Cambridge Üniversitesi AF grubu, yaklaşık 40 yıldır, dünyada çeşitli biçimde hak ihlaline uğrayan ve tutuklanan insanlar için bahçelerine bir kafes koyuyor ve öğrenciler yaşananları protesto etmek için buradaki kafeste oturuyor. Bu yılki kafes üniversitenin kendi öğrencisi Ajak için konuldu.
Kürenin yedi gününde bu hafta ABD Başkanı Donald Trump’ın Temsilciler Meclisi’nde azline neden olacak soruşturması devam etti. Mevzunun muhatabı gibi davranmayan Trump, Türkiye ve Hindistan’ın tavizli vergi politikası olarak da bilinen Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi’nden çıkarılması için Kongre’ye bir mektup yazdı.
ABD ile Türkiye arasındaki gündem bununla sınırlı değildi. Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füzelerini almak istemesi ve bu konuda geri adım atmayışı ABD’de Pentagon başta olmak üzere pek çok mercinin Türkiye’yi çeşitli biçimlerde uyarmasına ve tehditlerine neden oldu. Bu yaz teslime edilmesi beklenen S-400’ler henüz gelmeden tansiyon yükselince, yazın Türkiye-ABD ilişkileri açısından sıcak geçeceği açık oluyor.
Kürenin gündeminde ön plana çıkan bir diğer başlık 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'ydü. Dünyanın her noktasında kadınlar eşitsiz, adaletsiz, sömürüye, ırkçılığa dayanan düzene dur dedi. Kadınlar artık “yüzde 99 için buradayız” diyerek yalnızca kadın hakları için değil, dünyanın pek çok sorunu için ses çıkarıyor. Ülkemizde de her yıl olduğu gibi gece yürüyüşü yapmak için şarkılarını, danslarını, dövizlerini alan kadınlara polisin saldırısı, hem kadınların ne kadar haklı olduğunu hem de kadınlardan duyulan korkuyu ifşa etti.
Türkiye’deki bu öfkeli polis saldırısı başlı başına analizi hak ediyor. Ancak dikkat çekmek istediğimiz başka bir nokta var. Artık dünyada ve ülkemizde 8 Mart özel bültenlerinin hazırlandığı, meydanlara gözlerin döndüğü, televizyonların belgesellerle, filmlerle destek verdiği toplumsal bir dinamik. Eskiden sönük biçimde verilen haberlerin aksine medyada kadınlar ve sesleri daha çok yer alıyor. Bu durumun kendisi bile kadınların gücünü gösteriyor, zira kadınlar biliyor ki kimse onlara alanları ve televizyonları buyurun kullanın demedi, tıpkı 1857’deki eşit işe eşit ücret ve insanca çalışma koşulları diyen büyük anneleri gibi kendi emekleriyle, çabalarıyla bunu başardılar.
Kürenin gündeminde bu başlıklar ön plana çıkarken önemli bir başka başlık yine gündemde alt sıralarda kaldı. Cambridge’te doktora yapan bir Sudanlı öğrencinin idama giden hikayesi. Rejimi eleştirdiği tutuklanan bu öğrenci için Cambridge Üniversitesi’nde protestolar vardı.
BEREKETLİ TOPRAKLARIN KIYIM VE KANLA SULANDIĞI ÜLKE: SUDAN
Sudan, yüz ölçümü bakımından Afrika’nın en büyük ülkesi. Enerji piyasalarında adı bilinen bir ülke çünkü Sudan petrol ihraç eden birkaç Afrika ülkesinden biri. Nil Nehri’nin geçtiği güzergahta olsa da Sudan, istila ve iç savaş gibi sebeplerle toprakları kanla sulanan bir ülke. Post-kolonyal hareketlerin duraklarından olan ülke, 1956’da bağımsızlığını kazansa da tabiri caizse gün yüzü görmedi. Ülkenin kısa tarihi iki kelimeyle özetlenebilir: Göz yaşı ve kan. Ülkenin Hıristiyan azınlığının yaşadığı güney ile kuzeyin savaşı bağımsızlıktan önce başlamıştı. 1972’de özerk olan Güney Sudan, petrolün lanetiyle 1978’de tanıştı ve yeniden savaş başladı. Güney ile Kuzey arasındaki kanlı mücadele önce 2005’te başlayan barış görüşmeleri ardından 2011’de Güney Sudan’ın bağımsızlığını ilan etmesiyle yeni bir noktaya taşındı.
Güney ile Kuzey arasında kanlı ve kıyasıya mücadele yaşanırken Darfur’da en büyük insanlık dramlarından biri yaşandı. Sudan hükümetinin de desteğiyle 2003-2008 arasında BM’ye göre Darfur’da 300 bin kişi yaşamını yitirdi, bunların 30 bini doğrudan çatışmalarda öldü. Bu soykırımın suçlusu hem BM hem de Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından Ömer El Beşir ve hükümeti olarak görülüyor. Nitekim 2009’dan bu yana kendisi için yakalama kararı var.
Sudan, soykırımla anılan ve insanlık dramının en yüksek olduğu ülkelerden. Peki Güney’de durum ne?
GÜNEY SUDAN: BAĞIMSIZLIK DEMOKRASİ DEMEK DEĞİL
Güney Sudan 2011’de bağımsız oldu, siyasi sistemi, tek meclisli parlamentosu ve bağımsız yargısıyla kağıt üstünde demokrasi. Gerçekteyse iç savaş boyunca etkin rol üstlenen Sudan Halk Özgürlük Hareketi (SPLM) ülkenin yönetiminde sözün tek sahibi. Başkanlık koltuğunda 2011’den bu yana SPLM’nin öncülerinden Salva Kiir Mayardit var. Muhalif oluşumlar bir şekilde susturuluyor. Kiir’in en büyük kavgasıysa Sudan başkanı Ömer El Beşir ile petrol paylaşımı.
Ülke halkının durumu içler açısı, bağımsızlık almış olsa da Güney Sudan yoksulluk indekslerinin kıdemli üyesi. Ülkedeki demokrasi yokluğu, yağma, yolsuzluk, ifade özgürlüğü sorunları gençler tarafından protesto ediliyor, elbet sokaklarda değil. İç savaş deneyimi olan SPLM, en ufak bir kalkışmayı adeta karşısında yok etmek istediği düşmanı varmış gibi ele alıyor, sertlik hafif kalıyor, adeta kıyım yapıyor, idam sehpaları kurmaktan çekinmiyor.
Güney Sudan’daki bu anlayışın yeni bir kurbanı var: Peter Biar Ajak. Ajak geçtiğimiz yıl tweet atarak hayli yaşlı olan Salva Kiir ve rakibi Riek Machar’ın artık sahneden çekilmesi ve yerlerini gençlere bırakmaları gerektiğini ifade etti. Bu tweet ülkesinde ses getirdi ve 28 Temmuz’da ülkesinde yapılacak bir foruma katılmak için havalimanına geldiğinde tutuklandı.
İNSAN HAKLARI ÖRGÜTLERİ VE CAMBRİDGE ÜNİVERSİTESİ’NDE EYLEMDE
Yaklaşık sekiz aydır tutuklu bulunan ve idam cezasıyla yargılanan Ajak, Güney Sudan’da devletin hışmına uğrayan gençlerden yalnızca biri. Uluslararası Af Örgütü ve Uluslararası İnsan Hakları Gözlem Örgütü Güney Sudan’da gazeteciler ve özellikle gençlere dönük hükümet politikasını ciddi biçimde eleştiriyor ve tutuklu sayısının binlerle ölçüldüğünün altını çiziyor.
Ajak’ı küresel gündeme taşıyansa hikayesi. Henüz küçük bir çocukken Kuzey Sudan ile Güney arasında başlayan iç savaşta binlerce çocuk ve aileleri yerlerinden edildi. Bazı kamplarda kimsesiz çocuklar ortaya çıktı. Bu çocuklara Sudan’ın Kayıp Çocukları deniyor. Ajak işte bu çocuklardan biri. ABD’li bir STK kendisine sahip çıkıyor ve iyi bir eğitim alıyor. Harvard’ın ardından eğitimini Cambridge’te sürdürürken bu olay başına geliyor.
Cambridge Üniversitesi AF grubu, yaklaşık 40 yıldır, dünyada çeşitli biçimde hak ihlaline uğrayan ve tutuklanan insanlar için bahçelerine bir kafes koyuyor ve öğrenciler yaşananları protesto etmek için buradaki kafeste oturuyor. Bu yılki kafes üniversitenin kendi öğrencisi Ajak için konuldu. Pek çok öğrenci, Ajak için o kafeste oturarak bildiri okudu ve arkadaşlarının sesini dünyaya duyurmaya çalıştı.
Sudan tarihi iç savaşlar, darbeler ve kanla yazılıyor. 2011’den bu yana Afrika kıtasında Güney Sudan ve Sudan olmak üzere iki ayrı devlet var. Ancak Sudan’ın insanlık suçlarından aranan lideri Ömer El Beşir, Türkiye başta olmak üzere bazı devletlere rahatlıklar gidip gelebiliyor. Türkiye’nin yanında El Beşir Suriye’de Beşar Esad ile görüşmekten de çekinmemişti.
UCM tarafından yakalanması istenen ve insanlığa karşı suçlar konusunda sabıkası olan El Beşir, dünya genelinde bazı ülkelerce kabul görür, yaptıkları gündeme taşınmazken, Güney Sudan Hükümeti’nin ülkesinde en ufak muhalif sese idam demesine şaşırmamak gerekiyor. Zira Güney Sudan hükümeti, Darfur’daki kıyımdan sonra El Beşir’e bir şey olmadığını görünce, ister istemez güç topluyor ve hukuk dışı eylemlerine devam diyebiliyor.