Kürenin yedi gününde bu hafta Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Salman’ın Asya turu yakından izlendi. Veliaht Prens, Pakistan ve Hindistan’da önemli anlaşmalara imza attı. Salman’ın son durağı yükselen güç Çin’di. İki gün boyunca Çinli üst düzey yetkililerle görüşen Salman, enerji alanında kritik anlaşmaları karara bağlayarak Washington’a “alternatifim var” mesajı verdi.
Avrupa’nın gündeminde Avrupa Birliği’nin iki çekirdek üyesi İtalya ile Fransa arasındaki çekişme vardı. Ekonomik kriz sarmalıyla çalkanan İtalya, bir yandan da Fransa ile ekonomiden siyasete söz dalaşına tutuştu.
ABD’nin gündeminde 2016’da başkanlık için Demokrat Parti’den aday adayı olan ancak adaylığı Hillary Clinton’a kaptıran Bernie Sanders vardı. Sanders’in 2020’de Başkanlık yarışında “varım” demesiyle hem başkanlık için hazırlanan fon hesabındaki meblağda artış oldu hem ABD’den Avrupa’ya Sanders’ın şansı, ABD’deki yükselişe geçen sosyalizm eğilimiyle beraber tartışıldı.
Venezuela’daki kamplaşma ve karmaşa bu hafta da devam etti. Venezuela Devlet Başkanı Nikolas Maduro, ABD ile yakın işbirliği için elinden geleni ardına koymayan Brezilya ile olan sınırını kapattı. Dahası “Maduro gitsin” diyenlerin insani yardım tekliflerini reddetti. Ancak sanılanın aksine Maduro yönetimi, ülkeye gönderilen tüm insani yardıma değil, kendisini istemeyenlere karşı önlem aldı.
Gündemin üst sıralarında bu başlıklar varken, Amerika kıtasından gelen bir haber bu bölgeye yeniden bakılmasını gerekli kılıyor. Haberin adresi, insan hakları ve kadın hakları konusunda en kötü karnelerden birine sahip olan El Salvador.
GENÇLİKTE AÇILAN GÖZ VE GEÇMEYEN SANCI: KADININ ADI YOK
Nihayet servis aracı evin önüne yaklaştı. Genelde servis kaçırmada dünya markasıyım. Tık nefes, en yakın arkadaşım Özlem’in yanına oturuyorum. Servis hareket ediyor, şoförümüz sabah sabah Ankara havalarıyla bize neşe saçmaya çalışadursun Özlem’e soruyorum: Aldın mı? Kafa sallıyor ve ÖSS Matematik Soru Bankası’nın içinde saklı kitabı uzatıyor. Okulda çaktırmadan kitap okuyoruz, erkek arkadaşların “ hehe feminikler” dalgalarından bıktığımız için gizliyoruz artık.
Özlem’in Bursa’da akademisyen olan kuzeni bize bir kitap listesi yollamış. Duygu Asena ile başlıyoruz. İlk okuduğumuz kitap, Kadının Adı Yok. Filmi de varmış, Gizem söylüyor. Medya daha cesur o zamanlar, gündüz vakti bir TV kanalında denk geliyor film. Koşun diye mesaj atıyor Gizem, uzatmıyor. Zira o zaman mesaj iki kontör. İzliyoruz filmi. 16 yaşında liseli bir grup olarak herkes başına gelen bir kadınlık halleri hikayesi anlatıyor. Belki biz üniversiteye gidince değişir ya diyor Nazlı... Özlem atlıyor “Bekle değişir, adamlar memnun düzenden sen değilsin. Niye değiştirsinler”... Öyle de oluyor.
Birkaç defa daha üstünden geçilmesi gereken bir kitap, Kadının Adı Yok. Baba baskısı, sosyal statünün nikahlı eşle tanımlanması, ilk gece korkuları ve kadınların savrulmaları.... İnsan, 1987’de yazılmış bir kitaba bakıp “çoğu şey aynı” diyor öfkeyle... Biraz daha büyüyüp göz açılınca kadının adının dünyanın pek çok yerinde olmadığını öğreniyoruz. Bu adreslerden biri El Salvador.
Amerika kıtasının ortasında 6.5 milyon nüfuslu bir ülke. 1970'lerden 1990’lara uzanan iç savaş geçmişi ve buna dönük dış müdahalenin izlerini taşıyor. Ülke içindeki gelir adaletsizliği, suç oranının yüksekliği ve ABD destekli rejimle sol siyaset arasındaki gerilim hâlâ sürüyor. Sosyal adaletsizliğin yanında El Salvador kadın hakları konusunda da “felaket” bir karneye sahip.
VİCDAN VE AKILDAN UZAK YASAKLAR ÜLKESİ
El Salvador, kadınları muhafazakar erkek egemen zihniyet ve gelenek kalkanıyla sindiriyor. Bu Orta Amerika ülkesinde nüfusun yarısı kadınlardan oluşuyor ve bu kadınların yüzde 75’i hayatında bir ya da daha fazla kez fiziksel şiddette maruz kalıyor. Şiddet uygulayan baba, ağabey veya partner yani tanıdıkları. Şiddet oranlarının yanında kadınların çalışma hayatı da büyük sorun. Ülkede gelir büyük oranda kahve ihracatına dayandığı için tarım etkin ve tarlalarda kadınları görmek mümkün. Pek çok Latin Amerika ülkesi gibi El Salvador’da kürtaj yasak. Yasağı koyanlar erkekler ve onların zihniyetiyle kadına bakanlar. Üstelik bu kürtaj yasağı tecavüz, ensest gibi travmatik ve suç teşkil eden durumları da içeriyor. Yani kürtaj toptan yasak. Üstelik Birleşmiş Milletler'e (BM) göre dünyada El Salvador gibi kürtajı hangi koşulda olursa olsun yasaklayan 25 ülke daha var. Zamanında ülkemizde yapılan bir tartışmanın benzeri yapılmış belli ki.
2012’de Türkiye’de kürtaj yasağı gündeme geldiğinde Ankara’nın tebessümü ve fıskiyesiyle ünlü filozof belediye başkanı tecavüze uğramış bir kadının kürtaj hakkı konusunda “bebek niye ölsün gerekirse anne ölsün” demişti. Elbette fıskiye uzmanlığının yanında, kadın hakları da o belediye başkanından sorulacaktı. İşte bu bakış açısının benzeri El Salvador’da da var.
CORTEZ’İN ADALETLE İMTİHANI
Imelda Cortez’in annesi ikinci defa evlilik yapıyor ve kabus dolu yıllar başlıyor. Hayatının bir parçası artık üvey baba gerçeği. Cortez 11 yaşındayken onun insanlık sınırlarını aşan istismarına maruz kalıyor. Şimdi bir istismar davası bekleyenler derin bir nefes alsın, konu onunla ilgili değil. Çocuğun uğradığı istismar adalet terazisini tutanların umurunda değil. 18 yaşına kadar devam eden bu sistematik istismar, bir hamilelikle sonuçlanıyor. Cortez evinin tuvaletinde düşük yapıyor, aşırı kan kaybı nedeniyle annesi Cortez’i acil servise kaldırıyor. Doktorlar kürtaj şüphesiyle durumu polise haber verince Cortez’in yıllarda uğradığı zulüm toplumsal kodlar ve yasaların soğuk yüzüyle katmerleniyor. Tuvalette bulunan bebek sağlıklı olmasına karşın Cortez cinayete teşebbüsten hakim karşısına çıkıyor.
EL SALVADOR SANDIĞIMIZ KADAR UZAK DEĞİL
Cortez istismara uğradığını söylese de eşitsiz değerlerin savunucusu savcı Cortez’i iftira atmakla suçluyor. DNA raporu bebeğin üvey babadan olduğunu kanıtlıyor, ancak savcı ikna değil ki babaya dönük iddianame henüz yok. Üstelik Cortez’in kendinden küçük kardeşleri hâlâ aynı adamla yaşıyor...
Yoksulluk, üvey baba zulmü ve yaşanan travma yetmemiş olmalı ki mahkeme Cortez’e 20 yıl hapis cezası veriyor. Başta Cortez’in avukatı Bertha Maria Deleon olmak üzere ülkenin kadınları sokaklara iniyor. Erkek adalete “yeter” diyorlar. Kürtajın Suç Olmaktan Çıkarılması İçin Yurttaş Grubu (CDFA) bu süreçte mağdura uygulanan muameleyi aktarıyor. Dava böyle gündem olunca benzer durumda olan 25 kadının daha hapis cezası aldığı ortaya çıkıyor. Hiçbirine psikolojik destek sağlanmadığı da. Son kertede BM duruma müdahil oluyor ve çağrı yapıyor. Sonunda mahkeme vicdan rahatsızlığından değil, gelen baskıdan ötürü yeniden yargılamayı kabul ediyor ve Cortez serbest bırakılıyor.
El Salvador’daki bu skandal karar ve sonrasındaki gelişmeler küresel bir gerçekliği açık ediyor. Dünyanın pek çok ülkesinde hâlâ kadının adı yok. Kadınların eşitlik, adalet ve hak mücadelesinin özneleri yine kadınlar. Türkiye için de El Salvador için de bu böyle. Bir diğer gerçek hak vermeye gönüllü olmayanlara karşı çözümün hakkı almak olduğu. Cortez için de, dünyada her düzeyde zulüm ve adaletsizlikle karşılaşan kadınlar için de seslerin yükselmesi ve “artık yeter, mızrak çuvala sığmıyor” denmesi gerekiyor. Hep kadınlar peki erkekler ne olacak diyenlere de hele bir eşit düzeye gelelim, mağdurken suçlu olarak yargılanmayalım, yaftalanmayalım, yasalar düzelsin, hep beraber başka bir adalet mümkün deriz.
Şule Çet davasında maktulün cinsel hayatından, erkek arkadaşının olmasına kadar her ayrıntının “adalet” savunucusu olduğunu iddia eden bazı avukatların savunmasında Şule Çet’in aleyhine kullanılması, verilen adli tıp raporu ve hakimin sorduğu sorular, kadınlara bakışı da, yıkılması gereken düşünce sistemini de açık ediyor. Eğer adalet diyorsanız, eşitlik diyorsanız, elbette saflarımıza bekleriz. Cortez uzak bir diyarda ona nasıl destek olacağız diyorsanız, Şule Çet’in ailesinin hak arayışı burnunuzun dibinde...