Tarihsel hakkımız olduğu iddiasıyla bize ait olduğu vehmedilen yerleri geri almaya kalkışmak, çocukmuşuz gibi babamızın elimizden tutup bizi tarihte yolculuğa çıkarması gülünesi değil aksine ölümcül derecede tehlikeli.
Ankara’ya göre Musul harekatının üç bacağı ve bizim de bunlarla ilgili üç önceliğimiz var: Musul kent merkezine “Şii milis” (Haşd el Şabi) girmeyecek, Irak ordusuna refakaten TSK’nın eğittiği Nuceyfi klanı güdümlü Musul yerlisi Sünni Arap milis girecek; Telafer’e yine “Şii Milis” girmeyecek ve Telafer’in Sünni Türkmen yerli halkı yerinden edilmeyecek; Şengal/Sincar “ikinci bir Kandil” olmayacak, orada PKK’nın askeri kolu HPG ve HPG’nin eğittiği yerel Ezidi özsavunma gücü YBŞ hiç bir biçimde Musul harekatına katılmayacak.
Bugün sahaya baktığımızda gördüklerimiz ise şunlar: Telafer Havaalanı’nı Haşd el Şabi, IŞİD’den kurtardı. Haşd’ın temel Şii bileşenlerinden Asaib el Hak, Telafer’e gireceğini de açıkladı. Musul-Bağdat karayolundan Telafer tarafına doğru Irak ordusu mevcudiyeti yok. Şengal’de de zaten Irak ordusu yok –yıllardır hiç olmamıştı. Şengal’de mesele, yerleşim biriminin, dağın ve yolun tümüyle denetim altına alınması. YBŞ’nin bu amaca yönelik hareketliliği bazı köylerin ele geçirilmesinden sonra Bağdat tarafından -şimdilik- durduruldu. Ankara’nın gerek KDP gerek ABD üzerinden Bağdat’a yönelik diplomatik baskılarından ise sonuç alınmış olacak ki, YBŞ’nin maaşları Haşd çatısı altında Bağdat tarafından artık ödenmiyor.
Suriye’de ise ÖSO’nun Bab’a 2 ila 3 km. uzaklıkta olduğu söyleniyor. Ancak Bab’a yakın çatışmaların bu aşamada ÖSO ile IŞİD arasında olmaktan çok, her ikisinin de IŞİD’le mücadele ediyor olması gereken ÖSO ile (omurgasını YPG’nin oluşturduğu) SDG arasında olduğu anlaşılıyor. Bab’ın haritadaki konumuna, halkının tümüyle Sünni Arap ve genelde IŞİD eğilimli oluşuna, nüfus büyüklüğüne ve yapılan tahkimata bakılırsa, IŞİD’in burada 73 gün direndiği Münbiç’ten daha uzun süre tutunabileceği öngörülebilir. IŞİD’in burayı Cerablus ve Dabık anlaşmalı biçimde boşaltması olası görünmüyor. Zira “gidecek yeri” kalmadı. Yine SDG’nin elinde olan yerlerden Münbiç’e yakın köylere yönelik olarak da TSK havadan ve karadan bombardıman yapıyor. YPG ise yeniden Fırat’ın doğusuna çekildiğini açıkladı ve bu hamleye ilişkin görüntüler de medyayla paylaşıldı.
Bab’ın alınabilmesi için önce sarılması lazım. Oysa doğu ve batıda YPG, güneyde rejim var. ÖSO'nun kuzeyden TSK desteğiyle düz hat üzerinde gelip zıpkın gibi Bab’a saplanması ve IŞİD’in bu darbe sonucunda çil yavrusu gibi dağılması olası değil. Şu hazırlık aşamasında bile maalesef IŞİD’in intihar saldırılarında şehit olan askerlerimizin cenazeleri geliyor Suriye’den. Ne Bab, ne Münbiç’in Türkiye açısından stratejik gerekliliği yok. Irak’ta ise komşu bir ülkenin kendi iç işini nasıl yöneteceğini bizim dikte etmemiz mümkün olamaz. Silopi’ye istediğimiz kadar tank yığalım Şengal, Telafer ve Musul’a IKB üzerinden aşıp müdahalede bulunamayız.
Yeni ABD yönetimi yerine oturamadan Ankara’nın, Irak ve özellikle Suriye’yi istediği şekle sokmak telaşı anlaşılır. Ruslar da Doğu Halep’te aynı biçimde davranıyor. Fakat o şekillenen yeni yönetime de Ankara’dan dikkatli bakılmalı. Eski CENTCOM Deniz Piyadesi Orgeneral Mattis’in muhtemel Savunma Bakanlığı, Askeri İstihbarat Teşkilatı’nın başı Özel Kuvvetler kökenli Korgeneral Flynn’in Ulusal Güvenlik Danışmanlığı, Temsilciler Meclisi İstihbarat Komitesi üyesi, ordu çıkışlı Mike Pompeo’nun CIA direktörlüğü çok daha dişli, oyunu başka kurallara göre oynayacak ve sonuç odaklı bir takımın sahaya çıkması demek. CENTCOM temsilcisinin Ankara’da göreve başlaması da önemli.
Daha önceki bir uyarımı yinelemem gerekirse, sahada aksiyon başladıktan sonra zaman çok hızlı akar, direksiyon hakimiyeti güçleşir. Arapça “kapı” anlamına gelen El Bab, cehennemin kapısına dönüşebilir. “Biz hele yola çıkalım, istim arkadan gelsin” kafasıyla çıkılan yolculuklar felaketle sonuçlanabilir. Tarihsel hakkımız olduğu iddiasıyla bize ait olduğu vehmedilen yerleri geri almaya kalkışmak, çocukmuşuz gibi babamızın elimizden tutup bizi tarihte yolculuğa çıkarması gülünesi değil aksine ölümcül derecede tehlikeli oyunlar. Netice itibarıyla, sosyal medyada Can Soyer’in bence çok veciz biçimde ifade ettiği gibi: “Diriliş Ertuğrul tamam da bunun daha Çürüyüş Abdülhamit’i var, Yıkılış Vahdettin’i var.” Dememiz o ki, olmasın.