büyük alt üst oluşlar
yaratabilecek boyutta pazarlıklar ya da birçok alanda olduğu üzere
güç yanılsamasına kapılmış kadrolar var.
VAROLUŞSAL KAYGI
Bununla birlikte AKP kadroları kendi varoluşsal kaygılarını
(angst) giderebilecek durumda değiller. Söylemi bu kadrolarca
biçimlendirilen ve aşağı doğru süzdürülen kaygının milyonlarca
seçmen tarafından paylaşılması durumunda henüz bir değişiklik
görünmüyor. Kalabalıklaşan muhalefet cephesinin sıkıntılarını hele
de ekonomik kriz koşullarında hafifletmenin bir yolu da yok.
Görünürdeki pat durumuna bir de İstanbul seçiminde ikinci
kampanyalarda yaşananları ekleyelim. Ramazan’daki düşük yoğunluklu
çalışmalar ve siyasal parti liderlerinin geri planda durmasıyla
birlikte bir aydır esasen sessizlik olarak deneyimlediğimiz
kampanya sürecini önceki aylarla kıyasladığımızda şaşırmamak mümkün
değil. Ancak yeniden seçim sürecinin kendisinin kısa ve orta vadede
gerçekleşecek olanları göz önünden kaçırdığını belirtmek gerek. Bu
sorunlarla ilgili muhtemel tartışmaların da itinayla
gölgelendiğini… Sormadan edilemez: Amaç biraz da bu değil
miydi?
Birçok sorunun cevabını kısa zamanda öğreneceğiz. Bu yazının,
her şeyin sürekli daha kötüye gideceğini ima etmek gibi bir derdi
yok. Sonuçta siyaset kestirilemez, mücadele de ucu açık
süreçler.
Ancak uluslararası kuruluşların Türkiye ekonomisi için yüzde 1
ila 2,5 arasında daralma bekledikleri yılın ortasına gelinirken
“batık kredileri temizlemek
kaldı” yazıları yazmak en hafif tabirle dalga geçmek demek.
İster istemez akla Bakan Albayrak’ın, Türkiye’de 2003 sonrasında en
yüksek yıllık enflasyon rakamının kaydedildiği 2018 yılı Ekim
ayının ilk günlerinde “en kötüsü geride kaldı”
açıklaması geliyor.