Güneşli bir bahar günü vapurla Eminönü’nden Üsküdar’a
geçiyordum. Hava serin olduğu için içerde oturdum. Pencere
kenarında iki çocuklu bir aile ve büyükanneleri karşılıklı
oturuyorlardı. 6-7 yaşlarında olduklarını tahmin ettiğim çocuklar
ilk kez o hatta vapura binmiş olmalılar ki sürekli sorular
soruyorlardı: denizi, martıyı, sarayı, köprüyü… her şeyi merak
ediyorlardı. Büyükanneleri de sabırla onlara gördüklerini
açıklıyordu. O sırada anne ve babaları da cep telefonundan sosyal
medya hesaplarına bakıyor ve birbirlerine gelişmeleri
aktarıyorlardı. O onu demiş, bu bunu demiş, şu videoya bak…
Çocuklar büyükannelerinden öğreneceklerini öğrenmişlerdi ancak o
anne ve baba, çocuklarının o merakını, heyecanını, öğrenmekten
aldığı keyfi, şaşkınlığı görememişlerdi.
Bu sahnelere pek çok yerde tanık oluyoruz aslında. Çocuğunu
parkta sallarken, toplu taşımada bir yerden bir yere giderken,
yemek yedirir ya da yerken gözünü telefonundan ayırmayanlar…
Görülmeyen, duyulmayan, bağ kurulmayan çocuklar. Ya da yük gibi
görünen, geçiştirilen, aksesuar muamelesi yapılan çocuklar.
Şimdilerde o cep telefonları ve küçük tabletler çocukların da
ellerinde. Ağlamasın, uslu dursun, oyalansın diye ekranla zapt
edilen çocuklar var bir de.
Bir çocuk doktoru, geç konuşan çocukların çok fazla televizyon
izledikleri için gelişim geriliği yaşadıklarını söylemişti.
Çocuklar konuşmayı bizim ağız hareketlerimiz ve sesimiz arasındaki
senkrona bakarak öğreniyorlarmış. Ekranda bu senkronu göremedikleri
için konuşmayı geç öğreniyorlarmış. “Çocuğum bu yaşa geldi hala
konuşamıyor” diyenlere “çok fazla televizyon seyrettirmeyin”
dediklerini anlatmıştı.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Medya Bölümü öğretim üyesi Dr. Esra
Ercan Bilgiç’in öğrencileriyle hazırladığı Dijital Medya ve Çocuk adlı web sitesinde konuyla
ilgili pek çok araştırmadan derlenmiş yazılara rastlamak
mümkün.
Almıla Çebi’nin derlediği “Akıllı telefonların bilinçsiz
kullanımı, çocuklar ve potansiyel riskler” başlıklı yazı, çok
fazla telefon kullanan çocukların göz bozukluğu, uyku düzensizliği,
öğrenme kabiliyetinde azalma gibi sorunlar yaşadığını, dahası
kontrol edilemeyen içeriklerin çocuğun ruh ve akıl sağlığını
olumsuz etkileyebileceğini aktarıyor.
Aynı web sitesinde Psikolog Berfin Koç, dijital medya
kullanımının çocuklarda bağlanma sorunlarına neden olduğunu anlatıyor.
Aileleriyle sağlıklı ilişkiler geliştirme yaşındaki çocuklar
dijital medya ile oyalandıklarında insanlarla gerçek bir bağ
kurmayı öğrenemiyorlar. Bu yüzden de kendilerini güvende
hissedemiyor ve kaygılı bir ruh hali geliştiriyorlar. Berfin koç,
güvenli bağlanmayı “çocuğun ihtiyaçlarına cevap vermek” olarak
tarif ediyor: “Bebeğin yanında olmanız yeterli değildir, onunla
etkin bir iletişim halinde olmanız gerekir. Ebeveynlere güvenli
bağlanmanın sadece yanında olmak değil de çocuk ile
iletişimde olmanın önemini anlatmak gerekir. Öncelikle
çocuklarınızla olumlu ilişki kurmak için beraber etkinlikler
yapmalısınız. Siz yemek yaparken örneğin yeşil fasulye yemeği
yapacak olun, fasulyeyi elleriyle ikiye bölme işini çocuklarınıza
verebilirsiniz sonrasında yemeğe koyulan her ürün hakkında beraber
sohbet
edebilir ve hikayeler anlatabilirsiniz.”
Berfin Koç, çocukların dil gelişiminin de bu bağ kurma esnasında
gelişeceğini, dijital medyanın dil gelişimini olumsuz
etkileyeceğini belirtiyor.
Bir arkadaşımın 5 yaşındaki kızı, annesinin saçını taramak
istedi. Tararken de annesinin ensesinde bir et beni keşfetti. Ama
bu konuda annesini ikna edemiyordu. Sonunda “telefonunu ver anne”
dedi ve ben’in fotoğrafını çekip annesine uzattı.
Hepimizin ağzını açık bırakan bu dijital zeka, onların içine
doğduğu çevrenin bir sonucu. Yani teknoloji de, dijital medya da
kaçınılmaz. Ama bir çocuk dünyaya geldiyse onun da kendini güvende
hissetmesi, ihtiyaçlarının karşılanması, sevilmesi ve korunması da
zorunluluk. Dijital medyayı çocuklardan kurtulmak için değil de
çocuklarla birlikte öğrenmek için kullanmak belki anne babaların da
ufkunu genişletir.
Bir çocuk büyürken bir insanın nasıl mucizevi bir varlık
olduğunu da gösterir bize. Oturmak, emeklemek, ayakta durmak, kendi
kendine yeterli olmak için küçük adımlar atmak, öğrenmek, gülmek,
merak etmek… Hepsi bizim bir zamanlar yaşadığımız ve
hatırlamadığımız anlar. Bunları bir çocukta gözlemek, sadece çocuk
için değil kendimiz için de bambaşka bir dünyanın kapılarını
açabilir.