Ekonomik krizin ve OHAL sonrası OHAL koşullarının karşımıza
neler getireceği hepimiz için belirsizliğini koruyor. Kültür, sanat
gibi ülkenin gündeminde geri sıralarda yer alan başlıklar da bundan
en çok etkilenen oluyor. Kağıt ve döviz krizinin kültür sektörüne
vurduğu darbe ve bunun da bir nevi tasfiye aracı olarak
kullanıldığı yazılıp çiziliyor son dönemde. Evet, OHAL koşulları
bir nebze rahatladı, ancak ekonomik kriz daha büyük bir darbe
indirmiş oldu. Şimdi bu duruma güncel sanat açısından bakalım.
Sergi takvimi yavaş yavaş oluşmaya başladı. Üretim halen devam
ediyor, galeriler ve kurumlar program oluşturuyor. Ancak sergi
takviminde ilk göze çarpan bu sene çok fazla "majör" serginin
olmayışı. Her sene (Ai Weiwei sergisi gibi) en az birkaç kurumun el
attığı büyük sergiyi eylül-ekim takviminde görmedik. Bütçe sarsıcı
bu tarz sergileri önümüzdeki bir iki yıl da göremeyeceğimiz kesin.
Ki bunu belli açılardan hayırlı bulduğumu da not edeyim.
Türkiye'de sanat alımlarının büyük bir kısmı Contemporary
İstanbul fuarı sırasında yapılıyor. Dolayısıyla piyasanın durumunu
da eylül sonunda yapılacak olan fuar belirleyecek. Türkiye'den
birçok galerinin fuara katılmayacağı haberlerini aldık. Ancak bunun
dışında fuar yönetimi klişe deyimle "krizi fırsata çevirmiş" gibi
görünüyor. Dünya çapında ünlü birçok galerinin bu sene ilk kez
fuarda yer alacağı konuşuluyor. Yani sönük değil, ekonomik krize
rağmen şaşalı görüntüler görürsek şaşırmayalım.
Ancak asıl krizi kurumlarda göreceğimizi düşünüyorum. Bankalar
ve holdingler tarafından desteklenen birçok kurum, ülkedeki tüm
kurumlar gibi bütçelerini gözden geçiriyor ve kısıtlamalara
gidiyor. TL'nin değer kaybetmesi nedeniyle yurt dışından sanatçı
çağırmak, uluslararası kurumlarla işbirliği yapmak daha da
zorlaşacak. Küçük ve orta ölçekli kurumların, en başta da
galerilerin uzun süredir yaşadığı sıkıntı daha da büyüyecek.
Galeriler mekanlarını nasıl açık tutacaklarının derdinde.
Sanatçılar tarafındaysa işler daha da karmaşık. Şu ana kadar
sanatıyla geçinmenin yolunu bir şekilde bulmuş sanatçılar, tam
zamanlı bir işe geçip geçmemeyi düşünüyor. Yakın zamana kadar
rezidans programları, birkaç eser satışı ya da sipariş işlerle
hayatlarını idame ettirebilen sanatçılar, şimdi bu olasılıkları bir
bir kaybediyorlar.
Peki, bu koşullarda ne yapmalı? Gemisini kurtaran kaptanlar için
diyecek bir şeyimiz yok tabi ki. Ancak kavramsal sanatla ilgilenen,
sanatın yeni biçimleri üzerine düşünen sanatçılar için alternatif
mekanizmalar gittikçe daha büyük bir darboğaza giriyor. Süreyyya
Evren, Susma24 platformuna yazdığı yazıda bu süreci beklemek olarak
özetlemiş: "Daha az aktivizm içermekle beraber çok daha etkili bir
tavırla, güncel sanat, beklemede. Şu an yaptığımız şey aslında
oyalanmak ve bu hiç de kötü bir şey değil. Beklemede olmanın güç
veren bir özelliği var; güçlü kalarak beklemenin bir yolu bu. Doğru
zamanın gelmesini beklemek."
Evet, şimdi büyük hayalleri ertelemenin ve bu bekleme sürecinde
yeni birikimleri oluşturmanın zamanı. Böyle zamanlarda daha efektif
çalışan, kırılgan değil ancak daha kaygan yapılar yaratabilir
miyiz? Mesele, en başta şu mekan açma fetişinden vazgeçsek? Sergi
açabilmek için illa ki kira ödemek zorunda mıyız? Elimizdeki ufak
bütçeleri nasıl kullanabiliriz? Uluslararası dayanışma ağlarını
nasıl kuvvetlendirebiliriz? Alışılmış yapıların dışında nasıl
yapılar kurabiliriz?
Bunların henüz bir cevabı yok ya da aslında tek bir cevap yok.
Ancak tam da böyle zamanlarda dayanışma ağlarını örüp daha üretken
olabiliriz. Önümüzdeki yıllarda hayatın her alanında olduğu gibi,
sanatta da bu konuları konuşacağız.